Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Akademi 15 Mart 2017 Çarşamba Sınıf, bilinç ve kültür: Lucien Goldmann’da alımlamanın diyalektiği Utku Uraz Aydın 2. Dünya Savaşı sonrasında yapısalcılığın ve varoluşçuluğun hâkim olduğu entelektüel iklimde, kültür sosyoloğu Lucien Goldmann Hegel, Marx ve Lukacs’ın mirasına dayanarak özgün bir diyalektik metodoloji oluşturur. “Oluşumsal yapısalcı” yöntem totalite kategorisine, muhtemel bilinç kavramına ve bilginin öznesi ve nesnesinin kısmi özdeşliği varsayımına dayanır. Goldmann bu yöntemi Pascal, Racine, Malraux veya Genet gibi yazarların eserlerine uygulayarak kolektif öznelerin dünya görüşleriyle kültürel yaratımlar arasındaki ilişkilere açıklık getirmeyi amaçlar.1 Bununla birlikte Goldmann’da dağınık ve parçalı olmakla birlikte alımlama (récéption) aşamasına ilişkin bir bakış da vardır. Bu yazı Goldmann’ın bu konudaki sorgulamalarını ve varsayımlarını sistematikleştirme denemesidir. lAlımlamanın toplumsal belirlenimi Goldmann’ın önemli vurgularından biri “bilgi aktarımı” süreçlerinin teknik, sibernetik ve matematik yaklaşımlarla ele alındığı bir bağlamda iletişimin insanal karakterini hatırlatması: “Zincirin sonunda her daim bir insan mevcuttur.” İnsana ve dolayısıyla özneye yapılan bu vurgu aynı zamanda sosyal bilimlerdeki yapısalcı eğilime karşı yürüttüğü tartışmanın bir parçası olarak okunmalı. İkinci önemli nokta Goldmann’ın en başından alımlama evresine odaklanması. İletişim çalışmalarında medya etkilerinin incelenmesi hâkim paradigmayı oluşturmuşken, altmışlardan itibaren alıcının mesajları nasıl anlamlandırdığı ve kullandığı meselesi önem kazanır. İletişimin bu boyutunu 1962 gibi erken bir tarihte sezen Goldmann’a göre alımlama süreci üç biçimde sonuç verebilir. Bilgi bütünüyle kabul edilir; bilinç alımlamaya tümüyle set çekebilir, ya da kısmî ve deforme biçimde geçmesine izin verir. Burada Stuart Hall’ın bu konudaki öncü bir metin olan “Kodlama/Kodaçımlama”da on yıl sonra, elbette ki daha sistemli olarak geliştireceği alımlama modelleriyle (hegemonik, müzakereli ve karşıt alımlama biçimleri) yakın bir bağ sezilebilir.2 Öte yandan Goldmann alımlama koşullarını çeşitli kişisel ve kolektif bağlamlarda incelerken muhtemel bilincin sınırlarının da önemine dikkat çeker. Kimi bilgilerin aktarımı kimi toplumsal grupların ulaşabileceği azami bilincin sınırlarını aşabilir. Referansı... Lucien Goldman (1913–1970) Romen asıllı Fransız teorisyen. Bükreş’te doğdu, Botoşani’de büyüdü, Bükreş ve Viyana’da hukuk okudu. Avusturya Marksizminin temsilcilerinden Max Adler’in öğrencisi. Lenin. Yüzyıl başı Rus köylülüğü için sosyalist programdaki toprağın kolektif mülkiyetinin bir cazibesi yoktur. Bu, azami bilincin sınırlarını aşan bir taleptir. Bir “iletişim kuramcısı işlevi gören” Lenin, köylülüğün desteğini alabilmek üzere, kolektif bir alımlamaya müsait olan “tüm toprak köylülere” talebini öne sürer.3 Burada alımlama koşullarının ve imkânlarının toplumsal belirlenimi nosyonunun ana hatlarını görüyoruz. Daha fazla geliştirilmiş olmamakla birlikte bu problematik “etkilenme” bağlamında da ele alınır: Bir düşünürün bir diğeri tarafından etkilenmesi (mesela Althusser’in LeviStrauss tarafından) açıklayıcı bir unsur olarak değil, açıklanması gereken bir veri olarak görülür. Neden şu kişinin –grubun, sınıfın– tarihin ve kendi tarihinin şu anında, şu akımdan değil de bir diğeri tarafından etkilendiğini anlamak gerekir.4 Bununla birlikte mekanik değil diyalektik bir belirlenim kavrayışıdır bu: Söz konusu sınıf –bir dizi kolektif deneyimin birikimi dolayımıyla tarihsel ve toplumsal olarak belirlenmiş olan– muhtemel bilincinin sınırlarından dolayı ancak bazı içerikleri alımlayıp benimser, fakat bu içerikler bilincin dönüşümüne de ön ayak olur. Öte yandan bu bilinç düzeyine tekabül eden kolektif eylem de devreye girdiğinde hem varoluş koşullarını yani bu sınıfın temel karakteristiklerini hem de bilincini oluşturan bilişsel yapıları değiştirecek bir dizi dönüşüme yol açabilir. lŞeyleşme ve kültürel müdahale Üçüncü vurgu şeyleşme fenomeni hakkında. Mübadele değerinin toplumsal yaşamdaki belirleyiciliği zihinlerde de insanlar arası ilişkilerin şeyler arasındaki ilişkiler olarak algılanmasına yol açıyor.5 Pozitif değerlerin, niteliksel yapıların, ortaklık duygusunun ve “aşma umudunun” yerini niceliksel ve soyut bir kavrayış alıyor: “Gerçeklik tüm şeffaflığını yitiriyor, insan sınırlı ve yönünü kaybetmiş hale geliyor; üretici güçlerin, bilimin ve tekniğin kayda değer gelişimi, ancak bilinç alanının, özellikle de insanın olanakları ve kendi benzerleriyle ilişkilerinin doğasıyla ilgili olarak, muazzam bir daralışı pahasına gerçekleşiyor”.6 Kitle iletişim araçları yoluyla bir özgürleşimci kültürel müdahaleyi zorlu kılan tam da medya tarafından iletilen bilgi yığını ile bilinç alanının bu daralışı arasındaki açıdır. İçeriklerde bir “tefekküre davet” arayan aktif alımlama yerine, şeyleşme sürecinin bilişsel potansiyeller üzerindeki etkisi dolayısıyla zayıflamış olan sentez faaliyeti yerine kültürsüzleşmeyi tetikleyen edilgen bir alımlama eğilimi hâkimdir. Bu eğilimi tersine çevirmek, kültürel faaliyeti canlandırmak ve aktif bir alımlamanın maddi temellerini atmak için iki stratejik varsayım formüle eder Goldmann. Emekçilerin üretim sürecinde karar aşamasında aktif hale gelmesini sağlayacak, kısmi de olsa, özyönetim deneyimlerinin gelişmesi ve yaşam seviyesi ve serbest zamanın artmasıyla gündelik hayatta kimi köklü dönüşümlerin meydana gelmesi. Tahakkümün çok boyutluluğu nedeniyle salt kültürel, ekonomik veya siyasal düzlemdeki yalıtılmış eylemlerin yetersizliğine dikkat çekerek, ancak bu üç alanı eklemleyen müdahalelerin tahakküm ve şeyleşmenin kısırdöngüsünde bir gedik açabileceğini savunur.7 l PraxIs’e iman etmek Bununla birlikte iki alımlama an ?KİMDİR Utku Uraz Aydın, 7 Şubat 2017 tarihli 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 17 yıldır Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde çalışıyordu. Barış imzacısı. Doktora tezini “Sol, Liberalizm ve Demokrasi: Türk Aydınlarının Dönüşümü” üzerine yaptı (Marmara Üniversitesi/ INALCO2009). Sihir ve Ütopya (2008), Neoliberal Muhafazakâr Medya (2015), Ernst Bloch’la Söyleşiler (2015) çalışmaları arasındadır. layışı arasında bir gerilim mevcut Goldmann’da. Bir yandan alımlamanın aktif karakterinin önemi vurgulanırken, bir diğer yandan da iletilen içeriklerin amacına uygun biçimde alımlanması önündeki bilişsel engellerin aşılmasına odaklanıyor. Yani alımlama, iletiyi gönderenin bakış açısından değerlendiriliyor ki bu kişi, Goldmann için “toplumsal yaşama müdahale etmek isteyen”dir. Ne var ki bu gerilim, Hegelci diyalektiğin olumsuzlamamuhafazaaşma (aufhebung) hamlesiyle, bir üst düzeyde hem bireysel hem kolektif olan özgürleşim gerekliliği düzeyinde çözülür. Çünkü Lenin örneğinde gördüğümüz gibi Goldmann’ın çalışmalarının temel motivasyonu geniş anlamda politiktir. Pascal’dan esinlenen bir “bahse” dayanır, daha fazla özgürlüğün ve insani ortaklığın mümkünatına dair bir bahis. Dayanağı ise toplumsal gerçekliğe içkin, onu hem totalite’si içinde kavrayacak hem de değiştirerek aşacak bir eleştirel gücün, bir kolektif öznenin mevcudiyeti. Kaçınılmaz olmayan fakat gerekli bir praxis’e dair bu “imanı” Goldmann’ın ne negatif diyalektiğin radikal kötümserliğine ne de Umut İlkesi’ne atfettiği iyimser ütopyacılığa düşmesini sağlamıştır. n 1 L. Goldmann, Marxisme et sciences humaines (Paris: Gallimard, 1970); Le Dieu caché (Paris: Gallimard, 1976); Recherches dialectiques (Paris: Gallimard, 1980). 2 L. Goldmann, La création culturelle dans la société moderne (Paris: Denoël/Gonthier, 1975); S. Hall, “Codage/Décodage”, Sociologie de la Communication 1: 1 (1997): 5971. 3 Goldmann, La création culturelle dans la société moderne, 910. 4 L. Goldmann, Epistémologie et philosophie politique (Paris: Denoël/Gonthier 1978), 114. 5 Goldmann, Recherches dialectiques. 6 Goldmann, La création culturelle dans la société moderne, 30. 7 Goldmann, La création culturelle dans la société moderne, 3945.