01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

TartışmaEditöre Mektup CBT’nin 20. yılı kutlu olsun ve Dünya durdukça yaşasın! Sayın Orhan Bursalı; 1987’de çalınan maya tuttu, Cumhuriyet Bilim Teknik (CBT), bir gazete eki olarak en uzun ömürlü popüler bilim dergisi oldu, başka gazeteler tarafından da örneksendi. Bilimin popüler yönüne, popüler bilime, ilk olarak 1978’de doktora sonrası araştırma yapmak üzere Almanya’ya burslu olarak gittiğimde tanık oldum. Boş bir günümde kütüphanede eşelenirken, popüler bilim dergileri gözüme çarpmıştı. Sayfalarını karıştırırken, öğrenciliğimizde derslerde adlarını duyduğumuz bilim adamlarının ilginç yaşamlarının, buluş serüveninde yaşadıkları umutsuzluk ve sevinçlerin, olayın sosyal boyutuna ilişkin anekdotların, bakmaya kıyamayacağımız güzel resimler eşliğinde sergilendiğini gördüm. Bilgisayarın ve renkli fotokopi teknolojisinin henüz Türkiye’ye ulaşmadığı bu dönemde, bavul dolusu fotokopi metin ve bir o kadar da kitapla yurda döndüm ve hızlı bir şekilde onları işlemeye başladım. Başlayış o başlayış! BAŞKA HANGİ DERGİLER Bunların dışında popüler bilim ve bilim tarihi konulu incelemelerimi TÜBİTAK’ın aylık dergi olarak 1967’de yayımlamaya başladığı Bilim ve Teknik’te, Türkiye Kimya Derneği tarafından yayımlanan Kimya ve Sanayi, TMMOB tarafından yayımlanan Teknokrat, Cumhuriyet Bilim Teknik (CBT), Osman Bahadır’ın yayımladığı Bilim Tarihi, Bilim ve Mühendislik (BÜBİK), Bilim ve Ütopya, Bilim ve Gelecek, ayrıca da Toplumsal Tarih, Laboratuvar Dünyası gibi çeşitli dergilerde sürdürdüm. Temmuz 1994’te Ender Helvacıoğlu tarafından ayda bir yayımlanmaya başlanan Bilim ve Ütopya ile kısa bir dönem önce o gruptan ayrılarak bağımsız bir dergi olarak Mart 2004’te yayımlanmaya başlanan Bilim ve Gelecek dergileri de işledikleri geniş perspektifli bilimsel, tarihsel, sosyal, kültürel konularla popüler bilim dergiciliğinin yüz akı oldular. Türkiye’de uzun ömürlü olma açısından TÜBİTAK’ın aylık dergisinden sonra ikinci sırada bulunan CBT’de ilk yazım, zısına geçildiğinde, şimdilerde doktorlar gibi aşırı reçete yazanlar dışında üniversitedeki öğrencilerimin çoğunun sınav kâğıtlarındaki el yazısını da okuyamaz duruma geldik; kısacası "Bilgisayar icat olmuş, el yazısı bozulmuştu!" dile getirdiklerini görüyorum. Sayın Celal Şengör’ün zaman zaman vurduğu yerden ses getiren yürekli ve aydınlık yazılarını, ilgi alanım gereği Sayın Osman Bahadır’ın Osmanlı bilim tarihine ilişkin yazılarını çok beğeniyorum. Dergideki yazılarınızdan "biyoteknoloji", "nanoteknoloji" dizilerini ilgi ile izliyorum. Özellikle "nanoteknoloji" gibi belirli büyüklükteki ilginç dosyaları, kalıcı olması için, bir bütün olarak ayrı bir kitapçık formatında "CBT"nin eki olarak okuyucuya dağıtırsanız, daha iyi olur düşüncesindeyim. CUMHURİYET OKULU "Cumhuriyet Okurları" anlamına gelen "CUMOK" kısaltmasını, ben kimi zaman ikili bir anlamla "Cumhuriyet Okulu" olarak da algılamaya çalışırım! Aklım erdi ereli, "Gazete"mi hiç terk etmedim! "Gazete"yi, özelde de Cumartesi sabahını iple çektiğim "CBT"yi, hep ders çalışır gibi okudum! Ben "Gazete"yi okurken yanımda hep kâğıtkalem bulundururum, geçen kimi ad ve terimleri, ilginç kısa notları alıntılamak için. "Gazete"de özellikle sanatsal konularda bastığınız son derece nitelikli resim ve fotoğrafları da kesip saklar, yeri gelirse kullanırım. Yeni ve ilginç bulduğum kimi bilgileri makale ve kitaplarımda alıntılamışsam, "Gazete" ya da "CBT"yi kaynak göstererek yazar adı ve tarihi ile belirtirim. KİTAP YAYIMLATAMAMAK Ara sıra yurt dışından getirdiğim kaynakları sürekli olarak işleyip dosyalar halinde biriktirdim. Amacım bunları kalıcı hale, kitaba dönüştürmekti. Bunları yayımlatmada güçlük çekiyorum, dosyalarım elimde "durup duruyor", bir anlamda "doğuramama sıkıntısı" çekiyorum. Garip bir çelişkidir ki, yayımlanan tüm kitaplarımı, taşrada çalışırken, uzaktan kumanda ile Ankara ve İstanbul’daki yayınevlerine yayımlatmıştım. Yaklaşık dört yıldır İstanbul’da yaşadığım ve yüzlerce yayınevi elimin altında bulunduğu halde, insanları yutan ve yabancılaştıran bu acımasız megakentte, kitaplarımı yayımlatamamanın sıkıntısını yaşıyorum. Kimi yayınevi konu itibarıyla "bizim tarzımız değil, ama başka bir yerde yayımlatırsanız ilk planda satın alacağımız nitelikle bir kitap"diyerek nazik bir şekilde buna yanaşmazken, kimisi anlaşma yaptığımız halde yarı yolda cayıyor, kimi de uzun süre savsaklıyor. Bu arada ben de sabrın ne demek olduğunu iyice öğreniyorum. Zaman zaman "Kendi Yayını" türünde bir model uygulamayı düşündüm; bunda da kitap bastırmak belki kolay olacaktı ama, asıl sorun dağıtımda yaşanacaktı! Zor işti vesselam. İKİ POPÜLER DERGİ Bizim nesil Türkiye’de Cumhuriyet döneminin ilk popüler bilim dergisi olan ve 19251926 yıllarında 24 sayı yayımlanan Fen lemii dergisi ile 19401942 yılları arasında yayımlanan Fen ve Teknik dergisini göremedi. Bilim tarihi konulu popüler makaleler yazmaya ilk başlarda TMMOB’ye bağlı çeşitli meslek odaları tarafından yayımlanan Kimya Mühendisliği, Elektrik Mühendisliği ve Metalurji dergilerinde başladım. Daha sonra ara sıra benim de yazılarımın yayımlandığı, Fevzi Koku tarafından 198083 yıllarında iki aylık bir dergi olarak 15 sayı yayımlanan Doğa ve Bilim dergisinde Erdoğan Acarlar, Tuncay Altuğ, Vehbi Belgil, Hüseyin Dıraman, Emre Dölen, Gencay Gürsoy, Ömer Güzel, Osman Nuri Koçtürk, Abidin Nesimi, Uluğ Nutku, Eren Omay, Yılmaz Öner, Yaman Örs, İsmail Sandıkçıoğlu, Erdal Sidar.. gibi yazarların popüler bilim yazılarını okuduk. 198188 döneminde aylık dergi olarak 99 sayı çıkan ve yazılarını Nezih Dan yal’ın karikatürlerinin süslediği her bakımdan mükemmel bir dergi olan Bilim ve Sanat’ta Selçuk Alsan, Pertev Naili Boratav, Emre Dölen, Aykut Göker, Güney Gönenç, Osman Gürel, Ömer Kuleli, Ali Nesin, Server Tanilli, Serol Teber, Nazif Te pedelenlioğlu... ve adlarını sayamayacağım çok sayıdaki bilim insanının zengin içerikli aydınlık yazılarıyla hem de popüler bilim konularındaki bilgi açlığımızı doyurduk, hem de coşkumuzu tazeledik. Sayın Celal Şengör’ün zaman zaman vurduğu yerden ses getiren yürekli ve aydınlık yazılarını, ilgi alanım gereği Sayın Osman Bahadır’ın Osmanlı bilim tarihine ilişkin yazılarını çok beğeniyorum. 1987 yılında 36. sayıda çıktı. Bu, "Dondurarak Kurutma" başlıklı kısacık bir yazı idi. Sevinçten uçuyordum! Ardından CBT’de kısa aralıklarla uzunlu kısalı on beş yazım daha yayımlandı. Benim gibi popüler bilime gönül vererek çeşitli dergilere yazı gönderen ve yakın temasta olduğumuz yazar grubumuz, bir elin parmakları sayısı kadardı. Bir gün, bir kitabımı okuyan bir profesör arkadaşım, "Hepsi iyi hoş da, gazete (kastettiği ‘Gazete’) bilgisini, bilimsel kaynak olarak kullanmak doğru değil" dedi. Örnek olarak da değerli bilim tarihçisi ve yazar rahmetli Vehbi Belgil’in bir köşe yazısında yer alan alıntımı işaret etmişti. Ona karşılık olarak, "Gazetede bu yazıyı yazan kişinin yararlandığı senin kastettiğin türde uygun bir kaynak var da ben ona ulaşamıyorsam, o yazıyı kaynak olarak göstermem yanlış olmaz, kaynak vermeden alıntılamam ise dürüstlüğe sığmaz" dedim. Bu bağlamda, "Cumhuriyet Okulu"nun, herkesin eleştiri ve tartışmasına açık bilgi kaynaklarını, eğer "doğru" bilgiler içeriyorsa, başkalarıyla paylaşmak niçin yanlış olsundu! KUTLU OLSUN 19822002 yılları arasında yirmi yıl boyu Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde çalıştım. Üniversite yerleşkesindeki yaklaşık 250 hanelik lojmanlarda 1990’lı yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’ne abone olanların sayısı 35 kişi idi. O sıralar fakültemde, şimdinin profesörleri olan pek çok asistan (çoğu biyoloji bölümünden), kısmen benim de yüreklendirmemle CBT’ye yazılar göndermiş ve yayımlatmışlardı. Nedense benim gibi şimdilerde onlar da yazmaz oldu! Geçenlerde doğa bilimlerine meraklı olan lise öğrencisi oğlum, "Baba, bugünden sonra CBT’yi biriktireceğim, atmayın!" dedi. Evde yer darlığından (kitaplardan gazetelere yer kalmıyor!) ne yazık ki ben bunları okuduktan, gerekli yerleri alıntıladıktan ya da çok önemli bulduklarımı tüm sayfa halinde kesip çıkardıktan sonra kalanını hiç biriktirmedim. 20 yıl x 52 hafta = 1040 nüsha CBT, herhalde çok geniş bir yer işgal ederdi! CBT’nin 20. Yılı Kutlu Olsun ve Dünya Durdukça Yaşasın! Prof. Dr. Zeki Tez email: [email protected] KAHRINI BİZİM NESİL ÇEKTİ 1980’li yılların başında en gelişmiş yazı makinesi, IBM marka elektrikli daktilo idi. Herkeste bulunmadığı halde fakültenin demirbaşı olarak benim kullanımıma bir tane düşüyordu. Oynar yazı başlığını değiştirmek suretiyle bu makine ile tüm yazı karakter ve simgelerini yazabiliyordunuz. Ancak nihayetinde o da bir daktilo idi ve el yazısı müsveddeyi makinede yazarken bir sözcük ya da satır atlanacak olursa ya tüm sayfayı yeniden yazmak gerekiyordu, Bilgisayar dönemi öncesinin bu kahrını, en son bizim nesil çekti. Her fırsatta, bilgisayarı icat edenlere, mekân olarak Cennet’i dilemişimdir. Eski dönemlerde yazısı en iyi olan kişilerin mahalle muhtarları, nüfus memurları ve teknik ressamlar oldukları söylenirdi. "Muhtar yazısı"ndan ve daktilodan sonra bilgisayar ya EN YENİYİ YAKALIYORSUNUZ Bilim editörlüğünüz dışında "Gazete"deki köşenizde gündelik siyasal, sosyal ve ekonomik çözümlemelere ilişkin yazılarınızı ilgi ve gıpta ile izliyorum. "Dergi"de en yeniyi yakalıyor, bilimsel etkinlikleri ve yeni yayınları duyuruyorsunuz. Kişi, üniversite ve ülke temelinde atıf / yayın sayısı vb. sıralama dizinleriniz çok iyi, herkesin dilinde ve "Gazete"nin sürekli okuru olmayanların da bunları okuyup 996/20 22 Nisan 2006
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear