Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 Akademi 22 Mart 2017 Çarşamba Akademik özgürlük fen bilimleri için de gerekli mi? Kaya Yazgan Akademik özgürlükler derken ilk önce aklımıza hukuk fakülteleri, sosyoloji, tarih, kamu yönetimi bölümleri, kısacası sosyal bilimler geliyor. Öyle ya mikrodalga, moleküler biyoloji veya termodinamik gibi konular akademik özgürlük ile ilgisiz çok teknik konular değil mi? Belki de günümüzde çoğunlukla fen bilimlerini teknolojiyle birlikte andığımızdan bu yanılgıya düşüyoruz. Teknoloji de bizi sanayi ve ürün gibi kavramlara yöneltiyor. Birçok kişi “teknolojik ürünleri yeterince kullanırsak bilimin olanaklarından yararlanmış oluruz” diye düşünüyor. Bilim ve teknoloji arasında güçlü bir ilişki varsa da doğa ve bilim kavramlarının bunun ötesinde dünya görüşümüzün temelini oluşturma, düşünceyi özgürleştirme; hatta bilimsel gelişmeler sonucunda dünya görüşümüzde devrimsel değişimler yapma görevi var. Bu yazıda bilimin özellikle bu yönü üzerinde durmak istiyorum. Üniversite özerkliği, akademik özgürlük gibi kavramlar çeşitli dallardaki akademisyenlerin rahat etmesi için uydurulmuş içi boş kavramlar değil. Bu devrimsel dönüşümleri gerçekleştirebilecek çalışmaların yapılabilmesi için zorunlu olan ortamı oluşturuyorlar. lYapboz bilmecenin merkezi Sanırım hepimiz zaman zaman kendimize sorarız: “Neden hiç bilimle ilgisi olmayan ilahiyatçılar veya politikacılar bilimsel konular üzerine konuşuyor?” Örneğin astrofizik eğitimi almamış biri neden uzay çalışmaları konusunda veya biyoloji, antropoloji konusunda uzmanlaşmamış biri neden evrim konusunda konuşur? Bu konuda sayısız örnek var. Birkaç tane sıralayalım: l İsmailağa cemaatinin ünlü sözcüsü NASA’nın çalışmaları konusunda “Manyak manyak işler... Masrafa değmez yahu... ver bana 100 bin dolar ben sana söyleyeyim... Ne cahil adamsın...” diye konuşuyor. (https:// youtu.be/R7XTyfmy68) l Süleymaniye Vakfı’nın ilahiyatçı Kuhn ve Popper’ın Türkçeye çevrilen kitapları bilim felsefesinde çığır açtı. başkanı “Gece ve gündüz iki ayrı varlıktır. Gecenin göstergesi yoktur. Onun için kutup bölgesinde aydınlık geceler olur. Ama gündüzün göstergesi vardır. Karanlık gündüzler olmaz” diyor. (https://youtu. be/8AcXZI5ztBI) l Hükümet sözcüsü “Evrim teorisi eskimiş ve çürümüş bir teoridir” demekten çekinmiyor. (https://youtu. be/RsQoIFbk4KQ) l Televizyon yorumcusu bir ilahiyatçı bir şaka haberi gerçek sanıp ekranda “(NASA’nın resmi açıklamasında bilim adamları) diyorlar ki biz Ay’ın ikiye bölündüğünü tespit ettik” haberini ballandıra ballandıra anlatıyor. (https://youtu.be/0S4abEFGdOA) Hemen kutsal kitaplarda bu gibi konular üzerinde ifadeler olduğunu, anılan kişilerin de bunlara atıf yaptıklarını söylemeyin. Evet, yorumlarını bu gibi ifadelere dayandırdıklarını biliyorum. Ama sorguladığım neden dinin temel kavramları olan erdem, ahlak, adalet gibi konulara yoğunlaşmayıp, bilimsel konulara uzandıkları. Sorunun yanıtını DeWitt şöyle veriyor: “Ben ‘dünya görüşü’ terimini bir yapboz bilmecenin iç içe geçen parçaları gibi birbirine bağlanmış inançlar sistemi olarak kullanıyorum. Yani dünya görüşü bağımsız, ayrı, ilişkisiz inançlar değil birbiriyle iç içe geçmiş, birbiriyle ilişkili inançlar sistemidir.”1 Bu yapboz bilmecenin merkezinde doğaya ilişkin temel bilimsel konulardaki görüşlerimiz yer alıyor. Yapboz bilmeceleri çözenler bilir, merkezdeki parçaları değiştirmek için yaptığınız bütün resmi bozmanız gerekir. İşte bilimsel bilginin gelişmesiyle bilimde değişiklikler oluyor ve merkezdeki parçaları değiştirmenin çatışmalarını yaşıyoruz. Kuşkusuz herkes de bu konuda başarılı değil. Örneğin insanın özel olarak, diğer yaratıklara hatta evrene egemen olacak biçimde yaratıldığına inanıyorsanız, insanın üzerinde yaşadığı Dünya’nın, koca evrende milyarlarca yıldızdan biri olan Güneş’in çevresinde dolanan gezegenlerden biri olduğunu kabul etmek zor! Benzer biçimde o özel insanın yeryüzündeki birçok canlıdan biri olarak evrimleştiğini, şempanzenin kuzeni olduğunu kabul etmek de çok zor. ldünya görüşümüzün değişmesi mi bilimde devrime yol açıyor? Yaygın olan görüşe göre, gelişen teknoloji, ilerleyen ölçüm olanakları, biriken bilgi artışı gibi etmenler sonucunda bilim gelişir. Bilimin gelişmesi nesnel bir olgudur ve – zor da olsa– dünya görüşümüzde dönüşümlere yol açar. Çağdaş Amerikalı bilim felsefecisi Thomas S. Kuhn (19221996) 1962’de konuya ters açıdan yaklaşan ?KİMDİR Kaya Yazgan, ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde 1971’de lisans, 1973’te yüksek lisans eğitimini tamamladı. 30 yıldan uzun bir süre sanayide çeşitli ulusal ve uluslararası projelerde çalıştı. 20032016 arasında Ankara Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde ders verdi. Bu dönemde Sayısal Elektronik ve Mikroişlemciler adlı iki kitap yazdı. Aynı dönemde Ankara Üniversitesi, Teknoloji Transfer Ofisi kuruluşunda görev aldı. ve bilim çevrelerinde hâlâ tartışılan bir kitap yazdı: Bilimsel Devrimlerin Yapısı.2 Gelişen dünya görüşünün bilimsel çalışmaları yönlendirdiğini ve bilimsel devrimlere yol açtığını öne sürdü. Kuhn’un anlatımıyla “paradigmalar değiştiğinde, dünya da onlarla birlikte değişir. Yeni bir paradigma öncülüğünde bilim insanları yeni araçlar kullanmaya ve yeni yerlere bakmaya başlar. Hatta daha önemlisi devrimler sırasında bilim insanları daha önce baktıkları yerlere bilinen araçlarla baktıklarında yeni ve farklı şeyler görürler.”3 Bu iki eğilim günümüzde de değerlendirilmeye ve tartışılmaya devam ediliyor. İster bilimsel devrimler dünya görüşümüzü dönüştürsün; ister dünya görüşümüzdeki dönüşümler bilimsel devrimlere yol açsın, bizim buradaki tartışmamız açısından önemli olan dünya görüşü ile bilim arasında çok yakın bir ilişki olduğudur. l Yanlışlanabilirlik Tartışmamız kapsamında değinmemiz gereken bir başka görüş de bir başka çağdaş bilim felsefecisi Karl R. Popper’ın (19021994) “yanlışlanabilirlik” (falsification) görüşüdür. Popper 1934’te yazdığı Logik der Forschung (Bilimsel Araştırmanın Mantığı4) adlı kitabında, bilim ile bilim dışı arasındaki ayırt edici ölçütün yanlışlanabilme >>