25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Mart 2017 Çarşamba Akademi 7 >>kuvvetlerden ziyade diğer kuvvetleri kendine bağımlı kılarak güçsüz bırakan bir tek kişi yönetimi söz konusudur. Siyasal yapı, yetkileri mutlak ve geniş, denetlenmeyen bir lider; sınırlı yetkilere sahip ve lidere zorunlu olarak bağlı bir yasama ve lider lehine tarafgir bir yargıdan oluşur. Yürütme iki başlıdır. Bir yanda velayet kurumu, diğer yanda cumhurbaşkanı bulunur. Aralarındaki yetki ve görev paylaşımı velayet lehinedir. Son sözü söyleme hakkı mutlak anlamda velayet makamındadır. Bu makamdaki dini lider ülkenin politikalarını belirleme; yüksek yargının önemli üyelerini atama ve görevden alma; ordu ve diğer önemli bürokratik kurumlar ile ülkenin ekonomik ağlarını oluşturan vakıfların yöneticilerini atama; yargı, yasama ve cumhurbaşkanlığını denetleme; cumhurbaşkanını görevden alma; başkomutanlık gibi çok geniş yetkilerle donanmıştır. lDenge ve denetleme mekanizmalarının durumu Velayet makamını yalnızca Uzmanlar Meclisi denetleyebilir. Velayet makamındaki kişiyi seçen de bu kurumdur. Rejim için velayet kadar önemlidir. 88 üyeden oluşur. Üyeleri seçimle halk tarafından belirlenir. Ancak Uzmanlar Meclisi seçimlerine girmek isteyen adayların dosyaları Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin (Anayasa Mahkemesi denkliğindedir) önüne gider. Bu konseyin Uzmanlar Meclisi, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinde yarışacak adayların dosyalarını inceleme ve onları İslam ve rejim karşıtlığı gerekçesiyle eleme hakkı bulunmaktadır. Muhalifleri ve rejim karşıtlarını eleme mekanizması olarak iş görür. Anayasayı Koruyucular Konseyi 12 üyeden oluşur. Üyelerinin yarısını zaten velayet makamında oturan kişi atar. Kalan altı üyeyi yargının başı belirler ve Meclis’e gönderir. Ancak yargının başını atayan da velayet kurumudur. Yani lider, kendisini denetleyebilecek ve dengeleyebilecek yegâne kurum olan Uzmanlar Meclisi’nin üyelerinin seçimine dolaylı da olsa karışabilmektedir. Böylece velayet üzerindeki Uzmanlar Meclisi denetimi fiili olarak ortadan kalkar. Denetimsiz ve yetkileri geniş bir yürütme kuvveti söz konusudur. Anayasayı Koruyucular Konseyi üyelerinin velayet kurumu ile olan ilişkisi temsilde büyük bir sorun yaratır. Seçimlerin çoğunda yalnızca rejim taraftarları ya da daha ılımlı muhalifler yarışabilir. Eleme mekanizmasıyla rejim kendi muhalefetini sandığa gitmeden oluşturur. Yetkileri zaten kısıtlı olan yasamanın temsil ve sorun çözme yeteneği azdır. Bu güç lidere devredilmiştir. lToplumsal yapının temel dinamikleri Siyasal alandaki bu tekçilik kendini toplumsal alanda da gösterir. Tekçi siyasal yapıya toplumsal alanda özgürlüklerin ve hakların yok oluşu ile eşit 2009’da İran’da Yeşil Hareket taraftarı kadın göstericiler reformcu cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musavi’yi destekliyor. lik ve dayanışma anlayışlarının zedelenmesi, giderek kaybı eşlik eder. Siyasal erke hâkim olan velayet kurumu etrafında toplananlar ülkenin Fars, erkek ve muhafazakâr kesimleridir. Rejimin temel bileşenlerini bu kimlik grupları oluşturur. Diğer kimlik ve görüşler yönetimden dışlanır ve hakları için mücadele ettiklerinde ya da temsil istediklerinde baskılanır. Devrimden önce de var olan toplumsal fay hatları bu siyasal yapı altında daha da derinleşmiştir. Sayıları milyonlarla ifade edilen diğer etnik (Azeriler, Beluçlar, Lorlar, Kürtler) ve siyasal (sosyalistler, laikler, liberaller) gruplar siyasetin hiçbir noktasında yer bulamaz çünkü Anayasayı Koruyucular Konseyi eliyle zaten seçim yarışına girmeden diskalifiye edilir. Velayet onların sorunlarını onlar adına çözeceğini iddia eder çünkü her şeyi bilen odur ve rejimin düşmanlarından korunması gerekmektedir. 1979 sonrasında eşitlik anlayışının zedelenmesinin en temel göstergesi kadınların durumudur. Toplumun yarısının kadın kimliği nedeniyle temel yönetim mekanizmalarından sistematik olarak dışlandığını düşünelim. Kadınların hukuki ve toplumsal kazanımlarının önemli bir kısmı devrim sonrası dönemde ortadan kaldırılmıştır. Kadınların örtünmesi zorunlu kılınmıştır. Yüksek pozisyonlara gelemezler. Rektörlük, yargıçlık yapamazlar. Eşlerinin izni olmadan tek başlarına seyahat edemezler.2 lToplumsal dayanışmanın kaybı Toplum olabilmek yalnızca sınır ları belli bir alanda hukuki bağlarla bir devlete bağlı olmak değildir. Top lum olabilmek insanlar arasında bir ortaklık ve bağ kurulmasını gerektirir. Buna dayanışma diyoruz. Ancak İran’da eşitsizlik ve özgürlüksüzlük hissi öyle yoğundur ki ülkenin büyük bir bölümünün aktif olmadığı, eksik/kendini gerçekleştiremeyen bir toplumla karşılaşırız. Birçok İranlı entelektüel, İran toplumunun kendisini bir arada tutan harcı yani toplum olabilme kabiliyetini yitirmiş olduğunu belirtiyor. Bu dayanışmanın yok olması anlamına gelir. Dayanışmanın yok olması gündelik yaşamda hoşgörünün ortadan kalkması ve suç oranının artması olarak kendini gösterebilir. Toplum, sorunlarını paylaşımcı bir şekilde çözemediği takdirde buna sadece sokakta barikat kurarak ve kolluk kuvvetlerine karşı savaşarak tepki göstermez. Sorununu çözemeyenler gündelik şiddete bulaşır, suç oranını yükseltir. Toplumda kardeşlik ve birliktelik duyguları zedelenir. lEkonomik yapı ve vakıflar İran’ın ekonomik yapısı yine si yasal yapısının etkisi altındadır. Siyasetin en önemli konularından biri kaynakları kimin bölüştüreceği, kimin kullanacağıdır. Siyasal yapı tekçi bir anlayışla kurulduğundan, ülkenin kaynakları da bu yapının bileşenleri ve yakınları arasında bölüştürülmüş ve pay edilmiştir. Bu sistemi ayırt eden temel bir kavram bulunmaktadır: Klientalizm. Rejimin ekonomik kaynakları dağıtmasındaki temel işleyiş bu kavrama göre şekillenmektedir. Klientalizm bir nevi ahbapçavuş ilişkisidir. Ülke kaynaklarının eş dost aracılığıyla yine eş dosta da ğıtılmasını ifade eder. Klientalizm sınıfsal bir kavram ol maktan uzaktır çünkü bu yapıyı kuranlar kendilerini ve sistemi ayakta tutmak için her sınıftan, meslekten, kimlikten kişileri kullanabilir ve bunlarla iş yapabilir. Klientalist ilişkilerin hukuku ortadan kaldırdığını söyleyebiliriz. Çünkü İran’da siyasal gücü elinde tutan esas patronlar bu ahbap çavuş ilişkisinde yasaları delen işadamlarının yasadışılıklarını görmezden gelir. Bu ahbap çavuş ilişkisi vakıflar aracılığıyla kurulmuştur. İşler bu büyük vakıflar aracılığıyla dağıtılmaktadır. Bu vakıfların yöneticilerini atayabilme ve denetleyebilme yetkisi sadece velayet kurumundadır. Sonuç olarak, İran’ın 1979 Devrimi sonrası göstermiş olduğu değişim ve dönüşüm, özgürlükleri kısıtlı ve eşitsiz bir toplum yaratmıştır. Toplumları bir arada tutan dayanışma anlayışı, eşitlik ve özgürlük zedelendiğinde büyük yara alır. İran örneğinin hem Türkiye hem de popülizmle kaynayan ABD ve Avrupa ülkeleri için çok önemli bir örnek olduğuna inanıyorum. Doğru reformları hayata geçiremezsek toplumumuzun benzer acıları yaşayabileceğini düşünüyorum. n * Asef Bayat, İslâm’ı Demokratikleştirmek: Toplumsal Hareketler ve Post İslâmcı Dönüş, çev. Özgür Gökmen (İstanbul: İletişim Yayınları, 2015), 106. 1 Bu yazıyı tanışma fırsatı bulamadığım, güzel ve onurlu kardeşim Dr. Mehmet Fatih Traş’a ithaf ediyorum. 2 Bu tekçiliğin dinin kendisinden kaynaklandığını düşünmüyorum. Hangi zaman ve mekânda olursanız olun iktidar denilen şeyin fazlası yozlaştırır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle