27 Temmuz 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 ENERJİ Teknoloji yeterli, ama kanıtlanmalı Cumhuriyet Enerji: Dünyadaki potansiyel ve gelişim açısından jeotermal enerjiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Prof. Gürgenci: ABD Enerji Bakanlığı’nın 2006’da yaptığı çalışmanın sonucundaki tavsiye; 2030 yılına kadar ABD elektrik üretiminin yüzde 10’unun jeotermalden gelmesi. Avustralya’daki hedefler de aşağı yukarı aynı düzeyde. Teknoloji vaat edilen verimliliği gerçekleştirirse 100 sene sonra elektriğin belki yüzde 6070’i tüm temel yükün, jeotermalden üretilecek. O daha olmadı, hala daha gelişmekte olan bir teknoloji. Bunun dışında son kullanıcılar için güneş pilleri olacak. Rüzgar grupları olacak. Cumhuriyet Enerji: Teknolojik gelişimi değerlendirir misiniz? Prof. Gürgenci: Bu konuda yeni teknoloji geliştirmeye gerek yok. Teknolojilerin hepsi gelişmiş durumda. Ama teknolojinin gelişmiş olması ayrı ticari anlamda bunun büyük ölçekte takır takır çalışması, insanların eğitimli olması, bunu bilmesi ayrı bir şey. Teknoloji her zaman daha da geliştirilebilinir ancak şu an ki teknoloji yeterli. Türkiye’de teknik potansiyel mevcut Cumhuriyet Enerji: Türkiye sizce nasıl bir seyir izlemeli? Prof. Gürgenci: Türkiye’nin kömür kaynağı düşük kalitede linyit. Türkiye’de çok fazla taş kömürü yok. Kükürt asit yayan kömür santralları pek kalmadı. Temiz kömür 510 senede anlam değiştirdi, karbondioksit yaymayan santral anlamında. Bir ton kömür yaktığınız zaman 33.5 ton karbondioksit üretiyorsunuz. Bunun 23 katı da nitrojen var. Bunun içinden karbondioksiti ayıklayacaksınız, onu bir yere saklayacaksınız; temiz kömür bu. Şimdi onu göreceğiz. Kömür üreticileri bunun mümkün olabileceğini söylüyorlar. İnşallah olur, çünkü küresel ısınmanın ciddi boyutlara ulaştığına inanıyorum. Yoksa hakikaten kömür yakabiliyorsak jeotermalin hiçbir gereği yok. Dünyanın kömüre dayalı bir sanayiden u dönüşü yapıp jeotermal ve nükleere dönmesi geceden gündüze çok zor olacak. Kömürü yakmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin bütün seçenekleri değerlendirmesi lazım, teknoloji üretmesi lazım. Teknolojiyi dünyanın en ileri ülkesi kadar kullanması ve o teknolojiye vakıf olması gerekli. Güneş, rüzgar, jeotermal, temiz kömür, hidroelektrik ve nükleer, hepsini araştırması lazım. Bana göre jeotermal Türkiye’nin ciddiyetle ilgilenmesi gereken bir şey. Özellikle derin jeotermal Türkiye’nin yapabileceği bir şey. TPAO mesela 4 bin 5 bin derinlikte kuyuları rahatlıkla kazabiliyor. İki kuyu arasındaki kayayı çatlatma tekniği konusunda dünyada iki, üç tane firma var. Bunlar petrol sondaj firmaları. Zaten bu da maliyetin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Yüzey kısmında ise bilinen teknoloji kullanılıyor. Jeotermalde 5 bin metreye inildiği zaman AB’nin bir haritası var. En sıcak kıpkırmızı olarak Ankara’nın batısı. Batı Anadolu Avrupa’nın en sıcak kayaları. Türkiye’de bunun sınırı yok ama riski de var. Birinin mali riski göze alması lazım. Özel sektör daima para kazanmak ister. Eğer bana dense ki “al sana 100 milyon lira”, bu parayı alıp da jeotermale yatırmam bu fiyata. Çünkü gazı biliyorsun, gazdan ne kazanacağını biliyorsun. Jeotermali ya devlet kendisi yapacak ya da bu konuda teşvik verecek. Eğer devlet daha ucuza üretiyorsa ya da daha ucuza üreteceğine inanıyorsa yapmalı. Batı Avrupa’da teşvik tercih ediliyor. Kuyunun derinliğine göre 1000 metreden başlayıp derinlere indikçe artan bir teşvik olabilir. 5 bin metre indiğiniz zaman güneşe eşdeğer bir teşvik olabilir. Jeotermal, Türkiye’de doğalgazın yerine geçecek bir kaynak. Üstelik teknolojik olarak da doğalgaz üretim teknolojisinin benzeri. ? Kemal ULUSALER EMO Enerji Çalışma Grubu Üyesi G Türkiye’nin Marie Antoinette’i... eçen ay bu sütunda akaryakıt fiyatlarına ve akaryakıt üzerindeki fahiş vergilere değinmiş idik. Petrol fiyatlarındaki değişimlerin zamana yayılan sözleşmeler nedeni ile nihai tüketiciye yansımasının da zaman aldığı, dolayısıyla düşmekte olan petrol fiyatlarının tüketiciye indirim olarak yansımasının da zaman alacağını yetkili ağızlardan defalarca dinledik. Emperyalist kapitalist sistemin tüm söylemleri gibi bu da gerçeği yansıtmıyordu. Nitekim bu ayın başında petrol fiyatlarında iki, üç dolarlık bir artış yaşandı ve bu artış iki gün içerisinde akaryakıt fiyatlarına hemen yansıtılıverdi. Hani nerede zamana yayılan sözleşmeler? Fiyat indirimlerinde yol yokuşken zamlara gelince yol dümdüz. Yalan söyleye söyleye yoksul halkın üzerinden dümdüz geçiyorlar işte. Olan biten bu. Bilindiği gibi Elektrik Mühendisleri Odası ve Makina Mühendisleri Odası geçen yılın ekim ayında yapılan doğalgaz ve elektrik zamlarına ilişkin bir ortak açıklama yapmışlardı. OECD enerji fiyatları endeksi (2000=100) yıl yıl o açıklamada verildi. OECD ortalama endeks değeri 181 iken Türkiye’ye bakıldığında bu 603.79’u gösteriyordu. Türkiye’nin hangi kulvarda gelişmekte olduğunu gösteren çarpıcı rakamlar bunlar. Odaların açıklama yaptığı günlerde BOTAŞ Genel Müdürü Saltuk Düzyol ve Enerji Bakanı Hilmi Güler birlikte bir açıklama yapmışlardı. Bakan petrol ve döviz fiyatlarındaki artışı bahane ederken, yine 6 ve 9 aylık sözleşme dönemlerinden söz etmişti. Bu dönem sonrasında petrol ve dövizde artış olmaz ise indirim yapılacağını da sözlerine eklemişti. O basın toplantısında Hilmi Güler; “Şuna söz veriyorum. İleride bu fiyatların inmesi gerektiğinde inecek, bekletmeyeceğiz. Petrol ve döviz kurlarında artış olmaz ise aralık ayında (2008) zam yapılmayabilir. 6 aylık dönemin sona erdiği Ocak 2009’dan itibaren de indirimler başlar” demiş ve bir de söz vermişti. Anadolu’da “söz namustur” derler. Ocak 2009 bitmek üzere. Tüm Anadolu sabırla ve soğuktan titreyerek bekliyoruz Sayın Güler. Yine H. Güler, RusyaUkrayna gaz krizi nedeni ile yurtdışında olduğu günlerde Bulgaristan’ı örnek göstererek “Onlar gaz da bulamıyorlar, biz ise sizleri gazsız bırakmadık” diyordu. İyi de Sayın Güler o var değdiniz gaz konut ısıtmıyor, cep yakıyor sadece. Cebinde o pahalı gazı alacak parası olmayan halk için bu sözler bir şey ifade etmiyor bunu bilin. Halk pahalılıktan doğalgaz kullanamaz hale gelirken, Enerji Bakanı Türkiye’nin Marie Antoinette’i olmaya karar vermiş görünüyor. 1. Ulusal Enerji Verimliliği Forumu açılışında, “Gaz alamıyorsanız, fındık yiyin” diyor. Enerji; su ve ekmek gibi, sağlık ve eğitim gibi herkesin en ucuza ve kesintisiz ulaşması gereken bir haktır. Gelin görün ki neoliberalizm, piyasalaştırma ve özelleştirmeleri; ucuz, kesintisiz ve şeffaf bir gelecek vaadiyle dünya halklarına yedirmişlerdi. Gelinen noktada söylenenlerin tam tersi söz konusu ve halkların bu yalanları daha ne kadar yiyipyutacağı sorusuna yanıt şu kriz günlerinde daha da önem kazanmaktadır. Sayın Güler “Zam konusu siyasi boyuta çekildi” demekte. Piyasa ekonomisi ve sonucu bu gelişmeler siyasi değil de nedir? Ayrıca enerjideki dünya ölçeğindeki gelişmeler (işgaller, boru hattı çekişmeleri, gaz kesintileri, savaşlar) siyasi değil de nedir? Siyasetten söz etmişken AKP’nin teslimiyet politikaları içinde olduğunu ve kendi iradesi ile bir adım bile atamayacağını dünyaalem bilmekte. Tarikatlar üzerinden ABD’ye göbeğinden bağlanmış bir AKP, (BOP’un çok iyi bir proje olduğunu söyleyen, angaje olmuş, entegre olmuş bir AKP) ne enerjide bağımsız davranabilir ne de örneğin İsrail’in Gazze katliamında. Tıpkı İsrail katliamında olduğu gibi “icraat yok, laf çok” tavrı içerisinde olması da kaçınılmazdır. Sonuç olarak; AKP ve neoliberal yıkım politikalarını içeren AKP fikriyatı yürürlükte oldukça bağımsızlıktan söz etmek mümkün olamayacaktır. ? ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ ENERJİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle