Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr TÜLÜN ARDINDAKİ NOTALAR Uzakları istiyorum, uzun ve ıslığımla yalnız bir yolculuğu. Farklı ışıkların tül etkisi yarattığı bir coğrafyaya doğru mesela. Beyaz bir gecede beklenmedik bir şarkı duysam bu arada, şaşırsam... Birden anımsadım...Böyle bir yolculuğum vardı benim. 14 yıl önce. Önce Moskova. Amerikan kolası ve hamburgere rağbetin büyük olduğu bir dönem. Mac Donalds’ların önünde uzun kuyruklar... Gece yarısına doğru. 5 yıldızlı Cosmos’un dibindeki tren istasyonunda, çok yaşlı bir kadın. Önünde bir portakal sandığı, yanında bir kedi. Kadının yüzü gibi buruşmuş kirli bir malbora poşetinin üstünde, kızartılmış tek bir balık... Poşette sigarasının dumanını havaya savuran atlı kovboy, tezgahta kızarmış balık, beklenen müşteri ve yaşlı kadın... Bir düzenin o zamana ait fotoğrafını bundan başka hangi kare anlatabilir ki ? Ertesi gün çiçeklerin eksik olmadığı Nazım Hikmet’in mezarı. Bir yolculuk şirinde Nazım diyor ki: “Bir şair yolculuk ediyor bir denizinde dünyamızın bakarak bir yıldıza. Yolculuk ediyor şairin biri yıldızlardan birinde bir denizde bakarak dünyamıza. Yolculuk ediyor şairler denizlerinde kâinatın bakarak birbirine.” Kuzeye sürüyor yolculuğum. Adı yeniden değiştirilip St. Petersburg’a dönüştürülen Leningrad’a. Yazlık sarayın önünde kanlı bir pazarda isyanın ve devrimin doğduğu Leningrad. 2. Dünya Savaşı’nda Nazi vahşetine ve kuşatmasına bir milyon can pahasına direnen, teslim olmayan Leningrad... Petro’nun “Paris’e inat olsun” diye kurduğu, yolculuğumun bir uçurumla kesildiği St. Petersburg... Otelden çıktım, deniz kenarına, kumsala yürüyorum ıslığımla. Saatlere bakarsan 24. Oysa ayışıyla gün ışığının karışımı, garip bir gece yarısı. Aydınlık da değil karanlık da. Bir tülün ardında duruyor sanki her şey. Büyüleyici, etkileyici bir beyaz gece... Uzaktan sesler geliyor, ilginç! Sarhoşlar şarkı mı söylüyor ne? Yok değil... Uyumlu notalar bunlar, keman sesleri de var. Yaklaşıyorum... Müzik anlaşılıyor, kumsaldakiler seçilmeye başlıyor. O da ne ! Orkestra ! Yaklaşık yetmiş seksen kişilik, giysileri hariç tam bir orkestra bu. Kumlara uzanıyorum sırtüstü. Ellerim başımın altında. Gökyüzünde gecenin garip rengiyle başbaşayım. Tarifsiz güzellikler içindeyim. Bana özel bir konser. Yaşamımın en muhteşem müzik ziyafeti bitmesin istiyorum... Bitti, gittiler sonra. Yaşamın en güzel armağanlarından biridir, Japonyo’dan turneye çıkmış flormoni orkestrasınının kumsaldaki provası. Böyle bir yolculuk daha lazım bana...