24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 OCAK 2021 6 COVID19 PANDEMISIYLE BIRLIKTE YOKSULLUK, EŞITSIZLIK, SOSYAL GÜVENCESIZLIK SORUNU DAHA DA AĞIRLAŞIYOR Vaatler ve gerçekler... Salgın sonrası dünya neye benzeyecek?.. Sağlık krizi karşısında uygulanan politikalar, toplumların içinden geçtiği ve geniş kesimleri endişelendiren temel eğilimlere ivme kazandırdı: Belirsizlik, prekarya, yiyip bitiren makineleşme ve insan ilişkilerinin bozulması. Bu dijital kapitalizm düzenine geçiş esasen devlet tarafından yönetiliyor. L C AURENT ORDONNIER * Baştarafı 1. sayfada D oktorların tek isteğinin ülkeyi terk etmek olduğu Tunus’ta da durum aynı. Tunuslu Doktorlar Genel Sendikası’na göre, her yıl sekiz yüze yakın doktor göç etmeye hazırlanıyor (3). Salgın bizi birbirimize yaklaştırmadı. Acaba uçaklar uçsaydı daha çok yakınlaşır mıydık? Hepsi yerde kaldığında, aslında uçakların sadece belli bir zümrenin “kaçmasını” sağladığını anlayabildik mi? Mesela daha küçük bir çapta, bu kriz “kültür dünyası” ve “akademik dünyayı” da birbirine yakınlaştırmadı. Tıpkı sahne sanatçıları gibi karantinada olan ve Zoom seanslarında siyah üzerine beyaz harflerle tıpkı ölen bir kişinin anısına ithafen yazılmış gibi birbirinden şaşırtıcı isimlerle (Lülü 24, Isham dağsıçanı...) karşılarında beliren öğrencilerine bir tür sahne sanatı icra eden akademisyenlerden söz ediyoruz. Zaten tüm bu boş sınıflar arasında bir yakınlaşma yaratmak kimin aklına geldi ki? Derde çare olmadı... Virüs, organize olmanın yararlarını yeniden keşfetmek konusunda da bize yardımcı olacaktı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 13 Nisan 2020’deki “ulusa sesleniş” konuşması da böylesi bir davet içeriyordu: “Zamanı gelince yeniden organize olmak için bu durumdan bütün gerekli dersleri çıkaracağız”. Toplumların içine sıkıştığı ve karşılaşılan her zorlukta ya ticari ya da teknik çözümler arayışına zorlayan teknolojik ve ticari fetişizmden artık çıkılacaktı. Şimdiye kadar virüse karşı mücadelede başarılı olunduysa ve yüz binlerce kişinin ölümünden kaçınıldıysa bu organize bir yanıt sayesinde oldu. Aynı 13 Nisan konuşmasındaki kimi sözler de bunu ifade eder nitelikte: “Gelecekteki krizler karşısında durabilmek için tek yol uzun vadeli planlama, karbon salınımının azaltılması, önlem ve sürdürülebilirlik üzerine kurulu bir strateji inşa etmek olacaktır”. 12 Mart’ta hepimizde karşılık bulan şu sözleri de anımsamalı: “Salgının bize gösterdiği, bazı değer ve hizmetlerin piyasa kurallarının dışında tutulması gerekliliğidir. Beslenmemizi, güvenliğimizi, sağlık kapasitemizi yani yaşam alanımızı başkalarına devretmek deliliktir. Bunların kontrolünü tekrar elimize almalıyız...” “Bir delilik”, öyle mi? Mesela hem istihdam hem stratejik tedarik hem de çevre duyarlılığı açısından ülkemizde üretilmemesi akıldışı olan elli sanayi ürününün (maskeler ve parasetamol dışında) listesini yapmak için karar verdik diyebilir miyiz? Hani şu ülkeler arasında karşılıklılık ilkesi üzerine kurulu, her bir ülkenin eşit olarak faydalanacağı ve hiçbirinin kazanç hırsına terk edilmeyeceği yeni öncü uluslararası ticaret düzeninin öngördüğü gibi, satışta üstlerine eklenecek yüzde 50’lik değer ancak ve sadece yerel üretimden kaynaklı olan elli ürünün listesini yapabildik mi? Elbette bunların hiçbiri gerçekleşmedi. Şimdiye kadar derde çare olacak hiçbir eylem yeni dünyayı eskisinden daha iyi bir yöne doğru itmedi. Günümüzün “sağlıksız olayları” kriz toprağının üzerinde bir gelincik tarlasının yetişeceği izlenimini vermiyor. Teknoloji hisseleri yükseliyor Kamu yardımlarıyla ve çalışan maliyetlerinin azaltılmasıyla (Amerika’da işsizlik, Fransa’da ise yarı işsizlik maaşının belediyelerce karşılanması) bolca desteklenen “big business” için ise yolun sonuna gelindiği pek söylenemez. En önemli otuz Amerikan şirketinin borsa değerini ölçen Dow Jones Endeksi, Mart 2020’de yüzde 40 düşmüşken (bir tür dünyanın sonu havası) tekrar yükselişe geçti ve hatta aralık ayında tarihi rekorlar kırıp beş senede +yüzde 70’lik bir gelişimi korudu. Elbette finans aktörleri hisselerini satın aldıkları şirketlerin önümüzdeki on yıl içinde elde edecekleri kâra ilişkin her zaman bir öngörüde bulunmazlar. Keza iflasını duyurmadan üç gün önce, 15 Eylül 2008’de, yatırım bankası Lehman Brothers’ın hisse değeri hâlâ 3.65 dolar idi! Ancak buradan finans “Titanik”in kaptanlarının Cebelitarık Boğazı’na geçişi engelleyen A68A buzdağını bir deniz milinden daha az mesafede fark edemeyecekleri sonucunu çıkarmak safdillik olurdu. Mart 2020’deki borsa çöküşünden bu yana dürbünlerini ayarlayıp odaklarını netleyecek vakitleri oldu. Karantinaya rağmen gece gündüz açık olan bu kumarhanede teknoloji hisseleri ipi göğüslemekte. Nasdaq endeksi son on iki ayda yüzde 43’lük bir büyüme kaydetti. Bu kristal kürenin odağını biraz daraltıp bize vaat ettiği “sonraki dünya”yı yakından görmek gerekiyor. Aşı projeleri ile ilgili testlerin başarıya ulaştığı haberinden sonra yüzde 30’luk bir düşüş gerçekleşse de 2020 yılında Google hisseleri yüzde 32, Facebook yüzde 36, Amazon yüzde 79, Apple yüzde 82, Zoom yüzde 515 değer kazandı. Borsaya 68 dolar değer ile giriş yapan AirbnB hissesi 10 Kasım 2020’de yüzde 113 değer kazanarak 144 dolara fırladı. Herhalde bu durum Boeing’le uçarak varılan şehirlerde, kendisi de başka işler için bir yerlere gitmiş olan bir ev sahibinin evinde kalarak yapılan seyahatler vasıtasıyla “birbirimize yakınlaşma” ihtiyacımızın virüse yenik düşmediğinin kanıtıdır. Evlere yemek ve market alışverişi hizmetinde uzmanlaşmış şirket DoorDash’ın halka arzı da aynı büyümeyi gösterdi (+yüzde 86). Borsadaki performansını, kendi rızıklarını gidip dayanışma amaçlı yemek dağıtımı yapan Restos Du Coeur’lerden almadan önce taze pişmiş ördek göğüslerini (yaşasın şehirle kırsal arasındaki kısa yollar!) banliyö evlerinin kapı eşiklerine bırakmakla görevli olan kuryeleriyle de paylaştığını hayal ettiğimiz Deliveroo’ya gelince, o da Ocak 2020’nin ortasından beri + yüzde 76’lık yükselişte. Yıkımlar hızlandı Öyle bir durumdayız ki, bulduğu aşının virüse karşı etki oranını açıklamasından vasat şekilde istifade eden Pfizer’ın hissedarlarına neredeyse acıyacağız: Hisse 25 Kasım’dan beri ancak yüzde 10 değer kazandı. Sözünü ettiğimiz, bir başka çağdan kalma fabrikaları ve altyapısıyla (dünya üzerinde kırk dokuz üretim merkezi), işçilerinin, araştırmacılarının, 70 derecelerdeki buzdolaplarının vs. yükü altında ezilen ve devletlerle fiyat belirleme pazarlıkları yapan 19.yüzyılda kurulmuş bir sanayi şirketi olan Pfizer. Business Insider France’a göre, eski dünyaya ait bu şirketin başarısı yalnızca sonraki dünyanın oyun alanını belirlemeye yaradı. Pfizer’ın duyurularından sonra “Amerikan hisse senedi fiyatlarında artış kaydedildi. Virüsten en çok etkilenen havacılık, otelcilik ve kruvaziyer turizmi alanındaki şirketlerin hisse senetleri Wall Street’teki takas işlemlerinde yükselişe geçti. Öte yandan, karantinaların ve evden yürütülen işlerin uzaması sayesinde gelişen şirketler darbe aldı. DocuSign, Peloton ve Wayfair de Zoom gibi tepetaklak olan diğer şirketlerin arasına katılırken yatırımcılar eski dünyanın geri döndüğünü iddia ediyor. (...) Bu “stayathome” (“Evde Kal”) hisselerinin çakılışı aşı üzerine verilen her olumlu haberde tekrarlanan bir durum” (4). Bunun yalnızca küçük bir hava kaçırma olduğu kesin. Sağlık krizi boyunca “tamamen dijital” hale gelen toplum genel olarak muazzam bir itici güçten faydalandı ve bunun etkisi yeni bir sıçrama tahtasına dönüşecek. Uzaktan çalışmaya geçmeden çok daha önce hayatlarımızı uzağa koyan; zamanımızı, kişisel verilerimizi, paramızı, ev alanımızı, otonomimizi, gişecilerimizi, doktor randevularımızı, eğitimlerimizi, restoranlarımızı vs. elimizden alan bu büyük şirketler “temassız hayatlar”ımızı tamamen tahakküm altına aldı. Bu artık bir seçenek değil (5). Normale dönüş mümkün mü? Çoktan içinde olduğumuz sonraki dünyada “stayathome” hisseleri (yamyam ve yırtıcı değerlere “selam çakan” bir borsa endeksi bulunana kadar pratik bir ad) ayrışmış hayatlarımızı düzenleyen bu “değerlerin” sadece küçük bir parçası. Ödediğimiz bedel ise satıcı ile tek başımıza muhatap olmamızı epeydir sağlayan tüketim toplumunun yarattığı yalıtılmışlığımız... Eski dünyanın ekonomik faaliyetlerinin eriyip gitmesi ve evlerimizin, mağazalarımızın, okullarımızın, muayenehanelerimizin, devlet dairelerimizin, kütüphanelerimizin, gazetelerimizin, konser salonlarımızın vs. giriş kapılarının artık internet sitelerinin giderek sıklaşan ilmekleri boyunca uzanan Aşı projeleri testlerinin başarıya ulaştığı haberinden sonra borsalarda yüzde 30’luk düşüş gerçekleşse de 2020’de Google hisseleri yüzde 32, Facebook yüzde 36, Amazon yüzde 79, Apple yüzde 82, Zoom yüzde 515 değer kazandı. yeni “portallar”a kayması. Ancak “serbest ve bozulmamış” küresel rekabetin düz oyun sahasında herkes aynı gemide olmayacak. Zengin ülkelerin hükümetlerinin etkiyi sınırlamak için gösterdiği tüm çabalara rağmen küçük dükkânlar, restoranlar, gösteri salonları, turistik ve kültürel aktiviteler yürüten küçük şirketler, etkinlik ve iletişim sektörü vs. için ufukta beliren iflaslar sonsuza kadar ertelenemez durumda. Haziran ayından beri şehri terk ederek çalıların ve çöplerin arasında yığılmak üzere banliyödeki “taksi mezarlığı”na giden 3 bin 500 Londra taksisi ile onları özel şirketlerden haftalık 300 Avro’dan fazla bir bedelle kiralayan ve şimdi borçlarını ödeyecek parası olmayan şoförler için bu gidişin muhtemelen dönüşü olmayacak. Koronavirüs, Uber’leşme ile çoktan başlayan yıkımlarını hızlandırmış oldu (6). Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Save the Children’ın hesabına göre, 2020 yılı içinde dünyada (her ülke tarafından belirlenen sınıra göre) yoksul ailelerde yaşayan çocuk sayısı 142 milyon artarak 715 milyona ulaştı. Bu, dünyadaki çocukların yüzde 38.4’üne tekabül ediyor (7). Zengin ülkelerde de halihazırda güvencesiz yaşayan kişiler yoksulluk tehdidi altında. Fransa’daki dayanışma aşevleri Restos du Coeur’ün uluslararası ilişkiler sorumlusu Louis Cantuel’e göre, karantina döneminde büyük şehirlerde gıda yardımına talep yüzde 30’dan fazla arttı. Cantuel, “Sağlık krizinden sonra da devam edecek bir durumun içindeyiz” diyor ve bunun “yoksulluğa kalıcı bir geçişin” habercisi olabileceğini ekliyor (8). Görünen o ki eski dünya ölmek istemiyor ve aslında pek de yeni olmayan yeni dünyaya yara izlerini göstermekten geri durmuyor. Sağlık krizi o izlere bir dev aynası tutuyor. Birçoğu hâlâ önümüzde olan bu tehlikeler karşısında Macron’un “her ne pahasına olursa olsun” söylemi bütçenin değişmez kuralları karşısında silinip gidiyor. 17 Kasım 2020’de Ulusal Meclis’te 2021 için oylanan ilk mali yasa 2025’e kadar kamu açığının yüzde 3 eşiğinin altına indirilmesini öngörüyor. Vergi artışına gidilmeyeceğine de söz veriliyor. Kısaca “normale dönüş”. * İktisatçı, Lille Üniversitesi’nde profesör. Çeviri: Okan Urun (1) Antonio Gramsci, “Cahiers de prison (Hapishane Defterleri)”, Gallimard, coll. “Bibliothèque de philosophie”, Paris, 1983 (İlk baskı: 1948). (2) Clotilde Armand, “Doğu Avrupalı doktorların Batı’ya geçişi”, Libération, Paris, 14 Eylül 2020. (3) Maryline Dumas, “Tunus’taki beyaz önlüklülerin bıkkınlığı”, Le Figaro, Paris, 9 Aralık 2020. (4) “Pfizer aşısı ile ilgili iyi haberden sonra Zoom ve Netflix hisseleri borsada çakıldı”, Business Insider France, 9 Kasım 2020. (5) Julien Brygo, “İş, Aile, WiFi”, Le Monde diplomatique, Haziran 2020. (6) Mark Landler, ‘“Yıkılan hayaller: Londra’da büyüyen taksi mezarlığı’, The New York Times, 3 Aralık 2020. (7) “Covid10, Yoksul evlerde çocuklar”, Unicef, New York, 11 Aralık 2020. (8) France Info, 6 Kasım 2020.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle