Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ödüllerle taçlandı DİYARBAKIR Hewsel Bahceleri İki önemli ödül üst üste geldi şehrimize: Hewsel ve surlar UNESCO’nun Dünya Kültürel Miras Listesi'ne alındı. Restore edilerek kurtarılan Ermeni Kilisesi Surp Giragos’a Avrupa Birliğince Euronostra kültürel miras ödülü verildi. Hafta içinde kurumlar belediye öncülüğünde toplantılarını yapıp kararlarını aldılar ve kent kamuoyuna da duyurdular. Bundan böyle tarihi sur dokusunun ön görünümünü bozan yapılaşmalara asla müsamaha gösterilmeyecek, Sur Şeyhmus Diken @SeyhmusDiken içindeki eski tarihi dokulu yapılar daha görünür kılınacak. Dokunun içindeki “işgaller” derhal giderilecek. Hewsel ve Dicle yoldaşlığına ticari rantiye nedeniyle ket vurmaya yeltenenlerin hevesleri kursağında bırakılacak. Kent halkı bu kararların uygulanmasında tutkuyla suruna, Hewsel’ine, kilisesine, camisine, bağına bostanına, evine bahçesine de sahip çıkacak. Dünya da görecek ve “İyi ki kültürel miras ödülünü bu kadim kente vermişim” diyecek. Tarihi surlarla Dicle’nin kâkülü Hewsel birbirine ne kadar da yakışır dünya alem tanık Hayli binler yıl evvel, adı henüz konulmamış bir dağ varmış. Dağın yakınındaki şehrin, şehir olarak konumlanmasına sebep olacaklar, henüz dünya yüzüne gelmemiş(miş). İşte o eski devri devranlarda o dağın böğründe, gürlediğinde sesiyle yeri göğü birbirine katıp ateş kusan bir ejderha yaşarmış. Hikayeye konu olan, o çok eski dağın ejderhasının öfkesidir. Ejderhanın kusan öfkesi ve soluduğu kapkara nefesi, her defasında dağın onlarca kilometre çevresi ve dört yanındaki ovayı yangın yerine çeviriyormuş. Böylesine koca bir tehdidin ve her defasında yeniden kurgulanmak durumunda kalınan hayatların ne zaman sonlanacağını bilmeden, yeni hayatlar kurmanın belirsizliği içinde yaşayan insanlar güç ve kudretleriyle doğaya hükümlerinin geçmesi mümkün 6 çağlarında oturup karar vermişler. Dağın eteğindeki köylerin en cesur ve gözü kara delikanlıları bölge halkının huzurunda söz birliği etmiş. Ejderhaya dersini vermek üzere dağın doruğuna çıkmışlar. Kapkara, koca bir dev görünümündeki ejderhanın derin uykuya yattığını, arada bir homurdandığını, nefesinin dağın tepesindeki delikten çıktığında kızılca kıyamet koparan yakıcılığını hissetmişler. Gençler dağın yakınındaki demir ve bakır yataklarının binlerce yıldır işlendiği mekânlarında önceden hazırlayıp doruğa taşıdıkları kocaman halkaları olan zincirleri, tepede baca şeklindeki oyuktan dağın böğrüne sarkıtmış. Sonra, inmişler ejderhanın inine. Yıllardır uykuya yatmış, ne zaman uyanıp öfkesini kusacağına ancak kendisi karar verecek uyuyan devi ustalıkla bir güzel zincirlemişler. Daha sonra da ejderhanın nefesinin yükseldiği zirvedeki deliği koca kaya parçalarını kullanıp günler süren emekle kapatmışlar. Adı Mêrgemîr Tepesi olan o dağ doruğunun yakınından o günden sonra geçenler, dağın derinlerinden uğultu ile inilti arası gelen boğuk sese korkuyla kulak kabartmış. Ejderhanın nefesi ve kusmuklarından silme ovaya yayılan ateş topları ve ateş dereleri yıllar sonra kapkara taş yığınlarına dönüşmüş. İşte o ejderhanın nefesinin ve kustuklarının ateş söndükten sonraki kapkara taşlaşmış hâli nedeniyle dağa Karacadağ adını yakıştırmışlar. Uzun yıllar sonra o taş yığınlarının arasında envai çeşit bitki, çiçek kendiliğinden göğermiş. Meşe, dardağan, alıç, menengiç, yabani armut, dişbudak ağaçları ile geven, safran, düğün çiçeği, papatya, Diyarbakır’la içsel manada muhabbeti olan her kime sorarsanız, surlar ve Hewsel’le ilgili anlatacağı ya da paylaşacağı vardır mutlaka. Fotoğraflar: Selmet Güler kan damlası, yılan yastığı, hardal, sütleğen, kemê ve elbette kenger bitkileri. Sonra ejderhanın nefesinin ve öfkesinin bir blok taş tabakası gibi dağın yakınındaki ve onun kadar eski nehirle buluştuğu noktada insanlar bir şehir kurmuş. Şehrin etrafını ejderhanın kustuklarının taşlaşmış halinden oluşan sur duvarları ile örmüşler. Başka şehirlerden gelenler şehre girebilsinler diye sur duvarlarına dört yöne açılan dört kapı açmışlar. Sur burçlarının dış cephesini şehrin çevresindeki ormanlarda yaşayan aslan, kaplan, boğa, yılan, akrep, yengeç ve çeşit çeşit bitki ve ağaç figürleriyle nakış nakış sur taşlarına işlemişler. Sur duvarları ile nehir arasını da, ejderhadan yılların hıncını alırcasına, bağlık, bahçelik ve bostanlık yapmışlar. Şehrin adı zaman ve mekânlardan azade 19 TEMMUZ 2015