02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

değiştirmek. ABD’nin önce Afganistan ardından da Irak işgallerinin ardındaki temel mantık basit olarak bu şekilde ifade edilebilir; bu politik uygulayıcılar gelecek yıllarda düşman rejimlerin daha ölümcül silahlara sahip olmasını beklemektense şimdiden daha ucuz ve az maliyetle bu işi bitirmenin akıllıca olduğuna inanmış gözükmektedir. Mevcut rejimlerin ABD’ye sağladıkları politik destek ile olası bir demokratikleşme sonrasında ortaya çıkacak yeni hükümetlerin ABD politikalarına yaklaşımındaki belirsizlikler ABD açısından bir çıkmazı içermektedir. ABD’nin değişim amacına ulaştıktan sonra ortaya çıkacak yeni iktidarların ABD’yi ve onun politikalarını destekleyip desteklemeyeceği bir soru işaretidir. ABD, Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasıyla kendi küresel hâkimiyeti etrafında kurulacak bir ‘Amerikan Barışı Pax Americana‘ için en uygun zaman yakaladığına inanmış görünmektedir. Bu inanışın fikri temelini de Yenimuhafazakâr düşünce oluşturmaktadır. Yenimuhafazakâr düşüncenin temeli uluslararası güvenliğin tesisi için olası küresel rakiplerin bertaraf edilmesine dayanmaktadır: Büyük Amerikan stratejisi en uzak döneme doğru yayılmalıdır. Amerikan hegemonyasının sacayaklarından birisi de Ortadoğu’da ABD silahlı güçlerinin konuşlanmasını sağlayacak politikaların uygulanmasıdır. ABD’nin Irak’ın işgali ve sonrası süreç bu anlayışın bir yansımasıdır. Bu anlamda, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri ve sivil varlığı ile uyguladığı siyaset çok daha kapsamlı bir politikanın mihenk taşını oluşturacak nitelik taşımaktadır. Rice’ın son dönem demeçlerinde yer aldığı gibi, ABD Irak işgali ve sonrası dönemde binlerce taktik hata yapmıştır ancak, genel stratejisinde bir hata yoktur. ABD ideallerinin ve çıkarlarının etrafında oluşturulan küresel hâkimiyet planları bu genel stratejiyi oluşturmaktadır. ABD’nin geleceğe dönük politika uygulamalarında da bu küresel hâkimiyet planlarına uygun şekilde hareket edeceği beklenebilir. ABD’nin bölgeye yönelik bu uygulamalarından Suriye doğal olarak etkilenmiştir. Suriye’de Baas rejiminin değiştirilmesi veya en azından meşruiyetinin sorgulanmasına yönelik ABD politikalarının bir ölçüde başarılı olduğu söylenebilir. Çünkü Suriye özelinde, sosyal yapının temellendiği ve Baas’a yaklaşık kırk yıldır istikrar kazandırmış dinamikler üzerinde geliştirilen ABD politikası iktidarın bu yapılar üzerinden sorgulanmasını olanaklı kılmıştır. ABD Baas rejiminin dinamiklerinin sarsılmasını (Kürt ayaklaması ve nihayetinde Esad’ın Kürtlerle bir araya gelmesi; rejimin kendi muhaliflerini yaratması ve iktidarın içeriden sarsılması, toplumsal çoğunluğu oluşturan Sünni yapı ile diyalogun geliştirilmesi) gerçekleştirmiş öte yandan da Suriye’yi yalnızlığa (BM kararlarına konu edilmesi, Lübnan’dan çekilmeye zorlanması) itmiştir. Bu baskı uygulamaları karşısında Suriye rejimi de istikrarını koruma yönünde bu değişimlerle uyumlu bir hayat alanını yaratma ihtiyacı hissetmiştir. Bu süreçler, içyapı anlamında, Baas Partisinin meşruiyetinin ve bizzat beşer Esad iktidarının sorgulandığı bir muhalefet hareketinin ivme kazanması olmuştur. Suriye’nin ulusal çıkarı ile ilgili de iki önemli gelişme yaşanmıştır: Lübnan’dan geri çekilme ve Suriye devlet Balkanı Esad’ın BM Komisyonuna Lübnan Başbakanı Refik Hariri suikastı ile ilgili ifade vermesi. Uluslararası bir komisyon tarihte ilk kez görev başında bir Devlet Başkanından bu çerçevede ifade almıştır. Bu gelişmeye paralel bir gelişmede Hariri suikastının faillerinin yargı önüne çıkarılması ile ilgili süreçtir. BM araştırma komisyonunun elde ettiği ve Suriyeli yetkilileri bu olayın içinde olduğunu belirten raporlarının ardından uluslar arası bir mahkemenin kurulması aşamasına gelinmiştir. Tarihte ilk defa terör suçundan dolayı bir uluslararası mahkemenin kurulacak olması ve mahkemenin konusunun Suriye’yi de içine alan bir olayı inceleyecek olması önemli bir gelişmedir. ABD’nin baskıcı politikası Suriye rejimini uluslararası toplum ve onun kuruluşlarla işbirliğine zorlamaktadır. ABD’nin Suriye’ye yönelik baskı politikasının iç ve dış dinamikleri zorladığı bir sürece tanıklık C S TRATEJİ 23 ülkesini daha radikal ülkelerle işbirliğine götürmesi de söz konusudur. Özellikle 2006 ikinci ayından bu yana ABD’nin güncel hedefi konumundaki İran ile stratejik işbirliğine gidildiği yönündeki ipuçları Baas rejiminin yönünü radikalizme çevirdiği şeklinde anlaşılabilir. Nitekim Şam yönetimi toplumsal hassasiyetin yoğun olduğu İslam kimliğini ve milliyetçilik duygularını politika malzemesi olarak kullanmaya başlamıştır. Soğuk Savaş yıllarının laik Suriye’si son dönemde, gözlemcilerin ifadeler ile hızla İslamlaşmaktadır. ABD’nin uyguladığı politikalarından böylesi bir sonucu ön görüp öngörmediğini bilmek zordur. Ancak, demokratikleşme adına Hamas gibi radikal bir örgütlenmeyi seçimlere dâhil eden ABD’nin Filistin seçimlerinden bu örgütün galip gelmesi ile zaten sorunlu olan bir bölgeyi daha da karmaşık hale getirdiği yorumları yapılmaktadır. Toplumsal ve tarihsel açıdan Suriye’de de benzer bir durumun yaşanması küçümsenemeyecek bir ihtimal olarak ele alınması gereken konudur. Bu arada ‘Şer Ekseni’ içinde yer alan Libya ile diplomatik ilişkiye geçilmesi yönünde Mayıs 2006’da karar alan Bush yönetimi, aynı dönem içinde eksenin diğer tarafındaki Kuzey Kore ile de nükleer müzakerelere yeniden başlanacağını ilan etmiştir. Suriye ile ilgili sertlik politikalarından bu güne değin istediği sonucu aldığını değerlendiren ABD ilişkileri normalleştirme adına girişimde bulunabilir. Vaşington Şam’dan istediği sonuçları alamadığını değerlendirirse baskı politikasını devam ettirecek ve muhtemelen Suriye daha zorlu bir döneme adım atacaktır. Irak’ta Baas yönetimini devirmek için yaklaşık 13 yıl baskı politikası uygulayan ABD sonuca askeri harekâtla gitme yönünde bir tercih kullanmıştır. Öte yandan Libya lideri Kaddafi için ise 26 yıllık bir yaptırım ve yalnızlaştırma politikası sonucunda bir neticeye ulaşmıştır. Her iki ülkenin bu karara üzün süre baskıya direnmesinin temel bir dayanağı vardır. Petrol zenginliği iki ülke için direnişin anahtarı olmuştur. Fakat Suriye böyle bir şanstan mahrumdur. Baskı ile kontrol edilmeye devam edildiği sürece ekonomik olarak ne kadar direneceği tartışmalıdır. Komşularıyla da ciddi sorunları bulunan ve bölgede neredeyse izole edilmiş olan Suriye’de dinin ve milliyetçiliğin radikallileşmesi durumunda ABD’nin bugünkünden daha problemli bir Suriye ile mücadele etmesi gerekecektir. edilmektedir. ABD’nin bu politikalarından umduğu sonuç Baas rejiminin yıkılması ya da en iyi ihtimalle demokratikleşme adına değişime zorlanarak ehlileştirilmesidir. Suriye’de rejimin son üç yıldır değişime uğradığı ve Esad yönetiminin siyasi ve ekonomik alanda iyileştirici adımlar atmaya başladığı görülmektedir. Bu çabaların yeterli olup olmadığı ve nasıl sonuç alınacağı yakın dönemde görülecektir. Ancak uluslararası arenada iyice yalnızlaşan Esad’ın Bush, Ortadoğu politikasının, yıkıma neden olduğunu kabul etmiyor. Demokrasi ve özgürlük kavramları etrafında şekillenen yeni ABD politik söylemi, Arap yönetimlerin istikrarına bağlı olarak petrolün Batı pazarlarına güvenli ve ucuz taşıması politikasına aykırı düşüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle