01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

bilim dünyasından Kısa Haberler sine göre "90 Derece Doğu" diğeri ise Rusların araştırma istasyonu "Sowetskaja"ya göre isimlendirildi. Sowetskaja istasyonu tam da bu İnsan yüzü beş yüz yıl içinde evrim geçirdi İngiliz bilim insanları, insan yüzünün ortaçağdan bu yana önemli ölçüde değiştiğini açıkladı. Yüz hatları eskisi kadar belirgin değil, alın bölgesi yükseldi!. 14., 16., ve 20.yy’a ait 115 kafatasını inceleyen Birmingham Diş Sağlığı Yüksekokulu’ndan Peter Rock ve arkadaşları, bu sonuçlara, bilgisayar programında röntgen görüntülerini analiz ederek vardılar. Kafataslarından otuzu, 1348 yılında Londra’da meydana gelen veba salgını yüzünden yaşamlarını yitirenlere, diğer 45 kafatası ise 1545 yılında batan Mary Rose adlı İngiliz savaş gemisinin tayfasına ait. Diğerleri ise okulda tedavi olan hastaların. Karşılaştırmalar sonucunda iki önemli farklılık görüldü. Ortaçağa ait kafataslarının yüz hatları bugüne göre çok daha belirgin. Fakat göz boşlukları ve kafatası çatısı arasındaki mesafe günümüz insanınkinden daha kısa. Alındaki genişlemeli Rock, zihinsel yeti artışına bağlıyor, ama kafatasındaki değişimlerin gerçekte hangi faktörlerden kaynaklandığının saptanabilmesi yeni araştırmalara bağlı. gölün üzerindeki buz tabakası üzerinde kurulu. Bu gölün büyüklüğü yaklaşık olarak 1600 km kare. Araştırmacılar, iki gölün en az Vostok gölü kadar egzotik olabileceğini ve güneş ışığı görmeyen mikroorganizmalardan birçoğunun öldüğünü tahmin ediyorlar. Hâlâ hayatta olabilecek mikrop türlerinin ise milyonlarca yıl önceki bakteri köklerinin geçmişine bir bakış açısı sunması beklenmekte. mişler. Patenti Eli Jerby’e ait olan bu tür bir mikrodalga borusuyla belli başlı malzemelerin üzeri delinebiliyor. Bilim insanları bu sefer malzemeyi eriterek sıcak lekeler üreterek, bunlardan kısmen ateş topları oluştuğunu görmüşler. Fakat bilim insanları mikrodalga delicisini yüzeyden çekerek, parlak kürecikleri bilinçli olarak da üretmeyi başarmışlar. Kızgın damlacık, genleştikten sonra parlayarak havada uçmaya başladı diye açıklıyor Dikhtyar ve Jerby. Gerçi parlak top, doğal örneği kadar büyük ve uzun ömürlü değildi ama bazı özellikleri gerçek küre biçimindeki flaşlara benzemekte. Plazma kürecik metal yüzeylere yapışıp, zıplıyor ve küçük küreciklere dönüşmekte. Bilim insanları ayrıca farklı biçimlerde kürecikler de elde etmişler. Fizikçiler bugüne dek küre biçimindeki flaşların uçma özelliği üzerinde kafa patlatıyorlardı. Bildik plazma çok kızgın olduğu için çabucak yükselebilirdi. Bu nedenle küre biçimli flaşlar için çok sayıda açıklamalar getirilmekte. Ancak Dikhtyar ve Jerby, deneyleriyle bu oluşumların gizemini çözebilmenin ötesinde uçuşan parlak küreciklerle madde araştırmalarında yeni gelişmelerin yaşanabilmesini veya plazmanın güçlü manyetik alanlar olmadan da yakalanabilmesini umuyorlar. Türlerin yayılışıyla ilgili teori kanıtlandı Leiden Doğa Bilimleri Müzesi ve Cambridge Üniversitesi bilim insanları, yedi milimetre büyüklüğündeki salyangozun Avrupa’dan Güney Atlantik’e kadar ne şekilde yayıldığını buldu. Nature dergisinde yayımlanan araştırma yazısına göre salyangozlar, kuşların ayaklarına yapışarak bir kıtadan diğerine geçmeye başarmış. Balea perversa salyangozunun en önemli özelliği yüzme yetisinden yoksun oluşu. Charles Darvin, bu salyangozun suda iki saat içinde boğulduğunu görmüştü. Edmund Gittenberger yönetiminde çalışan araştırmacılar genetik ana lizler sonucunda, Avrupa, Azur Adaları ve Tristan da Cunha adasındaki salyangozların aynı türe ait olduklarını saptadılar. Çok önceleri söz konusu salyangozların sadece Palaearktik bölgede, Himalayalar’ın kuzeyinde ve Kuzey Afrika’da yaşadıkları sanılıyordu. 1824 yılında Güney Atlantik’teki küçük Tristan da Cunha adasında (Güney Amerika kıtasının güney ucu ve Güney Afrika arasında) Balea salyangozları bulundu ve bunlar Avrupa’dakine çok benzedikleri için özel bir ad almışlardı. Tristan da Cunha adasında bu salyangozlardan toplayan İngiliz zoolog Richard Preece, bunları analiz için Naturalis Doğa Bilimleri Müzesi biyologu Edmund Gittenber ger’e gönderince, salyangoz DNA’larının Avrupa’dakilerle çok benzediği ortaya çıkmış. Mikrodalgayla plazma kürecikleri Küre biçiminde flaş için gerekli olanlar cam, germanyum, alüminyum ve mikrodalga gibi malzemelerdir. Tel Aviv Üniversitesi’nden Vladimir Dikhtyar ve Eli Jerby şimdi bu malzemelerden küre biçimli flaş olarak tanımlanabilen parlak plazma kürecikleri ürettiler. Bu ateş toplarını kapalı bir ortamda üreten bilim insanları, bu amaçta bir ucu sivriltilmiş bir borudan cam, germanyum veya alüminyum üzerine mikrodalga ver Kök hücrelerin tedavi edici yetisi prionlara mı dayanıyor? Kemik iliği, prionlar olmadan yenilenme yetisini yitiriyor. İlginç bulgu Whitehead Biyotıp Araştırmaları Enstitüsü bilim insanlarına ait. Normalde deli dana gibi hastalıklardan sorumlu tutulan prionlar, etraflarındaki proteinlerin biçimini ve işlevini değiştirebilen protein grubudur ve tüm memelilerin bedeninde yaşarlar. Bugüne kadar prionların henüz anlaşılmamış bir süreçle deforme edildikleri ve BSE ve diğer hastalıklara yol açtıkları biliniyordu. Amerikalı bilim insanları şimdi kemik iliğindeki yetişkin kök hücrelerin, prion olmadığı zaman yenilenme yetisini adım adım kaybettiğini saptadılar. Andrew Steele ve Cheng Cheng Zhang, genetik değişimden geçirilen farelerdeki kemik iliğini azaltmak için radyoaktif ışın uygulamış. Fareler prion üretmeyecek şekilde değişimden geçirilmişti. Farelerin kemik iliği ilk başta çok hızlı yenilenmesine rağmen bu yeti daha sonra yavaşlayarak yok olmuş. Kemik iliği normal farelere aşılandığında da yenilenme yetisi yok oldu diyor bilim insanları. Susan Lindquist, New Scientist dergisindeki yazıda, evrimin bu proteini neden kalıcı kıldığı ve ne gibi pozitif bir rolü olduğu bilinmiyordu diyor. Yeni araştırmayla kök hücrelerdeki etkinliğin prionlarla ne şekilde desteklendiği sorusu ortaya çıktı. Şu sıralar nöronsal kök hücreleri ve akciğerdeki kök hücrelerle benzer deneyler yapılıyor. 987/4 18 Şubat 2006 Güney Kutbu buzunun altında göller var Amerikalı bilim insanları kilometrelerce kalınlıktaki Antarktik buzunun altında daha önce bilinmeyen iki göl saptadılar. Bugüne kadar gizli kalmış göller, Vostok gölüne komşu. Gölleri bulan Robil Bell ve Michael Studinger (Columbia Üniversitesi), göllerin 35 milyon yıldır (günümüzde) 35km’yi bulan buzun altında kaldığını ve içeri tek damla kirli suyun veya havanın sızmamış olduğunu söylüyorlar. Göllerden biri boylam derece
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear