Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 ARALIK 2009 CUMARTESİ 7 Bu işi yapmazsam yaşam bitmiş demektir Bizimkiler gitsin barda sinemayı kurtarmaya çalışsın İçinizde kalan, baktığınızda “şunu da yapmadan gitmeyeceğim” dediğiniz bir şey var mı? Oyuncuların birlik oluşunu ve haklarını aramasını isterdim. Çünkü tek başına bir şeyleri başarmak mümkün değil. Biz yıllardır bir araya gelemiyoruz. Neden sizce? Bilmiyorum. Bunu müzikçiler başardı, biz başaramadık. Yurtdışında sanatçıların sendikası, işlerini takip eden ajansları var. SODER’den sonra ÇASOD’u kurduk. Baktım ki herkes kendi çıkarları uğruna başka şeyler yapmaya başladı. Kimse telif hakkıyla ilgilenmiyor. Yılmaz’a yapılanlar da son nokta oldu. İstifa ettim. Tekrar bir oluşum fikri var mı? Kimseyi bir araya toplayamazsın hayatım. Bizimkiler gitsin, barda Türk Sineması’nı kurtarmaya çalışsın iki kadeh içtikten sonra. İş icraata geldiğinde kimsenin kılı kıpırdamaz. Müzikçiler yaptı. Biz ne bıraktık sinema adına? Dernek mi, sendika mı? Esra Ceyda kardeşler çıkıp program yapıyorsa, artık bu ülkede söylenecek hiçbir şey yok. Onlara kızmıyorum, rant peşindeler, paralarını kazanıyorlar. Baktılar ki karşılarında kendilerinden çok daha büyük salaklar var, kullanalım dediler. Onlara bu programı yaptıranlar oturup bir düşünsünler. Ayıp artık. Perihan Savaş, Yaprak Dökümü dizisiyle ekranda. Derdi tasası varsa yoksa oyunculuk. “Bu işi yapmazsam benim için yaşam bitmiş demektir” diyecek kadar bağlı. Ancak o en çok tiyatrodan besleniyor, sinemayı özlüyor. Oyuncuların bir araya gelip örgütlenemeyişine, sendikal haklarını aramayışına ise çok kızgın. Perihan Savaş, Türk sinemasının önemli kadın oyuncularından biri. Hâlâ kimi zaman televizyonda denk ZUHAL geldiğimizde oturup AYTOLUN izlediğimiz 130’a yakın filmde yer aldı, tiyatro oyununda oynadı. Şimdilerde ise Yaprak Dökümü ile ekranda. Oyunculuğa tutkuyla bağlı. Yaşamdaki her şey onun için bir anlamda oyunculuğuna kattığı bir anlam, değer. Samimi ve doğal bir yapısı var Savaş’ın. Tam içinde yaşamın. İzole yaşamayı reddediyor. Sırça köşkler değil derdi. Pazara gidiyor, pazarcılarla sohbet ediyor. Oradan belki başka bir semt bakkalına uğruyor. Mücadelelerle dolu ve bir o kadar da ilginç bir yaşam öyküsü var. Ama yine de yaşadıklarıyla barışık. Hiçbir şeyin pişmanlığını duymuyor. “İstedim, yaşadım. Mutluluğu, mutsuzluğu bana” diyor. Beş yaşından bu yana hayatında olan tiyatro hep özel bir yerde onun için. Sinemaysa en çok özlediği alan şimdilerde. Artık yaşadıklarını yazmak, hatta 37 yaşında yaşamını yitiren eşi Yılmaz Zafer’in yaşadıklarını sinemaya aktarmak istiyor. Yaprak Dökümü öncesi bir süre yoktunuz. Uzak mı kaldınız? Yanık Koza ve Gazi dizisinde rol almıştım öncesinde. Biraz aralıkları var ancak böylesi daha uygundu. Bir de düzgün bir projede yer almak istiyorsunuz tabii. O anlamda her şeyi kabul etmek olmuyor. Yoksa ara vermişliğim, çekilmişliğim yok. Tiyatro olduğu için de çok fazla zamanım kalmıyor zaten. Kırgınlıklarım çok Belli bir yaştan sonra daha az ve sınırlı roller mi geliyor? Onun da etkisi var tabii. Yaş dolayısıyla daha çok anne rolleri geliyor. Artık hep gençlik hikâyeleri yapılıyor, orta yaş hikâyeleri anlatılmıyor. Fakat o insanların da çok güzel hikâyeleri var. Onlar da anlatılmalı. Zaten izleyen insanlar hep belli bir yaşın üzerinde. Böyle bir gündem olsa, sanırım uzun soluklu izlenebilecek. Ama bir reyting kaygısı ki her şeyi engelliyor. Bu kaygıdan dolayı insanların kaderleriyle oynanıyor. Siz bir kırgınlık yaşıyor musunuz bu anlamda? Tabii ki kırgınlıklarımız çok. O zaman ben bu işe neden yıllarca emek verdim diyor insan. İş popülariteye bakıyorsa, o zaman iki sansasyon ben de patlatırdım, her yerde oynardım. Tabii bizim bakış açımız da, duruşumuz da bu değil hiçbir zaman. Uzun yıllar var olmamızın bir nedeni de bu. Aşk kadınıyım, mantık aramayın bende Tiyatroya çocuk yaşta başlamışsınız. Aileniz mi yönlendirdi? Suna Pekuysal aile dostumuzdu. O yönlendirdi. Beş yaşında çocuk oyunlarına, 10 yaşında da gece oyunlarına çocuk oyuncu olarak başladım. 1973’e kadar da Şehir Tiyatroları’ndaydım. Ancak o yıllarda sinemaya başladığımda birinden vazgeçmem gerekti, beraber yürütemedim. Sinema, daha geniş kitlelere hitap ettiği için ağırlık kazandı ve tiyatrodan ayrılmak zorunda kaldım. 2000’de de Kış Öyküsü oyunuyla döndüm, o gün bugündür tiyatrodayım. Şimdi de Bozuk Düzen adlı bir oyunu sahneliyoruz. Hem dizi, hem tiyatro. Dört bir yandan besliyorsunuz kendinizi. İstediğim ve sevdiğim işi yaptığım için çok mutluyum. 80 döneminde hiç istemediğim bir şey yaptım mesela. Sahneye çıktım 1.5 yıl. Sadece para içindi, evimi aldım. Bir daha kimse göremez beni sahnede. O herkesin çıktığı bir dönemdi, sinema kötü durumdaydı. Ekonomik koşullarımızı götürmek için kabul etmek zorunda kaldık ne yazık ki. Ama dünyanın hiçbir yerinde bu yok. Televizyon kanallarında filmlerimiz oynuyor. Çok güzel ama biz telif almıyoruz. Tutkuyla bağlısınız oyunculuğa ama yine de kimi zaman yılıp bırakmak istediğiniz oldu mu? Sanatçının emeklisi olmaz. Olduğu zaman onun için yaşam bitti demektir. Bu işi yapmazsam benim için yaşam bitmiş demektir. Hele de yaşanmışlıklar arttıkça oyunculuğa çok daha farklı şeyler ekleniyor. Çok zor şeyler de yaşadınız. Mücadelelerle dolu ama bir o kadar da ilginç bir hayat hikâyeniz var. Bunları aktarmak istiyor musunuz? Yılmaz’ın yaşadıklarını sinemaya aktarmak istiyorum. Türkiye’de sanatçı olmanın yükünü, hastalandıktan sonra ne hale geldiğini, şartların nasıl olduğunu anlatmak istiyorum. İnsanlar sanatçıları çok farklı yerlerde görüyor ama ne yaşadıklarını çok iyi bilmiyor. Bu işe gerçekten emek harcamış insanların yaşamlarının nasıl olduğunu, kazandıkları paraların nerelere gittiğini dile getirmek gerekiyor. Bir de hayatımı yazacağım o ayrı. Notlarımı almaya başladım bile. Bir de çocuk yaşta yaptığınız evlilik var. Anlaşmalı bir nikah kıyıldı, herkes evinde kaldı. Almanya’ya gidecektik. O doktorasına devam edecekti, ben tiyatro okuyacaktım. Sonra o tiyatroyu istemedi, ben de onu istemedim. Beş ay sonra bitti evlilik. Siz de bir özgürleşme olarak görmüşsünüz evlililiği. Kabul etmenin tek nedeni oydu. Annem ince çorap giydirmez, makyaj yaptırmaz, kaşlarımı aldırmazdı. Yaşım gereği tabii, haklı kadın. Ben de evlenince hepsini yapabileceğimi düşündüm. Her yönden hayal kırıklığı oldu. Sonuçta 13 yaşındaydım ve hâlâ apartman boşluğunda arkadaşlarımla evcilik oynuyordum. Nişanlım gelince bebeklerimi saklıyordum. Yaşadıklarınızla barışık mısınız? Bu benim yaşamım. Yaşadım. Birçoğunu da ben istedim zaten. Pişmanlık duymuyorum. İbrahim Tatlıses’le ilişkiniz de çok konuşuldu, çok merak edildi. İnsanlar birbirlerine olmadık zamanlarda, olmadık şekilde aşık olabiliyor. Biz de onu yaşadık. O kadar büyük bir aşk yaşadık ki çocuğumuz oldu. Nikâhsız bir çocuk doğurdum. Sonra olmadı, ayrıldık. Ama hiçbir zaman bunu da yaşadım diye pişmanlık duymadım. Evet zaman zaman kötü şeyler de yaşandı ama keşke onlar yaşanmasaydı. Eskiye dönmüyorum artık. Yeniye bakıyorum. Bu konuda cesur musunuz? Aşk kadınıyım, mantık arama bende. Zaman zaman zorluğunu çekiyorum ama böyleyim. Bunu hissettim ve yaşadım diyorum. Böyle mutlu oldum, belki mutsuz da oldum ama istedim. Sinemayı özledim Bugüne baktığınız zaman sizi en çok umutlandıran şey nedir? Aslında hiçbir şey çok fazla umutlandırmıyor. Sadece gençleri düşünüyorum. Bazıları severek isteyerek yapıyor bu işi. Ama bazıları var ki sadece vitrin olarak görüyor, para kazanmayı düşünüyor. Bu da oyunculuğun yozlaşmasına neden oluyor. Bugün bir genç oyuncunun sansasyonla gelip çok büyük para kazanması önemli bir şeymiş gibi yansıtılıyor insanlara. Bizim zamanımızda magazinin belirli bir saygısı vardı. Şimdi o sevgi ve saygı kalktı. Bunda da müsaade eden insanları suçluyorum; basını değil. Herkes kimin ne istediğini çok iyi biliyor. Siz nasıl karşıladınız yaşadıklarınızı? Hakkımda çıkan çok yazı oldu. Yapacak bir şey yok. Tanıdığım biriyse açıp niye bunu yapıyorsun diye sorduğumda aldığım yanıt: “Boş ver Perihancığım, reklam reklamdır” oldu. Böyle bir düzen kuruldu ve gidiyor. Peki bir sinema filmi projeniz var mı? En son Eve Dönüş’te rol aldım. Sonrasında sinema filmi projesi geldi ama uygun bulmadım. Doğru projeler gelirse neden olmasın? Sinemayı özledim çünkü. Öncesinde de 12 yıllık bir ara var. C MY B C MY B