Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 10 İZMİR MAKSEM Arapça’da, “Maksem” ya da “Maksim”, su şebekesi anlamına gelmektedir. Yani, suların taksim edildiği, dağıtımının yapıldığı yer. Osmanlı döneminde, Arapça’dan gelen birçok sözcük gibi, Maksem sözcüğü de bizim dilimize girmiş, uzun bir zaman kullanılmıştır. Ta ki, maksemin, taksim sözcüğüne dönüşmesine dek. Evet, Taksim’de, tüm bir meydan ve semte adını veren yapının önündeyiz. Piramit şeklindeki sekizgen çatısı ile kıyıdan köşeden Selçuklu kümbetlerini andıran bu yapı, bir zamanlar, Belgrad Ormanları ve Bahçeköy taraflarından getirilen suyun Kasımpaşa’dan Boğaziçi’nin Avrupa yakası sahillerine dek uzanan semtlere dağıtılması için yapılmış. Taksim maksemini yaptıran, yaşamı boyunca Der Saadet’i çeşmelerle, su şebekeleri, su yolları ve bentlerle zenginleştirmiş, adeta suyla haşır neşir olmuş III. Ahmet’tir. Topkapı Sarayı’nın önünde yer alan, Osmanlı’nın en şık, en büyük çeşmesini yaptıran da o dur. III. Ahmet, Taksim’deki maksemi, saltanatının son dönemlerinde inşa ettirir. Tam bitirilmeye ramak kalmışken, 1730 yılında Patrona Halil isyanı patlak verir ve lise yıllarındaki tarih kitaplarımızdan da öğrenmiş olduğumuz gibi III. Ahmed’in saltanatı sona erer. Yerini alan I. Mahmut, tahta geçer geçmez maksemin inşasını ivedilikle bitirir. Taksim makseminin kapısı üzerindeki talik yazı ile yazılmış üç satırlık kitabede, ebcet hesabıyla maksemin bitiriliş tarihi 1732 olarak gösterilmiştir. Yine aynı kitabe üzerinde: “Her şeye su ile hayat verdik” ibaresi yer alır. Kefeki taşlardan yapılmış maksemin ön cephesi üzerinde, aynı dönemin bilhassa İstanbul’daki cami, çeşme gibi yapılarında görülen iki adet kuş evi yer alır. Maksemin, Taksim Meydanı tarafına bakan cephesinde beyaz mermerden yapılmış yalın bir çeşmesi vardır. Dışı gibi sekizgen olan maksemin içindeki tavan ve duvarlar bugün artık soluk silik bir hal almış kalem işleriyle bezenmiştir. Sağ tarafta duvar boyunca uzanan yarım metre genişliğinde mermer bir sedir; sol tarafta da üç basamaklı merdivenle çıkılan, debi ölçme sandığının bulunduğu yer görülür. Burada bir çörten yer almaktadır ki; çörtenin sağ tarafındaki duvarda Topuzlu bendini yükseltip ihya eden Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile ilgili bir kitabe; sol taraftaki duvarda da, Sadrazam Yusuf Paşa’nın topraklarına tahsis edilen suyla ilgili ikinci bir kitabe bulunmaktadır. Şimdilerde, Taksim Maksemi ve yan tarafındaki Tarlabaşı Caddesi’ne dek boydan boya uzanan sarnıç kısmı, bir Cumhuriyet Müzesi’ne dönüştürülmek üzere yoğun bir inşaat alanının içinde yer alıyor. Gülbahçe çınarı Esra Per TEMA Vakfı zmir’in şirin ilçesi Urla’nın İ doğusuna düşen, kaliteli içme suyu kaynakları ile bilinen ve bir zamanlar padişahlara içme suyu gönderen, günümüzde ise sınırları üzerine kurulmuş olan İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) üniversitesi ile anılmakta olan Gülbahçe Köyü’nde bulunan kurumuş bir çınar ağacı bulunuyor. Kurtuluş Savaşı’ndan önce Rumların yaşadığı bir köy olan Gülbahçe’ye mübadele ile Selanik ve çevresinden gelen ve genelini de Arnavutların oluşturduğu Türk nüfusu yerleştirilmiş. Denizden yakla şık 300 metre içeride bulunan, eski taş evlerin ve antik bir kaplıcanın bulunduğu köy, günümüzde, üniversite öğrenimi için gelen öğrenciler ve ikincil konut sakinleri ile birlikte kozmopolit bir yapı oluşturmakta. Anıtsal nitelikli ağaçları araştırırken karşımıza çıkan ve hikayesini öğrendikçe merakımızı daha da arttıran ağacımız; Eski Gülbahçe mevkiinde, “padişah suyu” olarak da bilinen “ünlü Gülbahçe suyu” kaynağının olduğu yerde bulunan bir doğu çınarı. Tahmini olarak 15 metre boyunda, 90 santimetre çapında ve 100 yaşında. Kurtuluş savaşından sonra, mübadele ile bölgeye yerleştirilmiş olan Türk nüfusun geldiği yıllarda da bi