17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çarşamba 9 Eylül 2015 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Kurtuluş için can veririm’ 6 Ocak 1923’te İzmir’e gelen Mustafa Kemal annesinin mezarına giderek orada şu konuşmayı yaptı: “Burada yatan validem, zulmün, cebrin, bütün milleti felaket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur. Bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği hâkimiyetin muhafaza ve müdafaası için icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Hâkimiyeti Milliye uğruna canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun.” Aslında bu sözler, 600 yıldan beri süre gelen teokratikmonarşik bir imparatorluk modeline son vermek isteyen ve onun yerine ulusal iradeyi ve ulusal egemenliği yerleştirerek tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak isteyen inanmış bir devrimcinin kararlılığımın dışavurumuydu. 6 Mustafa Kemal’in 6 Ocak 1923 yılında İzmir’de annesinin mezarı başında yaptığı konuşmada tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak isteyen bir devrimcinin kararlılığı vardı 2 Memleketin Hakiki Evlatları 27 Ocak 1923 günü İzmir Hükümet Konağı’nda şerefine düzenlenen ziyafette yapmış olduğu konuşmada ise şunları dile getirdi Atatürk: “Efendiler, bu güzel İzmir’i dördüncü defadır ziyaret ediyorum. Birinci ve ikinci ziyaretlerim çok gamlı ve kasvetli zamanlarda olmuştur. Bunlar sürgüne giderken ve gelirken yaptığım ziyaretlerdir. Üçüncü ziyaretim ise kahraman ordumuzun düşman ordusunu nihayete kadar mağlup ve perişan ve imha ettikten sonra buraya geldiğim zamandır. Birinci ve ikinci ziyaretlerimde İzmir’in bende hasıl ettiği izlenimleri ifade etmek lazım gelirse, diyebilirim ki, bu izlenimler çok elim, çok hazin ve çok kederli hissiyatla doludur. Bilmem bu izlenimlerin menşei o zaman hakim olan istibdadın umu mi olan baskısından mıdır, yoksa bu güzel memlekette yaşayan insanlar içinde adeta onlara karşı hâkim, onlara karşı mağrur ve müftehir bir takım insanların bulunuşundan mıdır? Yoksa o insanların bu memleketin hakiki evlatlarından daha mesut, daha müreffeh, daha zengin oluşu mudur? Fakat belki hepsidir. Üçüncü defa buraya girdiğim zamanki hissiyat evvelki hissiyat ile mukayese kabul edilmez bir halde ve mahiyette idi. İzmir’i arkadaşlarımla beraber doğudan gelen yol üzerinde, Belkahve sırtlarından seyrettiğim zaman, güzel limanı itilaf devletlerinin harp gemileriyle dolu, sokakları düşman ayaklarıyla çiğneniyor, top, mitralyöz ve tüfek sedaları işitiliyordu. Bir gün sonra bizzat içeriye girdik. Hâlâ şehrin güney tarafından toplar patlıyor ve zavallı insanlar, buranın iyi insanları düşmandan zarar görüyordu. Bu defaki izlenimlerimi özetleyecek olursam, diyebilirim ki, hem teessür ve hem de sevinçle karışıktı. Müteessirim, çünkü düşman üç buçuk sene zarfında yaptığı zulüm ve kötülüklerle yetinmek istemiyordu. Aynı zamanda program dahilinde bu güzel şehrin en güzel yerlerini yakıyordu... İzmir alevler içinde İzmir alevler, dumanlar içindeydi. Bütün halk bu acıklı manzara karşısında doğal olarak müteessirdi. Gözlerinde yaşlar vardı. Ben bu teessürlere iştirak etmemezlik edemezdim. Ancak ufak bir tetkik ile anladım ki; halkın bu gözyaşları yangından ve harabeden değildi. Bu yangının, bu harabenin onlar için hiçbir tesiri yoktu. Belki onların gözlerinde muzaffer ordumuzun kendilerini kurtardığını görmekten dolayı sevinç yaşları vardı.” İzmir alev alev yandı 15 Mayıs 1919 günü, emperyalist ülkelerin bir işaretiyle İzmir Yunan işgaline uğrarken, yaşanan acıları önce İzmir ve sonra da tüm Anadolu halkı tatmıştır. 13 Eylül 1922 günü başlayan ve dört gün süren İzmir yangını, yaklaşık olarak Levantenlere ait 25.000 konutu yok etmiştir. Yaklaşık üçte ikisi yanan İzmir’in bu yangınla sadece coğrafi kimliği zarar görmemiş, ticari ve sosyal hayatı da değişmiştir. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle