10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KENDINI SEVEBILME KAPASITESI B en bu yazıda, insanoğlunun, ötekinin kendi farklılığı ile kendisine sorduğu sorulara yanıt ararken yaşadığı anlaşılmazlık, bu farklılığa alan yaratırken ve o andan itibaren kendi farklılığı için hiç yer ayırmadığını kabul ederken karşılaştığı güçlüğü anlatmak istiyorum: Ne istedikleri ile yaptıklarından, arzuları ile başarısızlıklarından uzakta, ne de acılarına neden olan gerçeklerden ve sevinçlerinden ve o gerçeklerden uzakta. Kişi, kontrolü kaybetmiş olarak suçüstü yakalanma korkusuyla, heyecanlarının arkasına saklanan gerekçeleri inkar etmeyi, duyguyu sansürlemeyi tercih ediyor. Oysa bu davranışın bir sebebi var: korku. Geçmişine yeniden dönme, çocukluk aşklarını gerçekleriyle yeniden ziyaret etme, eski duygularında gerçekten ne durumda olduğunu görme, bazen kendisine zarar verecek şekilde de olsa ortaya çıkıveriyor. İnsanlar genelde, Yunancada etimolojik olarak dönüşün ıstırabı demek olan, ama insanoğlu için haksız yere bir aşk kanıtı olarak gösterildiği için ıstırabın seçimi olarak çevireceğim nostaljiyi tercih ediyor. Bu tercih kişiyi kendinden çok uzak bir yerde kıstırıyor, çünkü dönüşü reddetme, onu düşünmeyi reddetme, kişiyi boşu boşuna ötekinin onun hakkındaki düşüncesine sığınmaya itiyor. Aşkta da aynı şeyi aramak, uzun vadede, tatminsizlik, ıstırap ve kaygıya dönüşür, şöyle ki, bugün ne olduğumuzun anahtarı, ötekinin kendi yerine geçtiği özdeşliğinin anahtarına kendisi sahip değil ise kimse sahip değildir. […] Milan Kundera’nın “Bilmemek” de çok da güzel ifade ettiği gibi, “İspanyolcada Anoranza, Anorar (özlem duymak) fiilinden gelmektedir, Anorar Katalancadaki Enyorar’dan gelir, Enyorar ise Latinceden Ignorare’den (bilmemek) türemiştir. Bu açıdan, nostalji , cahilliğin ıstırabı gibi görünüyor.” Tecrübeler bir tercih yapabileceğimizi gösteriyor: mutlak ve asıl aşk düşünün özlemini muhafaza etmek için cahilliğin ıstırabını çekmek, ki bu kişiyi, aşkı (keyiflerini ve acılarını) oradayken hiçbir zaman yaşamamaya, kendi bütününün düşlemini muhafaza etmek için anı yaşamamaya mecbur kılıyor. Ya da bu kişi, bilmemekten vazgeçip hayallerinin aşkını yaşamaya başlayacak; bu durum, aşkın yani öteki ile ilişkinin, metafizik eski püsküllerinden arınmış olarak, alın yazısını bir kenara bırakıp kendi ile gerçekliğe dönüşmesi için tek koşul. . . ISTISMAR […]Burada, tabi olduğumuz ama, YABANCILASTIRMAKTIR . gücün istismar edildiğini bildiğimiz yetki arayışında; toplum ile birey bir araya geliyor. Bu aynı zamanda, istismarın açık seçik ortada olduğu ama yine de vazgeçemediğimiz sosyal, siyasi, ekonomik sistemin yetkisi. Bireyi kuşatan da aynı mekanizma: tereddüt eden, hür olmaktan, arzusunu gerçekleştirmekten, hayatını kurmaktan korkan birey; bir yetkinin hayır duasını almayı seven ve bunu yaparken izin alma ihtiyacının doğurduğu aşağılanma duygusunu hisseden birey. Hukuk ve psikanaliz bir ortak noktada buluşur, hukukun ana ilkesi olan özgürlükeşitlikkardeşlikpsikanalizin amacını oluşturur. Ortak bakış açısıyla hukuk ve bireysel bakış açısıyla psikanaliz, bireydeki istismarı düzenleyerek sınırlama işlevine sahiptir. Psikanaliz, insan ıstırabının istismardan kaynaklandığı yönünde temel bir keşifte bulunmuştur, bu istismar ise inançtan türemiştir, yani bütün yuttuklarımız ve inandıklarımızdan. Ötekini istismar etmek sapkın bir mutlak güç göstergesi değildir, istismar etmek ve aynı şekilde öteki tarafından istismar edilmek yabancılaşma belirtisidir. Oysa hükmetme ilişkilerinden çıkabilmek ve öteki ile olumlu, açık, kendilik yani ötekini inkar etmeyi temel almayan bir ilişkiye yer verebilmek için, önyargılarımıza işleyen yanılsamaların tamamından kurtulmaktan başka seçenek yok. u KRIZDEKI BIR IKTISATÇININ GÜNLÜGÜ BERNARD AMCA U . Charlie’nIn 20 yılı etimolojisine bakıldığında ince bir gönderme var) diyen bazı kişiler aslında çok feci gericiler olsalar da, Charlie daha çok solda; mesela ben, Cavanna’nın tam tersine, ilerlemeye karşıyım ve mum ışığına geri dönmenin hayalini kuruyorum ki Chauvet mağarasını dekore eden kadınımı aydınlatıp sonrasında gözlerim kamaşmış olarak onun üzerine çullanabileyim. Charlie solda, evet, ama aklımızın tüylerini diken diken eden her türlü sosyal, uluslararası olaya tepki verme hakkını kendine tanıyor ki akıl, bilindiği üzere kıllıdır, hatta şiirden biraz daha kıllıdır. Bu şekilde, Charlie, Front national’ın yasaklanmasını teklif etti. Daha sonra, Charlie, küreselleşme karşıtlarını, Attac’ı ve “başka bir dünya mümkün” diyen herkesi destekledi. Herkes aşağı yukarı bu fikre katılıyordu. Daha sonra, Charlie, köşe yazılarında, NATO tarafından Sırbistan’a yapılan bombardımanları destekledi. Ekibin bir parçası buna karşıydı. Sonra, Charlie, yine köşe yazılarında, yaşasın Avrupa ve Avrupa anayasasına evet dedi. Ekibin bir parçası buna karşıydı. İsrailFilistin çatışması için de yine bu böyle oldu; bazıları İsrail yanlısıydı, bazıları Filistin. Aynı şekilde, 11 Eylül için de bu böyle oldu. Bu tartışmaların hiçbiri “sığ” değildi. Köşe yazıları uzun ve gerekçelendirilmişti. Resimler çarpıcı ve anlamlıydı (resimlerin avantajı, uzun ve gerekçelendirilmiş olmalarına gerek yoktu). Sonra Charlie şiddetle Sarko karşıtı oldu, bu da beraberinde bir sorun getirdi tabii: karşıtlık bir an için düşüncenin yerini aldı. Küfretmeye, hakaret etmeye veya alaycılığa kaymaya direnmek çok zordur. Ama Charlie bazıları ile konuşmaz. Aşırı sağ seçmenlerle ve avcılarla örneğin (oysa nutulmayacak bir olay yaşandı 1968’de: Cavanna, HaraKiri’de bir başyazı yayınladı ve aşağı yukarı gazetesinin siyasi bir gazete olduğunu ve sadece salaklar bunu hâlâ anlamadığını söylüyordu. Pierre de Fermat lisesinin 4°A2B3 şubesindeki diğer salaklara ben de dâhildim. HaraKiri’den sonra, gitgide daha açıkça “siyasi”leşen, Charlie ve sonra da yeni formül Charlie geldi. Siyasetçileri sevmeyen bir hiciv dergisi için “siyasi” olmak ne demek? KakaSarko veya GötgibiHollande (Charlie Hebdo’nun inceden cinsel ve skatolojik çizgisini anlamışsınızdır)? Hiç de öyle değil. “Ders veren” anlamına mı geliyor? O da değil. Peki alaycı bir gülüş mü? Hayır, alaycı bir gülüş değil. Peki yandaşın çığlığı mı? Şimdi biraz yaklaşıyorsunuz. Kendilerine uğursuz (Fransızcası “sinistres” ki bu kelimenin birçok siyasetçi aksini yapar). “Hıyar Avcılar”, tartışmayı başlamadan bitiren bir laftır. Diğer örnekler: İslamcılar, homofobikler, vs. Charlie, Muhammed’in karikatürlerini yayınlamaya cüret etti, eh bu da büyük bir siyasi cesaret örneği sayılmaz mı dersiniz? Tüm bu çizimler boyunca, Charlie’nin siyasi çizgisinin nasıl evrildiğini göreceksiniz. Nadiren tahkir düşünce yokluğunun yerine geçtiğinde zaaflarını da keşfedeceksiniz. Charlie’nin zaafları aslında hayatın tadını tuzunu oluşturan soru işaretleridir. Çünkü, Charlie’ye göre, siyaset, nutuk çekmek değil, soru sormaktan ibaret: neden hayat bizim düşlediğimiz, şiirsel, barışçıl, zeki, gerekçelendirilmiş ve sorgulayan, spekülatif, çelişkiler ile dolu hayat değil, aslında tüm çelişkiler, tüm şikayetler, güzel bir tartışma sonunda hiçbir zaman bir kan gölünde değil, bir kadeh kırmızı şarap içinde eriyip gider. Charlie’nin siyaseti, şiddete başvurmayan ve kin gütmeyen bir siyaset. Keyifli bir siyaset. Öyle olmak da istiyor zaten. Hiçbir siyasi sorun iyi bir kahkahaya karşı koyamaz. Gülün, dostlar, gülün. Dediler ki, kurşuna dizilirken Cavanna gülüyormuş. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle