Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 Mart 2017 Çarşamba Akademi 11 “Gerçek cehalet bilginin yokluğu değil, bilgi edinmeyi reddetmektir.” Karl R. Popper, 20. yüzyılın en büyük bilim felsefecilerinden biri olarak kabul edilir. >> potansiyeli (potential falsifiability) olduğunu öne sürdü. Deneysel bilimlerde bir kuramın hiçbir zaman kanıtlanamayacağını; ama yanlışlanabileceğini vurguladı. Bilindiği gibi genellikle bilimsel deneyler bir hipotezi veya kuramı doğrulamak için tasarımlanır. “Gerektiği kadar” bu tür “olumlu” deney yapılınca da tümevarım (induction) ile kuram “kanıtlanır”. Popper ise, hipotezin veya kuramın yanlış olabileceğini gösterecek deneyler geliştirilmesini önerdi. Ona göre kaç deney yapılırsa yapılsın deneylerin olumlu sonuçları bir bilimsel kuramı mantıksal açıdan tam olarak doğrulamaz. Çünkü ileride daha hassas ölçüm olanaklarıyla, daha yüksek hızlarda, daha düşük basınçta vs. deneyler yapılarak başka sonuçlar elde edilmesi olasıdır. Buna karşılık bir kuramın yanlış olduğu sonucunu veren tek bir deney kuramın yanlışlığını kanıtlamaya yetecektir. Hatta yanlışlama konusunda bile çok hızlı karar vermemeliyiz. Bazı durumlarda bir yanlışlama gözlediğimizi düşünürüz, oysa olaya daha yakından bakınca aslında kuramı daha güçlü bir biçimde doğrulayan bir örnekle karşılaştığımızı anlarız. Popper buna ilginç bir örnek veriyor: “Uranüs’ün hesaplanan yörüngesinde gözlenen bir sapma Neptün’ün keşfedilmesine yol açtı. İlk bakışta Newton’un kuramını yanlışladığı sanılan olay, bu kuram konusunda inandırıcı bir zafer haline geldi.”5 Popper’in özellikle politik fikirleri bir tartışma odağıdır. Diğer yandan bu yazının konusu açısından bilginin bilimsel olması için ayırt edici ölçütün “yanlışlanabilirlik” olması, vurgulamamız gereken bir noktadır. Örneğin “Bir şeyin sevap olduğu, sevap işleyen kişilerin cennete gideceği” gibi inançlar yanlışlanamaz ve Popper’in bu ölçütüne göre kategorik olarak bilimsel bilgi değildir. İnançlar konusunda uzmanlaşan kişilerin bilimsel konularda çok büyük yanlışlar yapmalarının önemli bir nedeni budur. l Kişilik/kafa yapısı Yapboz bilmecemizin merkez parçalarını değiştirmenin zorluğuna değindik. Bu zorluk bazı kişilerde daha belirgin biçimde karşımıza çıkıyor. Ülkemizden ve günümüzden birkaç örnek verildi. Şimdi de yüzyıllar önceye ve İtalya’ya gidelim: Galileo Galilei teleskobunu gökyüzüne çevirip Jüpiter’in uydularını, ay yüzeyindeki kraterleri gözlemleyip diğer bilim ve din insanlarını da benzer gözlemler yapmaya çağırdı. Bu çağrıya İtalya’nın ünlü Padua Üniversitesi Doğa Felsefesi Profesörü Cesare Cremonini’nin verdiği cevap tipik bir tutucu kişiliği yansıtıyor: “Bu anlattığı şeyleri Galileo’dan başka gören olduğuna inanmıyorum. Ayrıca böyle merceklerle bakmak başımı döndürecektir. Bu konuyu daha fazla konuşmak istemiyorum. Ne yazık ki Galileo kendini böyle şaklabanlıklara adamış durumda.”6 Uygulamalı Akılcılık Merkezi (Center for Applied Rationality) başkanı Julia Galef özellikle vazgeçilmesi veya geliştirilmesi gereken kişilik özelliklerini inceliyor. Galef’e göre insanlar birçok durumda nedenli akıl yürütme (motivated reasoning) adını verdiği bir önyargılı karar mekanizmasının etkisi altında kalıyor. Galef’in “asker kafa yapısı” (soldier mindset) adını verdiği kişilik grubundakiler, kendi gözlemlerini bile inançlarına uygunsa benimsiyor; değilse çeşitli bahaneler uydurup kaçıyor ve karşı çıkıyor. Oysa gerçeğe ulaşmak için “gözcü kafa yapısı” (scout mindset) gerekli. Bu kafa yapısındaki kişiler kendileri açısından tatsız ve uygunsuz olsa bile gerçeğin doğru bir resmine ulaşmak istiyorlar. Gözcüler meraklı, bilmece çözmeyi seven, yeni bilgiye ulaşınca mutlu olan, hatta kendilerinin önceden beklemediği sonuçlarla karşılaşmaktan zevk alan kişiler. Daha önce farklı düşünmüş olmaktan korkmuyor ve bunu bir aptallık veya eksiklik olarak görmüyorlar. Galef bu konudaki bir konuşmasını şöyle tamamlıyor: “Ne istiyorsunuz? İnançlarınızı savunmak mı? Yoksa dünyayı görebildiğiniz kadar net ve doğru görmek mi?”7 Dünya’nın Güneş çevresinde dönüşü gibi 500 yıllık ve evrim kuramı gibi 150 yıllık konulara değindim. Bilimin bu sorulara yanıt verdiği, artık “sağduyumuzun” söyledikleri ile bilimsel gözlemler arasında çelişki yaşamadığımız düşünülmesin. Görecelik, kuantum, evrenin bükülmesi gibi daha “yeni” konular birçoğumuzun yerleşik dünya görüşlerini altüst eden konular. “Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece olmayabilir mi”, “ben sadece gözlem yapıyorum, deneyin sonucunu nasıl etkilerim”, “doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanamayacak matematiksel ifadeler olur mu”, “bir parçacığın devinirlik (momentum) ve konumu neden aynı anda tam doğrulukla ölçülemez” gibi güncel sorular sorabilir ve kendimizi çatışma içinde bulabiliriz. Kısacası bilimin görevi hiç bitmez. Bilim önümüze çok şaşırtıcı bilmeceler sermeye devam edecektir. Özgür akademik ortamdaki bilim insanları bu bilmecelere yanıt bulmak için çalışacak. Toplumların ve bireylerinin dünya görüşleri dönüşecek, kafa yapıları gelişecek. Biz ise ülkemizde bunları mümkün kılacak ortamı sağlayamazsak her yıl PISA sonuçlarına kaygıyla bakacağız. “Acaba hangi üniversitemiz hangi sıralamaya göre ilk 500’e girdi” diye listeleri inceleyeceğiz ve çağdaş uygarlık düzeyi bir hayal olarak kalacak. n 1 R. DeWitt, Worldviews: An Introduction to the History and Philosophy of Science (West Sussex: John Wiley & Sons Ltd., 2010), 7. 2 Çev. N. Kuyaş (İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2014). 3 T. S. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions, (Chicago: Chicago University Press, 1970), 111. 4 Çev. İbrahim Turan, İlknur Aka (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1998). 5 K. Popper, The Two Fundamental Problems in the Theory of Knowledge (Abington: Routledge, 2009), xxxiii. 6 S. Drake, Galileo at Work: His Scientific Biography (New York: Dover Publications Inc., 2003), 162. 7 J. Gàlef, “Why you think you’re righteven if you’re wrong”, Şubat 2016, https://www.ted. com/talks/juliagalefwhyyouthinkyoure rightevenifyourewrong, erişim tarihi 14 Mart 2017.