01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

TartışmaEğitimÖğretim Yeni mühendislik eğitimi neden ve nasıl Atatürk bugün ne yapılması gerektiğini belirtmişti: "Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem; bilgiyi insan için fazla bir süs, bir baskı aracı ya da uygar bir zevkten çok, maddi hayatta başarılı olmayı sağlayan uygulanabilir ve kullanılabilir bir araç haline getirmektir". Bologna Üniversitesi Rektörü Prof. Pier Ugo Calzolari de şöyle diyor: "Günümüzde bir üniversitenin sergileyebileceği tek mantıklı üstünlük, toplumun beklentilerini karşılama yeteneğidir." Bir araştırmada öğrencilerin ? Okuduklarından % 10 ? İşittiklerinden % 25 ? Gördüklerinden % 30 ? Görüp duyduklarından % 50 ? Konuştuklarından % 70 ? Bir şey yaparken konuştuklarından % 90 kadarını sakladıkları belirlendi ühendislik öğretim üyeleri, ilke olarak, yaşadığımız toplumun yaşam seviyesini yükseltme amacına yönelik teknik problemler arayan ve bunlara çözüm üreten bireyler, hatta maceracılar, olmak durumundadır. Bu çerçeveyi biraz dil açılımı yaparak genişletmek daha iyi olacak: Türkçede karşılığı ‘bilgi’ olan iki İngilizce kelimenin (‘information’ ve ‘knowledge’) anlam farklılıkları son derece büyük. Dolayısıyla bizler (mühendis akademisyenler) aslında çok fazla bulunabilen veri temelli bilgiden (information) işe yarayabilecek şekilde sentezlenmiş esas bilgiyi (knowledge) üretir ve bunu bilim ortamında yayarız. Gerçek anlamda ‘teknik sorunlara çözüm’ olması gereken bu teknoloji bilgisi üretilince pratikte uygulanması için çaba sarf edilir ve sonuçta topluma (endüstriye) katkı da ortaya çıkmış olur. Biraz ideali tanımlayan bu olgu gösteriyor ki, bizler verileri analizliyoruz, birleştiriyoruz, yenilik yaratıyoruz, uyguluyoruz ve elbette ki bütün bunları yaparken bir de öğrencilerimizi eğitiyoruz. Öğrencilerimizden beklentimiz, kendi yolumuzu izlemeleri, yani gerçek birer ‘problem çözücü’ olarak toplumun endüstriyel sorunlarına yeniliklerle çözüm üretmeleri. Aslında, bu beklentimizin pek azı gerçekleşiyor ve farkında değiliz. Çünkü çoğumuz derse hâlâ geleneksel öğretim yöntemleri ile giriyoruz. Üstelik bu konularda zaman harcamaya akademik yayınlarda ortaya çıkacak eksilmelerle kısmen ‘mağdur’ duruma düşüreceğinden kimse pek gönüllü de olmuyor. Oysa bu gerçek, mezunlarımızın yeteneklerini etkileyerek, bir bilgi ve teknoloji toplumu yaratma yolunda son derece derin izler bırakıyor. 1973 1975 1977 1979 1981 1983 1985 1987 1989 1991 1993 1995 1997 1999 2001 Şekil 1. 19732004 döneminde Türkiye’de yapılan uluslararası yayınlar ve bunlara atıflar (Veriler Baysal ve Seçen 2005’ten alınmıştır) Şekil 2. İyi mühendisin eğitim bileşenleri timinin yapısının (aslında diğer hemen her alanda olduğu gibi) yeniden değerlendirilmesi büyük zorunluluk olarak gözükmektedir. İKİ SÜREÇ Öğrenme süreci bir sınıflandırmaya göre iki yolla gerçekleşebilir: (a) Tümevarım (induction): Gözlem, ölçüm, veri gibi özel durumlardan genel sonuçlar çıkararak öğrenmeyi ifade eder. İnsanların doğal öğrenme süreci bu yolla gerçekleşir. Çok bilinen örnek, bebeklerin bir sobada bir kez elleri yandıktan sonra bir daha sıcak nesnelere yaklaşmamayı öğrenmeleridir. Bebekler dünyaya birtakım genel kuralları bilerek gelmezler. Çevrelerini gözlerler ve bunlardan sonuçlar çıkarırlar. Hepimizin günlük yaşantısında da, eğer dikkatle bakacak olursak genel kurallardan yola çıkarak değil, fakat hep çözülmesi gereken gerçek bir somut sorun veya problemden başlayarak öğrendiğimizi fark ederiz. (b) Tümdengelim (deduction) ise tam tersi yolla, genel ilkelerden özel durumlara uygun sonuç çıkarma şeklinde gerçekleşir. Bu iki doğal süreç bir arada düşünüldüğü zaman, öğrencilerin genelde tümevarım yoluyla öğrenmesine karşılık, bizim eğitimimizin tümdengelime dayandığı çarpıcı olarak gözükmektedir. Bu konuda ulaşılan bazı verilere göre, üniversite öğrencilerinin çoğunun inductive (Felder & Silverman, 1978) ve görsel (Barbe & Milone, 1981) yolla öğrendiği bilinmektedir. Öte yandan, kendileriyle anket yapılan 46 profesörden yarısı kendilerini deductive, diğer yarısı inductive öğrenici olarak tanımlamalarına karşın, tamamı birer deductive öğretici olduklarını kabul etmişlerdir (Felder & Silverman, 1978) M TOPLUMUN BEKLENTİSİ Mezunlarımızın yer alacağı endüstri dünyasında son derece önemli değişimler yaşanıyor. Endüstrinin bakış açısı, yatırımların yönü ve karakteristikleri, öne çıkan teknolojiler değişiyor. Bu yüzden, ürünlerimiz ve topluma en somut katkımız olan öğrencilerimizin de bu değişimlere ayak uyduracak şekilde yetiştirilmesi gerekiyor. Üniversitenin bu işlevinin çok özlü bir tanımını yakınlarda Bologna Üniversitesi Rektörü Prof. Pier Ugo Calzolari şöyle yapmıştı: "Günümüzde bir üniversitenin sergileyebileceği tek mantıklı üstünlük, toplumun beklentilerini karşılama yeteneğidir". Aslında, bu konudaki en çarpıcı ve etkileyici tanımlamayı çok önceleri Atatürk’ün söylediğini, 12. Mühendislik Dekanları Konseyi sırasında Anadolu Üniversitesi’nde ev sahiplerimizden ilk kez işittik: "Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem; bilgiyi insan için fazla bir süs, bir baskı aracı ya da uygar bir zevkten çok, maddi hayatta başarılı olmayı sağlayan uygulanabilir ve kullanılabilir bir araç haline getirmektir." Bizim yeni sandığımız hemen her durum için yüce Atatürk’ün neredeyse 7080 yıl önce günümüzü en iyi tanımlayan ve geçerliliğini yitirmeyecek bir değerlendirme yaptığını öğrenmek O’nun büyüklüğünü bir kez daha gösterdi. Türkiye adresli uluslararası yayın sayımız son yıllarda büyük ölçüde artıyor ve bu hepimiz için büyük övünç kaynağı. Ancak, Şekil 1’de görüldüğü gibi bu ya yınların aldığı atıf giderek azalmakta. Dolayısıyla ürettiğimiz bilginin faydaya dönüşmesi, eğitim sistemimizin de buna ayak uydurması için daha fazla çaba göstermemiz gerektiği apaçık ortada. GÖRSEL SUNUM DA YETERSİZ Bütün bunlar bizi şu noktaya getiriyor: Artık, yazı tahtasının önünde durup denklemleri yazarak, pasif konumda oturmakta olan öğrencinin dikkatini çekme şeklinde süregelen geleneksel öğretim kalıplarımızın dışına çıkma zamanı geldi. Hatta, 21. yüzyılda, bilgisayar destekli tekniklerin ve görsel sunum araçlarının dersliklere sokulmuş olması bile yeterli değildir. Bunu biraz açmakta yarar var: İnsanların bilgiyi başlıca üç yolla kavradıkları biliniyor: (a) Görsel (resimler, çizimler, sembollerle), (b) İşiterek (ses ve kelimelerle), (c) Sinir uçlarıyla (tat alma, dokunma ve koklama ile). Bireylerin çoğunun bu yollardan sadece bir tanesini verimli olarak kullandıkları ve diğerlerinin önemli rol oynamadığı ortaya konmuş durumdadır. Bir araştırmada (Stice 1987) öğrencilerin ? Okuduklarından % 10 ? İşittiklerinden % 25 ? Gördüklerinden % 30 ? Görüp duyduklarından% 50 ? Konuştuklarından % 70 ? Bir şey yaparken konuştuklarından % 90 kadarını sakladıkları belirlenmiştir. Bu çarpıcı verilere göre, mühendislik eği EĞİTİMİN BİLEŞENLERİ Burada, öğretim üyeleri olarak düşünmemiz gereken önemli bir nokta yok mudur? Bizler tümevarım yoluyla öğreniyoruz ama öğretim yöntemimiz tümdengelim! 987/18 18 Şubat 2006 2003
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear