22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ SAYFA 3 Deprem öncesi ve sonrası Prof. Dr. YILDIRIM ERTUTAR İnşaat Mühendisleri Odası İnşaat Mühendisliği Eğitimi Kurulu Doğal afetlerden biri olan deprem sözcüğü yapı hasarını, can ve mal kaybını akla getirmektedir. Yapı hasarlarının neler olduğunu ve hangi sebeplerden meydana geldiğini bilmek için artık mühendis olmaya gerek yoktur. Bu bilgiler çeşitli konferanslarda, platformlarda her seferinde o kadar çok söylendi ve vurgulandı ki, hasarların meydana geliş sebepleri herkes tarafından aşağı yukarı bilinir oldu. Bu sebepler bilindiğine göre mevcut yönetmelik ve şartnamelere uygun ve mühendislik hizmeti alarak yeterince denetim altında yapılmış olan binalarda, deprem sonrasında depremin büyüklüğüne göre ya hasar olmamalı ya da onarılabilir düzeyde hasarlar oluşmalıdır. Deprem mühendisliğinde klasik bir söylem vardır. Bina taşıyıcı sistemi öyle tasarlanmalı ki sık olan küçük depremlerdeki titreşimler binada yaşayanlarca hissedilmemeli, arada bir olan orta büyüklükteki depremlerde ya hiç hasar olmamalı ya da onarılabilir hasarlar meydana gelmeli, nadir olan büyüklüğü fazla depremlerde ise taşıyıcı sistem gevrek kırılmamalı, can ve mal kaybı olmamalıdır. Bu ise tamamen mühendislik hizmetleri kapsamında yer almakta ve olmazsa olmazı ifade etmektedir. Yapı denetiminin ve hazır beton kullanımının belirli koşullarda zorunlu hale getirilmiş olması biraz olsun deprem zararlarını azaltmak bakımından olumlu gelişmelerdir. Burada gene bu amaçla geçen yıl derlediğim yazıda yer verdiğim ve deprem mühendisliği alanında önemli çalışmalar yapmış ve yapmakta olan bir hocamızın kullandığı cümleyi tekrarlamak isterim. ‘’Türkiye’de binalar ne zaman depreme dayanıklı olacak? sorusu’nun yanıtı kısaca, insanlar ev alırken fayansın rengine musluğun markasına gösterdikleri ilgiyi, binanın deprem dayanımına da gösterdikleri zaman, diye verilebilir’’. Önemli olan bir başka konu da, deprem sonrası olacak ve yaşanacak olumsuzluklara hızlı ve yerinde müdahale etmektir. Bunların da mutlaka depremler olmadan önce devlet ve yerel yönetimler tarafından planlanmış ve programlanmış olması gerekmektedir. Deprem sonrası sağlık personelinin ve donanımlarının devreye sokulması ve bölgeye ulaştırılması, insanların bölgeye giriş çıkışları, sorunlara ve ihtiyaç sahiplerine zamanında ulaşılması için, afet bölgelerine geliş gidiş yol ve güzergâhların işler olması son derece önemlidir. 17 Ağustos 1999 depreminde ulaşım sisteminde ve ağında bir takım aksaklıkların oluştuğu bilinmektedir. Bu nedenle, depremin hemen sonrasında ulaşım sisteminin çalışır vaziyette olması için, gerekli çalışmaların önceden yapılması, önlemlerin alınması gerekmektedir. Özellikle büyük kentlerde hazırlanmakta olan deprem senaryoları, deprem sonrasında oluşabilecek yıkım, hasar, can ve mal kaybını önceden tahmin eden çalışmalardır. Bu amaçla senaryonun hazırlanacağı bölge için mevcut aktif fayların durumuna bakarak olası depremin büyüklüğü tahmin edilir. Jeolojik yapı, zemin, yapı stoku, yol, köprü, sağlık kurum ve kuruluşlarının durumu vb dikkate alınarak, deprem sonrası olabilecekler belirlenmeye çalışılmalıdır. Bunlar günümüzde bazı büyük şehirlerde yapılmıştır. Benzeri çalışmaların tüm ülke kapsamında yapılması tamamlanması gerekmektedir. Bu senaryoların gerektirdiği ve yapılmasını istediği iyileştirmeler; köprü, tünel, yol ve bina stokunda gerekli onarım ve güçlendirmeler yapılmalı, deprem sonrasında halkın toplanacağı alanlar belirlenmeli, gerekli ekip ve donanımlar her zaman hazır vaziyette tutulmalıdır. Belirli aralıklarla uygulamalar yapılarak deprem ve sonrasına ne kadar hazırlıklı olunduğu da sınanmalıdır. Deprem bir doğal afettir, ancak bu doğal afetin büyük hasar ve zarar vermesini önlemek de insanların elindedir. Fen ve bilim çerçevesinde akılcı davranarak, yönetmelik ve şartnamelere uygun binalar üretmek, mühendislik hizmetlerini ön plana çıkarmak, iyi ve tarafsız bir denetim yapmak, uygun yerleşim bölgelerini bilimsel gözlemlere dayanarak seçmek, ranta ve çıkarcılığa dayanmayan gerçekçi, ihtiyaca yönelik ve bölge koşullarına uygun imar planları geliştirmek bu doğal afetin verebileceği hasarı, maddi manevi zararları en aza indirmek için yeterli olacaktır. Yeter ki insana değeri ve saygıyı ön plana çıkarmayı bilelim, benimseyelim. ‘’Deprem Öldürmez İnsan Öldürür’’, ne güzel söylenmiş. KENT SEL DÖNÜŞÜM Prof. Dr. MUSTAFA DÜZGÜN Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Yapı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Geçtiğimiz yüzyılın en büyük felaketlerinden birisi olarak kabul edilen; kentsel nüfusun ve sanayi tesislerinin en yoğun bulunduğu Marmara bölgesinde çok geniş bir alanı etkileyen maddi ve manevi çok büyük kayıplara neden olan "1999 Marmara ve Düzce Depremleri", ülkemiz yakın tarihinin en büyük doğal afetidir. Depremlerin yarattığı can ve mal kayıplarının nedeni, maalesef çoğunlukla insanlar tarafından inşa edilen yapıların hasar görmesi ya da göçmesi sonucudur. Ülkemizdeki depremlerde yapılarda ortaya çıkan ağır hasar ve yıkımlar ayrı ayrı incelendiğinde, bunların; zemin özelliklerinin yeterince incelenmemesi ve yapı tasarımında gerektiği gibi dikkate alınmaması, mimari ve taşıyıcı sistem tasarımında yapılan yanlışlar, yetersiz malzeme kullanımı (beton, donatı v.b.), işçilik hataları, yetersiz denetim gibi birbirine benzer ve eskiden beri bilinen aynı hatalar sonucunda meydana gelmiş olduğu görülür. Bu nedenle, yaşadığımız bu depremler neden oldukları yapısal hasar ve ölümcül yıkımlar bakımından, "depreme dayanıklı yapı tasarımı ve üretimi"nin, nedenli önemli olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir. Ülkemizde 1999 yılında yürürlüğe giren "Türkiye Deprem Yönetmeliği", inşaat mühendisliğinde "depreme dayanıklı yapı tasarımı ve üretimi" açısından, daha önce yürürlükte olan tüm deprem yönetmeliklerinden daha üstün, taşıyıcı sistem tasarımı açısından modern yaklaşımları beraberinde getiren dünya standartlarında bir yönetmelik olmuştur. Aynı dönemde, pilot bazı illerde uygulanmak üzere çıkarılan DEPREM YÖNETMELİĞİ "Yapı Denetimi" kanunu ile birlikte, "Türkiye Deprem Yönetmeliği", 1999 sonrası yapılan yeni yapıların deprem güvenliklerinin arttırılmasında önemli başarılar sağladığı söylenebilir. Ancak, ülkemizdeki mevcut yapıların halen büyük çoğunluğunun 1999 öncesi dönemlerde yapılmış olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, mevcut yapı stoğumuzun depreme karşı dayanıklı olup olmadığının belirlenmesi önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada belirtilmesi gereken en önemli hususlardan biriside, mevcut bir binanın depreme karşı dayanıklı (deprem güvenli) olup olmadığı, sadece beton veya donatı özeliklerine bakılarak belirlenecek kadar kolay bir konu olmadığıdır. Bir binanın deprem güvenliğinin belirlenmesinde; binanın üzerinde yapıldığı zeminin özellikleri, bina temelinin özellikleri, binanın ana taşıyıcı sisteminin özellikleri ve kurgusu, bina malzeme özellikleri (beton, donatı v.b.), binanın kullanım amacı gibi birçok unsur etkili olmaktadır. 1999 öncesi yapılmış binaları rahat ve güvenli bir şekilde kullanmaya devam etmek için deprem güvenliklerinin hızla belirlenmesi ge rekmektedir. Deprem güvenliği yetersiz yapıların güvenli hale getirilmesi için mutlaka güçlendirilmesi veya güçlendirmesi ekonomik olmayan yapıların yıkılarak yeniden yapılması gerekmektedir. Ancak, binaların güçlendirilmesi veya yıkılıp yapılması sadece teknik değil, sosyal ve ekonomik boyutları olan karmaşık bir konudur. Ülkemizdeki insanların ekonomik açıdan refah seviyelerinin çok yüksek olmadığı dikkate alındığında bu konuda yapılacak düzenlemelerin ve harcamaların karşılanmasının çok zor olacağı görülmektedir. 2012 yılında, 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur. Sonuç olarak; 1999 Marmara depremi, "deprem güvenli" yapılar konusunda önemli gelişmeler yaşanmasına neden olmuştur. Depremden bu yana geçen 14 yıl içinde her ne kadar olumlu gelişmeler yaşansa da bu gelişmelerin yeteri kadar hızlı olmadığı görülmektedir. İleride meydana gelecek depremlerde benzer tabloların yaşanmaması için gerekli sosyoekonomik önlemlerin daha fazla vakit kaybetmeden hızla alınması gerekmektedir. TABLO Stoğun kısa bir hikayesi... ? Baştarafı 1. Sayfada konusunda projeye imza atıyorlar, ama ücret almadıkları için yapım safhasında inşaata uğramıyorlardı. Mühendis ve mimarlara müteahhitler ve mal sahipleri tarafından ödenmeyen yapım safhasındaki kontrollük veya teknik uygulama sorumluluğu ücretinin bedeli Erzincan, Dinar, Körfez, Düzce depremlerinde çok ağır olarak ödenmiştir. İnşaat üretiminde bina kat adedinin yıllara göre artması, sektörün gelişmesi ve yapı üreticinin niteliğini realist bakış açısıyla irdelenmelidir. 19501960 yılları arasında üretilen yapıların en fazla 13 katlı ve yığma veya yarı kargir, 19601968 yılları arasında en fazla 35 katlı yarı kargir veya betonarme, 19681998 yılları arasında en fazla 69 katlı betonarme binalar olduğu görülmektedir. 19501968 yılları arasında üretilen yığma veya yarı yığma yarı betonarme (narin kolon, narin kiriş, dolu tuğla ile) yapılan binalar işinin ehli olan ustalar tarafından inşa edilmiştir. O tarihlerde konut müteahhitliği kavramı henüz başlamamış olduğundan mal sahipleri konutlarını işini iyi bilen ve yapan kalfa veya ustalara yaptırmaktaydı. Keşke bu az katlı binalar daha sonraki yıllarda yıkılıp yerlerine daha fazla katlı binalar yapılmasaydı. Az katlı binaların yıkılıp yerlerine 69 katlı binaların yapılması 19681998 yıllarına rastlar. Türkiye’deki konut stoğunun çok büyük miktarını bu yıllarda üretilmiş binalar oluşturmaktadır. İl ve ilçe merkezlerinde üretilen bu yeni binaların müteahhitliğini başlangıçta mimarlar ve mühendisler yapmaktaydı. Kısa zamanda müteahhitlik işinden para kazanıldığını gören esnaf niteliğindeki kişiler semt müteahhitliğine başladılar. Bu süre içinde esnaf müteahhidin inşaattan anlamadığını gören inşaatın kalfaları veya ustaları nasıl olsa yaparken satılıyor, sermayeye de gerek yok diyerek sokak müteahhitliğine soyundular. Esnaf müteahhit veya usta müteahhit binanın satış bedelini düşürmek için yapım maliyetini, yani yapım kalitesini düşürdüler. Esnaf ve usta müteahhit kolay satabilmek için binayı süslediler, yerleri parke, banyoları tavana kadar desenli fayans, vb. yaptılar. Ama betonarme imalata özen göstermediler. Müşteri ise betonarme imalatı sormayı aklına bile getirmedi, o binanın süsü ile ve alış fiyatının düşük olması ile ilgilendi. Esnaf ve usta müteahhite göre daha yüksek maliyetle bina inşa eden mimar ve mühendis müteahhit onlara göre daha yüksek bir bedelle daire satmak zorundaydı. Bu nedenle mimar ve mühendis müteahhit esnaf veya usta müteahhitlerin haksız rekabetine dayanamayarak bu sektörden silindiler. Esnaf ve usta müteahhidin dikkat etmediği ve önem vermediği ama olası bir depremde binanın hasar görmesine veya göçmesine neden olacak birkaç hususu belirtelim. Sokak ortasında elle veya betoniyerlerle çimento, su ve çakılı ölçülmeden üretilen betonlar, Kalıp içine kolay yerleşmesi için sulu üretilen betonlar (kıvamlı betonu kalıp içine yerleştirmek kolay değildir ve vibratör kullanımı gerektirir, kıvamlı betonun mukavemeti yüksek, sulu betonun mukavemeti düşük olur) Beton dökümünden kısa bir süre sonra 20 gün kadar betonun sulanarak nemli tutulması, Kolon kiriş birleşim bölgelerinde etriye sıklaştırılması yapılmaması, Etriye uçlarının 135o yerine 90o kıvrılması ve uç boylarının 510 cm gibi bir ölçüde eksik olması, Projedeki demir detayı ve boylarına uyulmaması. Betonarme bina yapımında çok sık rastlanan hatalardır. Bu hatalar basit gibi görünmektedir ancak binaların ağır hasar görmesinin veya göçmesinin başlıca nedenleridir. İşte 19681998 yıllarında üretilen birçok betonarme binada bu hatalar yapılmıştır. Bu binalarda gereken kontroller yapılarak ya bina güçlendirilmelidir ya da yıkılarak yeniden yapılmalıdır. Bu kararı verebilmek için binanın güçlendirme projesi yapılmalı, güçlendirme maliyeti hesaplanmalı ve binanın yeniden yapım maliyeti ile karşılaştırılarak güçlendirme veya yeniden yapıma karar verilmelidir. 1998 yılı Türkiye’nin depremin gücünü kavramış olması açısından milat sayılabilir. Körfez depreminin hemen önce çağdaş yeni bir deprem yönetmeliği yürürlüğe girdi. Yapı denetimi ile ilgili yasal çalışmalara kısa zamanda başlandı, ama yapı denetim yasası 2001 yılında yayınlanabildi. Yasa Türkiye’nin 19 ilini pilot bölge seçmişti. Sanki diğer iller deprem bölgesi değildi. Ancak 10 yıl sonra Türkiye’nin tamamında yapı denetim yasası uygulamaya girdi. Yapı denetim yasasında ve yönetmeliklerinde zaman içinde aksayan veya eksikliği görülen birçok madde değiştirilmesine rağmen yapı denetim işinin başarı ile yürüdüğünü söylemek mümkün değildir. Eğer yapı denetim işi başarı ile yürüseydi görevini yapmayan, kötüye kullanan, yasal olmayan imalatlara göz yuman yüzlerce yapı denetim firması Bakanlıkça kapatılmaz ve yüzlerce mühendis, mimar meslek odalarınca onur kurullarına sevk edilmezdi. MİLAT... ESNAF ZİHNİYETİ... BASKI: DPC İzmir Tesisleri Ege Caddesi No: 36 Sarnıç Gaziemir DAĞITIM: YAYSAT Ege Caddesi No: 36 Sarnıç Gaziemir C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle