16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Konser Ah 70’ler, Vah 80’ler, Neydi o 90’lar? 70’li yıllardan günümüzün en popüler parçalarına uzanan geniş bir repertuarla dünden bugüne, eskiden yeniye Türkçe Pop partisi, 25 Eylül Cuma gecesi Studio Live Technik’te. Ajda Pekkan’dan Sezen Aksu’ya, Cici Kızlar’dan Beyaz Kelebekler’e, Nilüfer’den Nükhet Duru’ya, Tanju Okan’dan Erol Büyükburç’a, Ayla Dikmen’den Semiramis Pekkan’a en sevilen eski 45’likler, OyaBora’dan Tarkan’a, Sertab Erener’den Kenan Doğulu’ya, Mustafa Sandal’dan Aşkın Nur Yengi’ye 90’ların en iyilerinden örnekler ve Murat Boz, Hande Yener, Murat Dalkılıç ve Hadise ile 2000’lerin en popüler parçaları Dj Deniz Değerli ve Dj Olcay Tanberken tarafından çalınacak. (0212 244 77 12, biletler 15 TL) 4 19 EYLÜL 2009 CUMARTESİ Berklee müzik okulunu Türkiye’de seçme yapması için ikna eden Emir Çerman, Türkiye’deki yetenekli müzisyenler ile okul arasında köprü oldu. Dünyanın önde gelen müzik eğitim kuruluşlarından Berklee Music Academy, 60 yıldır sürdürdükleri öğrenci seçme ve burs SİNEM sınavı programına ilk DÖNMEZ kez Türkiye’yi dahil etti. 2326 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da tanıtım ve değerlendirme yapacak olan Berklee’nin bu programa Türkiye’nin ilk kez dahil edilmesinde, okulun burslu Türk öğrencisi Emir Çerman’ın önemli bir payı var. Yoğun eğitim programının yanı sıra Türkiye’deki yetenekli müzisyenler ile okul arasında köprü olan Çerman, Berklee’de okuyan Türk öğrenci sayısındaki artışın da mimarı oldu. Biz de Emir Çerman’la Berklee’ye gitme ve onları ikna etme süreçlerini görüştük. Kendini bildi bileli hayatında müziğin hep olduğunu ancak önceliklerinin farklı olduğunu anlatan Çerman’ın müzikle direkt ilişkisi bir fuarda gördüğü 3D animasyonla başlamış. 3D animasyonlarını yaparken müziklerini de yapmaya başlamış. Bir süre sonra film müziği yapmaktan daha çok hoşlandığını fark etmiş Çerman: “Çeşitli kaynaklardan kayıt programları alıp kendi bestelerimi yapmaya başladım, o aralar ne bir nota biliyordum ne de bir enstrümanın ismini, ama kullandığım yazılımlar senfoni orkestrasının seslerini barındırdığı için ve izlediğim filmlerin hepsinin soundtrackini bıkmadan saatlerce dinlediğim için kafamın içinde yeni yeni melodiler oluşmaya başlamıştı. Bir süre sonra bu müzikler kendi kendine parmaklarıma ve kompozisyonlarıma yansıdı ve kendimi senfonik müzik yazarken buldum” diye anlatıyor. istiyorlardı ve Türkiye hakkında bilmek istedikleri çok şey vardı. Günün sonunda inanılmaz bir sınav geçirmiştim. Sınavda karşılaştığım Berklee hocalarından birkaçı ile tanışma ve uzun uzun sohbet fırsatı yakaladım. Şimdi ise o kişilere Türkiye seçmeleri için öğrenci elçi olarak asistanlık ediyorum.” Çerman’ın gayreti Berklee’nin kapılarını açtı Sanat Güneşi yeniden doğdu ŞİRİN GÜVEN Berklee’nin Türkiye’ye seçmeler için gelmemesi içine oturmuş Çerman’ın ve bu konuda şansını denemek yerine ipleri eline almaya karar vermiş. Deyim yerindeyse kapılarından ayrılmamış öğretmenlerinin. İstanbul’la ilgili bir sunum hazırlamış. Sunumu hazırlarken de en çok üstünde durduğu nokta onları İstanbul’a özendirmekmiş. Berklee’yi ikna sürecini ise Çerman anlatıyor: “Bunu en iyi fotoğraflarla başardık, ikinci adım ise Türkiye’de ne kadar çok müzisyenin müziğe, eğitime aç olduğunu kanıtlamaktı. Üçüncü adım Türkiye’deki müzisyenlerin Berklee hakkında ne düşündüklerini göstermekti. Son adımda ise Berklee’de yaşayan ve okuyan Türkler olarak kazandığımız her başarı onları Türkiye’ye bir adım daha yaklaştırdı. Sonunda İstanbul’a gitme ve gözleri ile görme kararı aldılar. İstanbul’u gördükten sonra ortada artık hiçbir engel kalmamıştı…” Müziğin birleştirici yönünün üzerinde duruyor Çerman en çok. Dünyada herkes biraz olsun müzikle uğraşsa eğer, ne savaşların ne de tartışmaların yaşanacağını savunuyor. Bunun için de sloganlar yerine insanlara içgüdüsel müziği biraz olsun tattırmanın tek yol olduğunu söylüyor. “Umuyorum ki gelecekte hep birlikte farklı bir noktalarda da dursak, müzik sayesinde aynı dili konuşuyor oluruz…” Emir Çerman’ın halen youtube.com sitesinde dönen bir bestesi var. 2006 yılında yazdığı kendi deyimiyle ilk senfoni denemelerinden biri olan Atatürk Yüzyılın Lideri adlı bestesine Demo Prodüksyon’un görüntü arşivi ve desteğiyle bir klip yapılmış. O dönemde TV kanalları da resmi bayramlarda Çerman’ın klibini kullanmış. Bir süre sonra dinleyici sayısı on binlerce kişiyi bulmuş, böylece Çerman’ın ilk kompozisyonunu insanların dinleme şansı olmuş. Daha sonra Çerman bir senfoni orkestrası kurmuş arkadaşlarıyla. 155 kişilik senfoni orkestrasında 1722 yaş arası gençler çalıyormuş. Atatürk Yüzyılın Lideri bestesini seslendirmek için sponsor arayışları sonuçsuz kalınca proje rafa kalkmış. Çerman “Kimbilir belki de daha kalabalık bir uluslararası orkestrayla yeniden gündeme getiririm” diyor. İstanbul’la ikna ettim Pinhani konseri Popüler gençlik dizisi Kavak Yelleri’nin müziklerini yapan topluluk Pinhani, 25 Eylül Cuma akşamı Balans Jolly Joker’de müzikseverlerle buluşacak. Topluluğun üyeleri arasında vokalde Sinan Kaynakçı ve gitarda Akın Eldes gibi isimler var. Pinhani, 2006 yılında yayınladıkları ilk albüm ‘İnandığın Masallar’ın ardından 2008’de çıkardıkları ‘Zaman Beklemez’ ile yollarına hız kesmeden devam ediyorlar. Kapıların saat 21.00’de açılacağı gecede, grup sevenleri için en beğenilen parçalarını seslendirecek. (0216 556 98 00, biletler 29 ve 56 TL) Unutulmaz şarkılar Bistro’da Hayal Kahvesi Bistro’da bu cuma ve her cuma akşamı parti yapılacak. Osman İlder Yalın’ın, U2’dan Lenyy Karvitz’e kadar uzayan geniş arşivindeki pek çok parça müzikseverler için çalınacak. Dillerden düşmeyen ve dinlemeye doyulmayan unutulmaz şarkıları dinleyip, sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenmek istiyorsanız doğru Hayal Kahvesi Bistro’ya... (0212 245 10 48) Sanat güneşimiz Zeki Müren, ölümünün 13. yılında iki yeni albümle anılıyor. Biri Odeon Müzik tarafından yayınlanan ‘Lunapark Konseri’, diğeri Universal Music Taxim Edition ve Bayar Müzik yapımcılığında çıkmış olan ‘Saklı Kayıtlar’ albümü... İki albümde de Türk sanat müziğinin en büyük isimlerinden kabul edilen Zeki Müren’in eşsiz sesiyle yorumladığı birbirinden güzel parçalar var. Önce Lunapark Konseri albümünden bahsedelim. Bu albümün en önemli farkı Zeki Müren’in canlı konser kaydı olması. Yani sanatçının konseri zamanda yolculuk yapmış da, aynen olduğu gibi karşımıza çıkmış gibi... Konserin yılı tam olarak bilinmiyor. Ancak 1970’lerin sonunda, İstanbul’da yapılmış bir halk konseri olduğu belli. Albüm Müren’in şarkı aralarındaki konuşmalarını, seyircilerine seslenişini de aktarıyor. Sanki sanat güneşimiz yanı başınızda gibi... Bu anlamda ‘Lunapark Konseri’ diğer Zeki Müren albümlerinden oldukça farklı. Müren bu kez sevenleriyle sohbet ediyor, ona özgü hitap biçimiyle ve düzgün Türkçe’siyle sesleniyor, izleyenleriyle samimi diyaloglar kuruyor... Albümün açılış şarkısı “Derdimi Ummana Döktüm.” Ardından sırasıyla “Kader Kime Şikayet Edeyim Seni”, “Baharı Bekleyen Kumrular Gibi”, “Akşam Oldu Hüzünlendim Ben Yine” ve “Ayağında Kundura” gibi muhteşem eserler Zeki Müren’in büyüleyici sesiyle birbiri ardına geliyor. Odeon Müzik’in Proje Koordinatörü Zeynep Göktürk, daha önce hiç yayınlanmamış olan kaydı banttan aktardıklarını söylüyor. Arkadaki seslerin temizlenmesi, ses dengesinin yapılması, şarkıların en temiz ve dinlenebilir hale gelmesi için ciddi çalışmalar yapılmış ve Lunapark Konseri albümü yayınlanmış. Diğer albüm olan “Saklı Kayıtlar” ise, Zeki Müren’in 19521984 yılları arasında söylediği şarkılardan oluşuyor. Bu kayıtlar da şimdiye kadar hiç yayınlanmamış. Zaten kayıtların bulunuş hikâyesi oldukça ilginç. Zeki Müren başta olmak üzere birçok sanatçının sahne ve plak orkestrası şefliğini yapan besteci ve tambur sanatçısı Muzaffer Özpınar, bir stüdyo çalışması sırasında arşivinde Zeki Müren’in kayıtlarına rastlıyor. Bu kayıtlar sahnede ve Müren’in evinde prova yapılırken çekilmiş. Özpınar onları hemen Burhan Bayar’a iletiyor. Daha önce hiç yayınlanmamış kayıtlar olduğunu fark ettiklerinde çalışmalar başlıyor. Önce eser sahiplerinden izinler alınıyor, ardından yasal işlemler tamamlanıyor. Bantlar Almanya Hamburg’ta First Voice stüdyolarında Martin Erhardt ve ekibi tarafından orijinali bozulmadan temizleniyor ve dijital hale getiriliyor. Çiçek Bar renkleniyor Keyifli sahne performansıyla büyük beğeni toplayan Özlem Yüksek ve Sergio; her hafta Salı ve Cumartesi akşamları Beyoğlu Çiçek Bar’da sahne alacaklar. İkili, bu akşam saat 22.00’de Çiçek Bar’da gerçekleştirecekleri programla sezona merhaba diyecekler. Kemençe eğitmeni Özlem Yüksek ile gitarist Sergio sezon boyunca unutulmaz performanslar sergileyecekler. (0212 244 26 19) sirin.guven?gmail.com BİRİLERİ Berklee’ye girmek için iki kez şansını denemiş Çerman. İlkinde formdaki uygulamaları iyi dolduramadığı için “bir dahaki yıl yeniden dene, teşekkür ederiz” diye bir mesaj gelmiş. Ancak pes etmemiş. En sonunda hazırladığı form kabul edilmiş ancak bu kez yakın zamanlı tarihlerde pek fazla ülke seçeneği yokmuş. O da Malezya’yı seçmiş. Malezya’nın kendisi için çok ilginç bir deneyim olduğunu söyleyen Çerman, Kuala Lumpur’da Berklee’nin yan okullarindan olan ICOM’da (International College of Music) sınava girmiş. Hem Türk olduğu hem de hemen hemen bütün enstrümanları rahatça çalabildiği için çok da ilgi görmüş. Çerman için sınav da oldukça keyifli geçmiş: “Malezyalı müziyenlerden hepsi benimle biraz jam session (müzisyenlerin bir araya gelip doğaçlama çalışması) yapmak Bir dahaki yıl yeniden... Saklı Kayıtlar’da “Bir Dağme Düşürdü Ki”, “Saçların Tarumar”, “Bir Gönlüme Bir Hali Perişanıma Baktım”, “Ayrılık Yaman Kelime”, “Ben Seni Unutmak İçin Sevmedim”, “Dargın Ayrılmayalım”, “Alıverin Bağlamamı Çalayım”, “Kapat Gözlerini”, “Yükselen Nağmenle Bak”, “Ağlatırsa Mevlam” ve “Gözyaşlarım” isimli şarkılar yer alıyor. Saklı Kayıtlar CD, kitap ve 33’lük plak olarak 24 Eylül’de müzikmarketlerdeki yerini alacak. Albümle beraber satılan kitapçıkta da Zeki Müren’in aldığı notlar bulunuyor. Kariyerleri boyunca bir projeden diğerine geçip yaratıcılığın peşinde koşan müzisyenler vardır. Siz daha bir önceki albümünü dinlerken, o bambaşka bir çalışmayla çıkar karşınıza. Alternatif rock müziğin 33 yaşındaki yetenekli ismi Jack White da onlardan birisi... Müzik konusundaki heyecanını ticari başarı getiren projelere dönüştürmekte oldukça usta bir müzisyen Jack White. Daha önce The White Stripes ve The Raconteurs gruplarıyla tanıdık onu. Kendi sınırlarını zorlayıp hayranlarını şoke eden çalışmalar da yaptı. “Quantum of Solace” adlı Bond filmi için nusoul kraliçesi Alicia Keys ile düet yaptı örneğin... Bu defaki sürprizi ise, “The Dead Weather” adlı yeni bir grup... ZÜLAL KALKANDELEN Rock müzikte yeni bir soluk albüm yapma düşüncesi yokmuş. Ama bir süre sonra, ortaya çıkan şarkıların bir albümde toplanmayı hak ettiğini düşünmüşler. Her şey büyük bir uyum içinde devam edince de, her gün bir şarkı kaydetmişler ve albüm yaklaşık 2.5 hafta sonra tamamlanmış. The Dead Weather’ın ve Türkiye’de de bu ay satışa çıkan ilk albümleri “Horehound”ın kısa öyküsü böyle... Grubu bir süre önce Conan O’Brien’ın şovuna konuk olduklarında televizyonda izledim. “Horehound”un çıkış parçası “Hang You From the Heavens” öyle güzel geldi ki kulağıma, 70’lerin rock müziğinden esintiler RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Aslında grubu tanıtınca, Jack White’ı öne çıkarmama itiraz edenler olabilir. Çünkü Amerika’da Nashville’de kurulan The Dead Weather’ın üyeleri, rock dinleyicilerini heyecanlandırcak kadar önemli isimler. Kadroda White’ın yanı sıra, The Kills ve Discount’tan tanıdığımız Alison Mosshart, Queens of the Stone Age’den Dean Fertita, The Raconteurs ve The Greenhornes’dan Jack Lawrence da yer alıyor! Gerçekten her biri müzik alanındaki başarısını kanıtlamış bir dörtlü ile karşı karşıyayız. Fakat yine de, gruptan söz edilirken Jack White daha çok öne çıkıyor. Çünkü şarkı yazımından albümün prodüksiyonuna kadar her aşamada White’ın daha belirleyici olduğu anlaşılıyor. Kısacası, “eşitler arasında birinci” türünden bir konuma sahip kendisi... Nitekim 2009’un Ocak ayında başlayan kayıtlar da White’ın sahibi olduğu stüdyoda yapılmış. Önceleri bir White eşitler arasında birinci albümün tümünü dinlemek için sabırsızlandım. The Dead Weather’ı ekranda görünce, bir an uzun saçlı ve hippi görünümlü rockçıların egemenliğindeki 70’lerden bir grubu dinlediğim hissine kapıldım doğrusu... Ama bunun nedeni, sadece görünümdeki benzerlik değil, müziğin de o döneme yakın duruşuydu. The Dead Weather üyeleri, yaptıkları müziği “gothic blues” olarak adlandırıyor. Punk etkisindeki blues baladlarından, The Gun Club’dan etkilendiğini her fırsatta dile getiren Jack White için, belli ki Horehound tatmin edici bir çalışma olmuş. Jack White, kimi zaman bateride kimi zaman vokalde yeteneğini konuştururken, Alison Mosshart da vokalde etkileyici bir performans sergiliyor. Albümün tümünü dinledikten sonra, 70’lerin rock müziğini sevenlerin, Led Zeppelin ve Jimmy Hendrix hayranlarının ilgisini çekebileceğini söyleyebilirim. Bazı şarkılar ilk anda tam olarak yer etmiyor zihninizde; akılda kalıcı melodiler yerine jam session’ı andıran bölümler dikkat çekiyor. Bu nedenle de, sahnede canlı dinlemenin çok daha iyi sonuç vereceği izlenimini yaratıyor. Albümün en ilginç şarkısı, kanımca “I Cut Like a Buffalo”. Sürekli tekrar eden bir reggae beat üzerine Jack White’ın yaptığı rap, tekrar tekrar dinleme isteği uyandırıyor. Güçlü bir bas soundunun yönlendirdiği “Rocking Horse”daki Alison Mosshart ile Jack White düeti, Bob Dylan cover’ı “New Pony” ve enstrümantal “3 Birds” ise, The Dead Weather’ın kalıpların dışına çıkabilecek, gelecek vaat eden bir grup olduğunu gösteriyor. Bu yeni grup, Jack White’ın daha önceki projeleri kadar büyük liste başarısı kazanır mı bilinmez. Ama diliyorum ki, White’ın sürekli yeni projeler üretip, deneysel çalışmalar yapma tutkusu hiç bitmesin. Eski dönemleri anarken onların üzerine koyduğu yeniliklerle müzikseverleri hep şaşırtsın! [email protected], www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle