Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BOLU 5 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr SESSİZLİĞİN SÖZCÜĞÜ NEDEN YOK? Şehrin ve kışın hapisliğinden kaçış mı desem, yoksa kendimle biraz konuşma ihtiyacı mı? Yoksa kabahat yine mi bende? Düştük yollara... Keşke bildiğimiz bir yere çıkmasa yollar, ayaklarımız bildik coğrafyalara, bildik mekanlara ve insanlara sürüklenmese... Kuzeye, ama nereye? Kilometreler eziliyor, asfalt bitmiyor... Bu direksiyon eskiden de böylesine titriyor muydu acaba? Kurşuni bir gökyüzü, nihayet şehir arkada... Foça sapağından terk ettik ana yolu, denizlere doğru. Güney Dinç’in karelerindeki erken gün batımının sarhoş tonlarında, denizlerle oynayan kuşlar, gelir mi acaba buralara? Balıkçı teknelerinin ardındaki ekmek çıkaran martılardan farklı uçuyorlardı sanki... Foça da geride kaldı... Sırada yaz duraklarım, o güzelim koylar; Mersinakiler, Ayani, Kartdere, Çanak... Derken, küçük bir koyda, kırmızı kiremitli, taş döşeli ev, yo Yedigöller Milli Parkı 1965 yılında milli park statüsüne alınan Yedigöller’e bu ismin verilmesini sağlayan yedi adet heyelan gölü bulunmaktadır. Yedigöller havzası; yoğun yağmurların, kaygan zeminin ve kuvvetli eğimin etkisiyle kayan kütlelerin, vadilerin önlerini kapaması sonucunda oluşan yüzeysel ve yer altı akışları ile birbirlerine bağlı, güneyden kuzeye 1500 metrelik mesafe içerisinde sıralanan Sazlıgöl, İncegöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, Deringöl, Büyükgöl ve Seringöl’den oluşmuş. Büyükgöl takvimlere konu olan ahşap köprüsü, iki seyir iskelesi etrafında gezilmesini sağlayan patikaları ve lu bitirdi. Bitişiğindeki döküntü eklenti ve yanında muhtemelen kaçak ikinci bina uymasa da doğaya, sevdik mi ne? Hava serin, uçta küçük bir ada, ardında engin bir ufuk... Küresel ısınma şaşırtmış belli, çimenler baharı görmeden yeşil. Karşı tepedeki orman, zaten yeşil... her şeyin üstünde koyu bir sessizlik. Evde kimse yok, tarla da kimsesiz, sahil de sessiz... Koca Balıkçı Şevki Avcı, bu sessiz suların neresinde acaba? Sahile iniyorum ellerim cepte. Doğanın nefesi, hafif yollu baş döndürüyor, sessizlik konuşmaları başlıyor. “İyi oldu, buradayım... Bu havada yüzülür mü acaba? Saçmalama...” Doğa neden suskun böyle? Koyun burnunda adaya uzanan taşlar, yazarken bıraktığımız boşluklardaki nokta noktalar gibi. Bir masumiyetle ağır bir kışkırtma, böylesine yan yana nasıl duruyor, şaşırıyorum! Ama her şey anlaşılıyor. Sonuna kadar gerçek doğa, bu gökyüzü, deniz, bu dağlar, taşlar, kayalar, karşıdaki orman, bu sahil, kahverengi toprak, zaman sarısı sazlık, bu çimenler, rüzgar, bu kenarda tek başına yaşayan küçük ağaç, yaşamı duyumsatıyor. Bir sessizlik sözlüğü olsaydı keşke...