Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner kilde kullanma yeteneğini kendilerine özgü balistik bir projeksiyon mekanizmasından sağlıyorlar. Semenderin dili yaydan çıkan bir ok gibi ağızlarından dışarı çıkıyor ve avını avladıktan sonra aynı hızla geri sarıyor. çetiner.m@superonline.com 6) DÜNYANIN EN BÜYÜK MÜREKKEP BALIĞI YAKALANDI! Şubat ayında Yeni Zelandalı balıkçılar Antarktika yakınlarındaki Ross Denizi'nde avlanırken dünyanın en büyük mürekkep balığını tuttular. Mürekkep balığının ağırlığı yaklaşık 430 kg'dı. Geçtiğimiz Kasım ayı içinde kaybettiğimiz Dr. Merle Sande, AIDS'i ilk tanımlayan ve onunla mücadelede çok önemli işlevler üstlenmiş bilim insanlarından biriydi ve ismi hep AIDS ile birlikte anıldı. Nitekim ölüm haberini başta The New York Times olmak üzere birçok haber kuruluşu “AIDS'in Devi Dr Sande öldü” cümlesiyle izleyicilerine duyurdular. 7) ŞEMPANZELER DE ÖZVERİDE BULUNUYOR! Bilim insanları yıllardır, yalnızca insanın özveride bulunduğunu sanıyordu. Diğer hayvanlar da yiyeceklerini paylaşıyor, birbirlerinin parazitlerini ayıklıyorlardı. Ancak bu davranışların bencil çıkar kaygılarından kaynaklandığı düşünülüyordu. Oysa haziran ayında Max Planc Enstitüsü Evrim Antropolojisi bölümünden bilim insanları şempanzelerin de spontan olarak hem insanlara, hem de ilişkide oldukları diğer şempanzelere karşı özveride bulunduklarını ortaya çıkarttı. Dr Sande’nin Ölümü ve Düşündürdükleri Dr. Sande, günümüzden 26 yıl önce ABD San Fransisco Genel Hastanesinde çalışırken ilk kez daha önce hiç rastlamadığı bir grup hastayla karşılaştı. Bu hastalar, Sande'nin kliniğine nadir rastlanan ve tipik olmayan akciğer infeksiyonu ve çok nadir görülen cilt kanseri bulgularıyla başvuruyorlardı. Hastaların önemli bir kısmı homoseksüeldi. Dr. Sande, daha sonra tüm dünyayı kasıp kavuracak olan bu hastalığa 1981 yılında ilk kez “edinilmiş bağışıklık yetersizliği sendromu” (acquired immunodeficinecy syndrome AIDS) ismini verdi. Konunun uzmanı olarak dünyadaki ilk AIDS kliniğini kuran Dr. Merle Sande, hastalığa karşı ilk tedavi yaklaşımı olan ve “San Fransisco modeli” olarak bilinen yöntemi de geliştiren kişilerden biridir. Dahası 1981 yılından sonraki tüm yaşamını AIDS hastalığı ile mücadeleye adamıştır. En son Uganda'da 2004 yılında hekim ve hemşirelerin eğitilmesi amacıyla bir AIDS enstitüsü kurmayı başarmıştır. Onun yazdığı AIDS kitabı tam 17 baskı yapmıştır. Merle sadece AIDS alanında değil infeksiyon hastalıkları alanında da dünyanın en büyük isimlerinden biriydi. Bana Sande ile ilgili yukarıdaki bilgileri yollayan Doç. Dr. Önder Ergönül onun için şunları söylüyor. “Dr. Merle Sande ile Utah Üniversitesi'nde bir süre birlikte çalışma fırsatım oldu. Amerika'da sadece AIDS'in değil enfeksiyon hastalıklarının da devi olarak anılan Merle Sande, çevresine sürekli enerji saçan coşkulu yaşayan biriydi. Meslektaşlarını sürekli motive ederdi, hayat dolu bir yapısı vardı. Merle Sande'nin sanırım önemli bir özelliği, bir yandan son derece analitik çalışmalar yürütürken, diğer yandan resmin bütüne bakabilme yetisini geliştirmiş olmasıydı. Türkiye'deki meslektaşlarımızın da yakından tanıdığı Dr. Merle Sande Türkiye'de bulunmuştu. Dost sohbetlerinde Türkiye hakkında konuşmaktan büyük zevk alırdı. Arkadaşımız Jenny Lo ile 2005 yılında evlendi. Maalesef 2006 yılında multip myelom tanısı konuldu ve 14 Kasım 2007'de onu kaybettik.” Doç. Dr. Önder Ergönül, Harvard eğitimli bir epidemiyolog (sağlık araştırma yöntem bilimci) ve infeksiyon hastalıkları alanında ülkemizin yetiştirdiği önemli bilim insanlarından birisidir. Sağlık Bakanlığı her ne kadar kendisinden olması gerektiği kadar yararlanamıyorsa da, “Kırım Kongo kanamalı ateşi” konusunda dünyanın en önemli otoritelerinden sayılır. Önder Ergönül, konu ile ilgili dünyadaki tek kitabın da iki yazarından biridir (CrimeanCongo Hemorrhagic Fever: A Global Perspective. Onder Ergonul & Chris A. Whitehouse, Yayınevi: Springer, 2007). Aslında Ergönül'ün ülkemiz için önemi sadece parlak akademik kariyeri nedeniyle değildir. Onun uğraş alanı olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi veya bilinen adıyla KırımKongo Hastalığı halkımızı son yıllarda en çok etkileyen enfeksiyon hastalıklarının başında gelmektedir. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, AIDS 25 yıllık geçmişi olan bir hastalık olmasına rağmen Türkiye'de bugüne kadar saptanmış olan olgu sayısı sadece 2500'dür. Buna karşılık son dört yılda saptanan Kırım Kongo Kanamalı ateşine yakalanan hasta sayısı 1500'dür ve bunların 80 tanesi ne yazık ki, yaşamlarını yitirmiştir. Yani bir anlamda bu hastalık, ülkemiz için ABD'de AIDS'in önemine benzer bir öneme sahiptir. Şimdi bir düşünelim, Dr. Merle, San Francisco Genel Hastanesinde çalışırken fark ettiği AIDS için devletin desteği ile çok önemli çalışmalara imza attı ve bu hastalığın dünyada sınırlanmasına büyük katkı sağladı. Peki, ülkemizin sağlık ve akademik kurumları Doç. Dr. Önder Ergönül için uygun çalışma olanaklarını yaratabildi mi? Neden Dünya Sağlık Örgütü, ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü gibi kurumlar Ergönül'ü bizden daha iyi tanıyor, daha çok değer veriyor ve ondan yararlanıyorlar? ANTROPOLOJİARKEOLOJİ 1) GÖÇLERİN TARİHİ DİŞ DNA'SINDA SAKLI Güney Alaska'da bulunan 10.300 yıllık bir insan dişinin DNA'sı, insanların bu kıtaya 15.000 yıl önce göç ettiklerini ve daha sonra kıtanın batı kıyılarına ilerlediğini gösteriyor. Washington State Üniversitesi'nden araştırmayı yürüten moleküler antropologlar, genetik yapılarını incelediği 3.500 Amerikan yerlisinin %1.5'luk kesiminin diş yapısının, fosil diş ile benzediğini ortaya çıkarttılar. 2) SURİYE'DE BULUNAN ESKİ KENT Kuzeybatı Suriye'de yapılan bir kazıda 6 bin yıllık eski bir kent bulundu. Cambridge Üniversitesi, Edinburgh Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi'nden arkeologların birlikte yürüttüğü bir proje kapsamında Tell Brak bölgesinin Mezopotamya'nın en önemli yerleşim alanlarından biri MÖ 42003900olduğu anlaşıldı. Bu keşif ilk kentlerin bugün Irak sınırların içinde yer alan güney Mezopotamya'da bulunduğu savını çürütüyor. 3) BAĞIMSIZ BİR UYGARLIĞA AİT TABLETLER İran'ın güneydoğu bölgesinde yapılan bir kazıda 4000 yıl öncesine dayanan yazılı tabletler bulundu. Değişik geometrik semboller içeren üç adet toprak tablet, Mezopotamya ve Indus Vadisi uygarlıkları arasında ortaya çıkan bağımsız ve ileri bir kültüre ilişkin bilgiler içeriyor. Arkeolojik kazıların lideri Yusuf Mecidzade, 2008'de kazılara devam etmeyi planlıyor. Arkeologlara göre bölgede bu uygarlığa ait başka kalıntıların bulunma olasılığı çok yüksek. 4) KEDİLERİ FARELER Mİ EVCİLLEŞTİRDİ? Ev kedileri ekimi yapılan tahıllan ve çiftlik hayvanları gibi önce Mezopotamya'da yaklaşık 10.000 yıl önce evcilleştirildi. Ancak diğer evcilleştirme süreçlerinden farklı olarak, kediler maksatlı bir yetiştirme sonucu değil, doğal seçilim sonucu evcilleştiler. Oxford Üniversitesi'nden genetik uzmanı Carlos Driscoll, çok sayıda ev kedisinden ve vahşi kedilerden genetik malzeme topladı. Kedilerin tarıma geçiş döneminde evcilleşmesinin nedenini Driscoll şöyle açıklıyor: “İnsanlar tarım toplumuna geçiş yaptıkları zaman yiyeceklerini belirli yerlerde depolamayı öğrendiler. Depolanan tahıllar farelerin ilgisini çekince aç kediler de farelerin peşinden insanların yaşam alanlarına dadandılar. İnsanlar farelerden kurtulmak için kedilere iyi davranınca, ev kedileri evrimsel açıdan avantajlı konuma geldiler. Böylece vahşi kediler ile evcil kediler arasındaki uçurum giderek büyüdü. 5) TARIM 10.000 YIL ÖNCE BAŞLADI! Arkeologlar uzun süredir Eski Dünya'daki insanların Yeni Dünya'daki insanlardan 5.000 yıl önce tarım toplumu olduklarını sanıyordu. Ancak bu yıl elde edilen yeni verilere göre Yeni Dünya'da da tarım aynı dönemlerde başlamış. Science dergisinde yer alan bir makaleye göre And dağlarının batı yamaçlarında bulunan kabak tohumları burada tarımın 10.000 yıl önce başladığını gösteriyor. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1085/15 4 Ocak 2008