16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 HAZİRAN 2020 4 TICARI VE MALI ALANDA DAHA FAZLA LIBERALLEŞMEYLE BİRLİKTE KÖLELEŞTİREN EKONOMİK ‘Yükselen Afrika’ya Afrika kıtası, 2000’li yıllarla birlikte artan genç nüfusa mal, hizmet ve altyapı sağlamayı düşleyen yabancı şirketlerin önünde “işlenmemiş” kaynak rezervi, ümit vaat eden geniş bir pazar olarak belirdi... Birçok Afrika ülkesi, yabancı para cinsinden işlem gören Eurobond’ların piyasaya sürülmesiyle oltaya yakalanacaktı... “Herkesi kapsayan” büyüme efsanesini artık terk etmek gerekiyor. Kırsal hanelerin yüzde 52’sinin suya ve sabuna erişimi yokken veya başkentin birçok mahallesinde sık sık su kesintileri yaşanırken on yıl süresince sağlanan yüksek büyüme oranlarının ne anlamı olabilir?.. NDONGO SAMBA SYLLA* Bir zamanlar, Afrika kıtasının yükselişi diye bir fikir vardı. Ortaya çıkışı, Richard Nixon’ın, 1957 yılındaki “Afrika’nın Yükselişi” (1) başlıklı raporuyla olmuştu kuşkusuz. O tarihte, Afrika ülkelerine yaptığı ziyareti yeni tamamlayan ABD başkan yardımcısının, görüşmelerde bulunduğu on iki kadar devlet başkanı arasında Kwame Nkrumah (Gana) ve Cemal Abdülnasır (Mısır) da bulunuyordu. Ortaya çıkan bağımsızlıkların ışığında Afrika nereye doğru yol alacaktı? Belgede yer alan bu temel soru, sömürge dönemi sonrası Afrikası’nın Sovyet “propagandası” ve ABD’deki siyahların kaygı verici durumu nedeniyle komünizme kayacağı yönünde duyulan korkuyu yansıtıyordu. O sıralar, yükselmenin bir “hiçlik”ten olmadığını, mevcut bir şeyden yukarı doğru gerçekleştiğini hatırlatmak saygısızlık olurdu. Finans çevreleri bundan yirmi yıl sonra bu sözcüğü sahiplendiklerinde ise ihtiyatlı dil de silinip gitti. Çokanlamlılığa yatırım!.. “Üçüncü dünya” (2) ifadesi, yoksulluk imajıyla bağdaştırıldığı için, potansiyel yatırımcılar açısından pek de çekici sayılmazdı. Onun yerine, 1980’lerin başında, kulağa daha dinamik gelen yeni bir kavram olan “yükselen pazarlar” tercih edildi. Sosyalist gazeteci Paul Lafargue’a göre, Fransız Devrimi zamanında, yükselen burjuvazi kimi şeyleri yok etmek için yeni sözcükler üretiyordu (3). Neoliberal çağda ise gerçeği değiştirmek için yeni sözcükler icat etmeye hiç gerek yok. Emek ve hayal gücü gerektiren bu faaliyet yerine çokanlamlılığa yatırım yapmak daha kârlıydı: Asgari risk ve azami verimlilik! Tarihsellikleri bundan böyle küresel finansın büyüme ve kârlılık öngörülerine indirgenen bu ülkeler için yükselişte olmak nihai bir hedef haline gelmiş oldu. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası kararlarıyla 19802000 yılları arasında yapısal düzenleme kıskacına alınan Afrika, o tarihe kadar “yükselen pazarlar” kategorisinden dışlanmıştı. Başat anlatı, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ülkelerine dahil olan Güney Afrika’yı ve daha az ölçüde Mağrip ve Mısır’ı hariç tutarak, yüksek hızdaki küreselleşme treninin Afrika’yı marjinalleştirdiği efsanesini şişirmekteydi. Akademik çalışmalarda ve egemen basında, dünya ticareti içerisindeki bu “marjinalleşmenin” nedenleri konu ediliyordu (4). Tarihin ironisi şu ki, ekonomik, ticari ve mali alanda daha fazla liberalleşmeyi meşrulaştırmak amacıyla bu söylemi yayan aynı kesimler, birdenbire, yükselen Afrika’ya (Africa rising) övgüler düzmeye koyuldular. Oysa kıtanın ekonomik uzmanlaşmasında değişen hiçbir şey olmamıştı. 2000 yılında Afrika’yı “ümitsiz kıta” (5) olarak niteleyen The Economist, on bir yıl sonra nedamet getirerek zamanın ruhunu yansıtan bir başlıkla çıktı: “Gelecek vadeden kıta: Yükselen Afrika” (6). Danışmanlık bürola rı da aynı telden çalıyordu: McKinsey Global Enstititüsü, “Aslanlar harekete geçti” diye müjdeliyordu (7). Peki değişen neydi? Pekin ile ilişkiler gelişti Yirmi yıl boyunca dayatılan kemer sıkmanın ardından, 2000’li yılların sonunda, daha büyük bir politik istikrarın ve başta hammadde olmak üzere kıtanın ihracat ürünleri fiyatlarında önemli bir artışın olduğu bir ortamda, ekonomik büyüme beklenildiği gibi yeniden gelmişti. Afrika ülkeleri ve Çin arasındaki ticari ve finansal ilişkiler hacmi nin hızla büyümesi de, kıtanın imajının yeniden şekillenmesine katkıda bulunmuştu. Afrika kıtası, her 25 veya 30 yılda iki katına çıkması beklenen genç bir nüfusa mal, hizmet ve altyapı sağlamayı düşleyen yabancı şirketlerin önünde “işlenmemiş” bir kaynak rezervi ve ümit vadeden geniş bir pazar olarak aniden belirdi. “Yükselen Afrika” algısı yerel servetlerin artışıyla da besleniyordu: 2008 ile 2012 yılları arasında, en az 1 milyon dolar yatırım yapabilecek Afrikalıların sayısı 95 binden 140 bine çıktı (8). Küresel ölçekteyse, 20072008 finansal krizi sonrasında Kuzey ülkeleri merkez bankalarının uygulamaya koyduğu sıfır faiz oranı ve niceliksel yumuşatma politikaları, sundukları yüksek verimlilik sayesinde çekici hale gelen “yükselen pazarlara” yönelik bir sermaye bolluğu yarattı. Birçok Afrika ülkesi, yabancı para cinsinden işlem gören Eurobond’ların piyasaya sürülmesiyle oltaya yakalanacaktı. Fransız Senatosu’nun “Afrika geleceğimizdir” başlıklı raporunda (9) şu ifadeler yer buldu: “Bugün artık küreselleşmeyle tamamen bütünleşmiş olan bir Afrika’ya hitap etmemiz gerekiyor”. Bu övgü dolu mesajı alan Frankofon ülkeler kendilerini çekici gösterme gayretine girdiler. Afrika Finansal Topluluğu frangını kullanan on dört ülke arasında özel bir ekonomik programı benimseme fırsatını kaçıran sadece kronik bir politik istikrarsızlığın kurbanı olan Orta Afrika Cumhuriyeti oldu. “Yükselişin” çıkmazları konusunda bizleri bilgilendirmek açısından Senegal simgesel bir örnek teşkil eder. 2014 yılındaki Yükselen Senegal Planı, yükseliş için 2035 yılını hedeflemişti. Planın neoliberal yönelimini açığa vuran unsurlar arasında, 2020 yılından itibaren Dünya Bankası’nın Doing Business sıralamasında ilk 50 ülke arasına girme hedefi yer alıyordu (10) ki bu göstergenin ekonomik anlamda geçerliliği de şüphe götürür (11). Senegal için olduğu kadar kıtanın geri kalanı için de “yükseliş”in esas göstergesi, elbette ki reel GSYİH’de (sabit fiyatlar üzerinden hesaplanan üretim) sağlanan yıllık büyümedir. Yükselen Senegal Planı’nın birinci aşamasında (20142018) gecikme olsa da, olumlu ekonomik konjonktür (düşen petrol fiyatları, Afrika ortalamasına oranla “makul” faiz oranları, elverişli yağış ölçümü), 2012 yılından itibaren yüzde 6 oranında ekonomik büyümeye olanak sağladı. Gelişmiş ülkelere gıpta ettirecek orandaki bu rakamı yorumlarken yine de ihtiyatı elden bırakmamak lazım. 2015’te Senegal’in kişi başı GSYİH değeri, reel olarak 1960 yılı seviyesiyle aynı büyüklük derecesindedir ve bu zaman zarfında nüfusu da 3.2 milyondan 14.5 milyona çıkmıştır (12). Bir başka deyişle, ekonomik büyüme esas olarak “kaybedilen onlarca yılın” telafisi dinamikleri içerisinde yer almıştır. Bu büyümeye, aynı zamanda, for mel sektördeki ücretli istihdamın azalması da eşlik etti: 2012’de 390.420 olan bu rakam 2018’de 300.284’e düştü (13). O halde istihdamsız bir büyüme söz konusu. Yabancı sermayenin oynadığı önemli rol nedeniyle, birincil gelirlerin ödemesinin (dış borç faizi, kâr ve temettü transferi, yabancı uzmanların ücreti) GSYİH içerisindeki payı, Dünya Bankası verilerine göre, 20102017 yılları arasında artarak yüzde 2.2’den yüzde 4.4’e çıktı. Bu miktarda bir döviz kaynağı böylece ülkenin kalkınmasının finansmanında kullanılamadı. Borç arttı 2000’li yılların başında Ağır Borçlu Yoksul Ülkeler Girişimi ve Çok Taraflı Borç Hafifletme Girişimi çerçevesinde kısmen silinen dizginsiz bir birikimin sembolü olan ülkenin dış kamu borcu, hızla yeniden oluşarak 20082018 yılları arasında 2.8 milyar dolardan 12.5 milyar dolara çıktı. Yükselen Senegal Planı’nın birinci aşaması olan 20142018 dönemindeki artış ise yaklaşık 7 milyar dolardı (14). Yoksul aileler ve engelli kimseler yardımlardan yararlandı, ancak Senegallilerin büyük çoğunluğu açısından 2013 yılında resmen kabul edilen genel sağlık güvencesi halen yerine getirilmemiş bir vaat olarak kaldı (15). Senegal “en azgelişmiş ülkeler” kategorisinden henüz çıkabilmiş değil. 2019’da Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın İnsani Gelişme Endeksi’nde 189 ülke arasında 166. sıraya yerleşti. Böylece “zayıf insani kalkınma”ya sahip ülkeler arasında yer aldı. Birçok Afrika ülkesi örneğinde olduğu gibi Senegal de, sağlık açısından şimdilik koronavirüsü nispeten idare etti. Buna karşılık ekonomik açıdan bakıldığında “yükseliş” projesinin sınırları bu salgın sayesinde gözler önüne serilmiş oldu. Dışa bağımlı hale gelmek... “Herkesi kapsayan” büyüme efsanesini artık terk etmek gerekiyor. Kırsal hanelerin yüzde 52’sinin suya ve sabuna erişimi yokken (16) veya başkent Dakar’ın birçok mahallesinde sık sık su kesintileri yaşanırken on yıl süresince sağlanan yüksek büyüme oranlarının ne anlamı olabilir? “Sağlık acil durumu” gereğince sınırları ve okulları kapayan yetkililer insanların bir arada toplanmalarını, toplu du
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle