02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HER TÜR ÇELİK Kırıkkale’nin esas görevi vasıflı çelik üretimidir. Bunda çok başarılı olur. 193550 arasında 150 kadar değişik çelik çeşidi yapılmıştır. Yapılanlar hep ilk’lerdir; Sıcak iş, yüksek hız, kısaca her cins takım çeliği, uçak çeliği, kalem çeliği, paslanmaz çelikler, atışa dayanıklı çelikler, bütün dişli çelikleri, semantasyon çelikleri, daha birçokları... Her şeyin ilki zordur. Uzun araştırmalar, uğraşlar, büyük kaynaklar gerekir. Türkiye’de ise işler daha zordur ama inanç ve başarma azmi yokları var etmektedir. Nasıl mı? Selahattin Bey’i dinlemeye devam edelim; ‘Bizi en çok müşkülata uğratan, fişek için, platina dediğimiz çok düşük (yüzde 0,08) karbonlu ve silissiz malzeme imal etmekti. Kırıkkale’de dolomit yoktu, ama manyezit vardı; manyezitin yakılması ve katılması ilk defa burada oldu. Sonra, Türkiye’de ilk defa çelik döküm, kuma çelik döküm de burada yapıldı. Çelik döküm kumu tanınmıyordu, bentonit hiç bilinmezdi. O vakit şamotu öğütüp döküm kumuyla karıştırma suretiyle çelik kumu imal edildi. İlk yapılan şeyler, topların tekerlek başları olmuştur. Ve ondan sonra da enteresan iki döküm yapıldı; bunlar eski Erkin denizaltı personel gemisinin bodoslamaları ve mermi çeliklerinin çekme halkaları için, iç kısmı beyaz döküm, dış kısımları gri döküm halkalardı. Kapasite 2 tonluk bir elektrik ark ocağından ibaretti. Bütün bunları kitaplardan bakarak yaptık. Patent, lisans söz konusu olamazdı. Kendi ihtiyacımızı, TCDDY’nin ve Milli Savunma’nın ihtiyaçlarını karşılardık. Piyasaya vermedik, piyasanın ihtiyacı da yoktu...." AĞIR SANAYİYE DOĞRU Bu küçük sanayi modelinde gerçekten çok önemli, değişik ve zor işler yapılıyordu. Ama birkaç bin ton/yıl ölçekli çelik üretimi ülkenin sanayileşebilmesi için çok yetersizdi. Türkiye’nin sanayi devrimini yakalaması için, ağır sanayisini kurması ve bunun için de lokomotif sektörlerden olan demirçelik işinde çok yüksek üretim rakamlarına ulaşması gerekiyordu. İngilizlerin kitlesel demirçelik üretimini ‘Amerika Müstemlekesi’nden (sömürge) daha üstün tutmaları gibi, başta ABD olmak üzere, diğer gelişmiş ülkeler de çelik üretimini çok önemsediler. 1980’lerin sonlarında Uluslararası DemirÇelik Enstitüsü’nün (IISI) 21. yıllık toplantısındaki şeref konuğu şöyle diyordu: "ABD bir endüstri devi ise, bunu çelik endüstrisi merkezli sınaî üretim gücüne borçludur...." En azından 2000’lerin başına kadar uzanan bir sanayi çağında lokomotif rol oynamış olan işkollarının desteklenmesi, ekonomik gelişmenin anahtarı konumundaydı. Çünkü bu anahtar sektörlere yapılan yatırımlar sonucu, üretimde görülen yüzde 20’lik bir artış, ulaşımdan reklama tüm diğer yan sektörlerde yüzde 20’lik bir artışı da beraberinde getirmekteydi. Kimya sanayisi ile birlikte temel lokomotif sektörlerden olan demirçelik işkolunda çalışan bir kişi, bu sektörlerden etkilenen diğer işkollarında 20 kişiye daha istihdam olanağı sağlamaktaydı. Yeni yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti de bu gerçeği görüyordu. Bu nedenle de, ülkede kitlesel ölçekli bir entegre demirçelik tesisinin kurulması hususunun araştırılması için gereken çalışmalar, İktisat Vekaleti tarafından hemen başlatılmıştı. Gelen, giden uzman heyetleri ardından nihayet, entegre demirçelik tesislerinin kuruluş yerlerinin seçiminin ve diğer sorunların incelenebilmesi için, Sümerbank ve Genelkurmay ile birlikte çalışmalara başlanmış; birinci sanayi kalkınma planı kapsamında yer alan bu en önemli tesisinin kesin olarak kurulmasına karar verilmiştir. Amerikalı iktisatçıların ve Rus heyetinin incelemeleri sonucunda, tesisler için önerdikleri kuruluş yeri Ereğli’dir. Daha sonra, kesin kuruluş yerinin tespiti için Sümerbank ve Askeri Fabrikalar uzmanlarından bir heyet seçilir. S. Şanbaşoğlu ile KARDEMİR’in yolları da ilk kez burada kesişir. Yer seçimi için oluşturulan heyette Vedat Akdoğan, Hasan Osman Kıraç ve S. Şanbaşoğlu bulunmaktadır. İncelemelerin sonucunda ".... tesis Zonguldak’ta kurulsun..." derler; Genelkurmay deniz toplarının atış menzili (o zamanlar 70 km’ydi) dışında kalması hususunda ısrar eder ve Zonguldak’tan 70 km içeride 1112 haneli Karabük Köyü bulunur. Alman Krupp firması 80.000 ton/yıl ve İngiliz Brassert firması da 150.000 ton/yıl kapasiteli iki ayrı teklif verirler. İşin alınması için çok bastıran İngiliz Hükümeti ile imzalanan toplam 2,5 milyon tutarındaki bir kredi anlaşması çerçevesinde, KARDEMİR’in ihalesi H. A. BRASSERT firmasına verilir. 3 Nisan 1937 tarihindeki KARDEMİR temel atma töreninde Başvekil İsmet İnönü sanayi devrimini yakalamaya doğru asıl ağır endüstrinin kurulmasındaki kararlılığı şöyle dile getirmektedir: ".......Arkadaşlar, endüstri hayatına hevesle girdikten sonra asıl endüstrinin ana kısmına, ağır endüstriye bugün başlamış bulunuyoruz. Makine endüstrisine de buradan başlanır. Bu müessese içtimai bakımdan da ayrıca dikkati celp edecek bir kıymeti haizdir. Burada çalışanların ikamet ve çalışma sıhhat şartları, mektep ihtiyaçları ayrıca C S TRATEJİ 7 hazırlanacak, bunlar için ayrı ayrı müesseseler kurulacaktır. Görüyorsunuz ki, Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları ile memleketin her sahada çok kıymetli olan başlıca ihtiyaçlarına cevap verecek bir müessese kurmakla kalmıyoruz. Cumhuriyetçi ve milliyetçi Türkiye’nin manevi ve içtimai bir medeniyet ve kültür müessesesini de meydana getirmiş oluyoruz.’’ Böylelikle, Soğanlı ile Araç çaylarının kesiştiği yerde ve birer bataklıktan farksız olan, sıtmanın kol gezdiği geniş çeltik tarlalarının üzerinde memleketimizin ilk büyük ağır sanayi tesisleri hızla yükselmeye başlamıştı. Bu olay ülke çapında büyük yankılar uyandırmış ve gazeteler olayı günlerce işlemişlerdi... KARDEMİR’in kuruluşu ile ilgili olarak S. Şanbaşoğlu şunları anlatıyordu: ".... Karabük’ün yapılması –dikkat buyurun– 2 senede olmuştur ve bu yapılma işinde ne dozer, ne de ekskavatör vardı. Bütün bu işler kazma, kürek ve eşek küfeleriyle yerlerin doldurulması suretiyle gerçekleştirilmiştir...’’ 9 Eylül 1939’da işletmeye alınan Fatma adındaki 1. Yüksek Fırın, karnındaki cevheri taşkömürünün ateşi ve karbonu ile yoğurdu; uzun doğum sancıları çekti. Cumhuriyetin ilk sıvı demiri 10 Eylül 1939’da Fatma’nın karnından akkor halinde gün ışığına çıktı. 15 Eylül 1939’da Fatma tam kapasiteyle işletmeye alındığında, Yüksek Fırın Şefi Ekrem Kapralı ve İngiliz Uzman Mr. Smith Müessese Müdürü Halit Civelekoğlu’nun yanına gelir ve döküm alındığını bildirirler. Bu esnada, orada tanık olarak S. Şanbaşoğlu da bulunmaktadır. KARDEMİR’le Şanbaşoğlu’nun yolları, uzun yıllar sonra tekrar kesişecektir. Daha sonra, sıra demiri yine ateşle çeliğe dönüştürecek olan SiemensMartin ocaklarının devreye alınmasına gelir. KARDEMİR’in ilk üretimlerinden biri tabii ki gene demiryolu rayıdır. Henüz yeni kurulmuş bir ulus, hızlı bir kalkınma ve çağı yakalama mücadelesine girişmişse, bir yandan sanayileşmek, öbür yandan kentleşmek zorundadır. Her ikisi de giderek daha çok çelik tüketir. Genç Türkiye Cumhuriyeti çelikle ilk sınavını başarıyla verir. Cumhuriyetin demirçelik serüvenine devam edeceğiz… KARDEMİR, yeniden ray üretecek... Cumhuriyetin birinci sloganı haline gelen ‘bir karış daha fazla demiryolu’ yapabilmek için gereken raylar önce Kırıkkale’de sonra Karabük’te üretildi. Günümüzde de demiryollarının ray ihtiyacını Karabük’ten karşılayacak olması başa dönüldüğünü gösteriyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle