19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PORTRE İkinci kitabı yazıyor "Sen artık bir yazar mısın?" diye soruyorum. Haliyle sorunun zorluğundan yakınıyor. Ama evet, o artık bir yazar. Nerelere yazmamış ki. Politico, Contemporary Arts, Newsweek, The Guardian, The Times, FT, The Guide... Hayatını yazıdan kazanıyor. Ve ikinci kitabını yazmaya başlamış bile. Osmanlı’daki azınlıklar hakkında bir kitap. Özellikle kimlik ve anavatan kavramlarına merak salmış durumda. İmparatorluğun dağılmasından sonra azınlıkların başına neler geldiğini araştırıyor. Kişisel öyküler üzerinden kitabı günümüze de bağlamayı düşünüyor. İlk kitaptan iyi kazandın mı, diye soracak oluyorum, ‘Harry Potter yazmadım ki’ diye cevap veriyor. Gezi Gezi, Alev’in hayatında da önemli bir yere sahip. Birkaç açıdan. Öncelikle tam kitabı bitirecek gibiyken Gezi Direnişi başlamış. Durum böyle olunca editörüne kitapta buna yer vermesi gerektiğini söylemiş. Kabul edilince Gezi, başlı başına bir bölüm olarak kitaptaki yerini almış. Alev de bu durumra kitabın tamamını elden geçirip bazı politik eklemeler yapmak zorunda kalmış. Yani Gezi hayatımızı olduğu gibi Alev’in kitabını da çok değiştirmiş. Ayrıca Alev’in Gezi Direnişi esnasında yurtdışına yazdıkları da kendisinin tanınmasında önemli rol oynamış. Türkiye'de ise eyleme destek veren bazı sosyal medya mesajları yüzünden hakkında linç kampanyası başlatanlar olmuş. Burada yabancı orada Türk Tamam ilk geldiğinde kendisini İngiliz olarak görüyordu ama burada geçen dört buçuk yılın ardından artık bir miktar bize benzediğini düşünüyor mu? "Bilmiyorum. Devam eden bir süreç bu" diyor. Ama burada yabancı, Londra’da ise bir Türk olarak görüldüğünü söylüyor. "Melez olmanın bir sonucu bu" diyor. Melez kelimesini Türkçe kullanarak. Alev, İngilizce konuşurken bazı kelimeleri Türkçe kullanmayı tercih ediyor. Kitapta da bu böyle. Nedenini soruyorum, "Bunların İngilizce’de bir karşılığı yok çünkü" diyor. Daha doğrusu karşılığın kelimenin gerçek anlamını karşılamadığına inanıyor. Teyzeler, anneanne gibi kelimler için de hep Türkçeyi tercih ediyor. Artık İstanbullu Evet, altı ay, bilemedin bir yıllığına gelmiş ama dört buçuk yıl geçmiş bile. Şimdilik dönmeyi düşünmüyor. İstanbul’da yaşıyor ve halinden memnun. Tek sorun annesi. "Tipik bir Türk anne" diye tarif ettiği annesinin kendisini sürekli merak ettiğini, gözü önünde olmasını istediğini anlatıyor. O nedenle Alev’in Londra’ya dönmesini istiyormuş. Türkiye’deki siyasi ortam karıştıkça annesinin kaygıları da tavan yapıyormuş. Alev’in de kitabının başında "Anneciğime" yazacak kadar annesine bağlı olduğunu da belirtelim. ilk kez keşfediyordum ve etrafımda olup bitene karşı müthiş bir iştah duyuyordum" diyor. TÜRKİYELİLERE YAZMADIM Kitapta Alev’in gözlemleri var. Günlük hayattan, Türkiye’nin farklı bölgelerinden, politik gelişmelerden doğan gözlemler bunlar. Bir dolmuşta yaşadıkları da var, teyzelerle girdiği bir diyalog da, Türkiye’nin doğusundan izlenimler de. AKP hükümetinin politikalarının eleştirisine de rast gelebiliyorsunuz, Alev’in durduğu noktadan göründüğü şekliyle bir Kemalizm tasvirine de... Fakat kitap Türkiyelilere yazılmış bir kitap değil. Alev de bunun altını ısrarla çiziyor. Zira, önemli bir 2 AĞUSTOS 2015 bölümünde okuyacaklarınız zaten günlük hayatta karşınıza çıkan durumlar, haller. Ancak o durumların bir İngiliz’in gözünden nasıl görünebileceğini merak edenler için ilgi çekici olabilir. Bunun dışında Turkish Awakening, Türkiye hakkında bir fikir edinmek isteyenler için iyi bir rehber. Lakin öyle bildiğimiz yeme içme mekanları, tarihi lokasyonlar gibi tavsiyelerde bulunan türden bir rehber değil. Türkiye toplumunun nasıl bir toplum olduğunu, batılı bir kadının gözünden nasıl görünebildiğini samimi bir dille ifade etmeyi başaran bir rehber. Yani bir yabancının turistik ziyaret öncesi okuması halinde memlekette başına geleceklere neredeyse hiç şaşırmadan tatilini tamamlamasını sağlayacak tür den bir kitap. Bu çerçevede de oldukça başarılı. KİM BU TÜRKLER? Kitaba dair tek eleştirimi Alev’in yüzüne karşı dile getiriyorum. Benimle birlikte Elif Şafak’ın da The Telegraph’a yazdığı yazıda benzer bir eleştiride bulunduğunu söylüyor: Genelleme. Kitabın genelinde "Türkler şöyleler, Türkler böyleler" gibi ifadelere sıkça rastlamak mümkün. Fakat okurken insan düşünmeden edemiyor: Bunlar hangi Türkler? Bir davranış kalıbını Türkler’e atfederek genelleştirmek sahiden mümkün mü? Yaşadığımız için biliyoruz, Cihangir’le Fatih’i bir potada eritip genel bir Türk tanımına ulaşmak çok kolay değil. Bir ülkeyi tasvir ederken sınıf nosyonunu tamamen elden bırakmamız durumunda meseleyi sadece dindarlar ve Kemalistler ekseninde ele alıyoruz ki, o zaman da bu grupların içerisindeki sınıfsal ayrışmalar gözden kaçabiliyor. Fakat Alev’in kitapta koruduğu o samimi dil, okurken size sürekli bu kitabın tamamen kişisel gözlemlerden oluşan bir metin olduğunu hatırlatma görevini üstleniyor. Alev de zaten aynı düşüncede: "Türkiye’yi tanımaya çalışan batılı bir kadının gözlemleri onlar. Bugün yazsam pek tabii ki farklı yazarım. Şimdi bakınca bazı yerlerde fazlaca cesur olduğumu düşünüyorum. Fakat cesur davranmasam ve sürekli oryantalizm tuzağına düşüp düşmeyeceğimi düşünsem bu kez de böyle bir kitap yazamazdım." 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle