Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ SAYFA 2 Devlet ne istiyor? H. ŞAHİN TÜZEN TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi 17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de, Gölcük merkezli, 7,5 büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştur. Resmi raporlara göre, 17.480 can kaybı, 23.781 yaralı tespit edildi. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 can kaybı, ağırhafif 100.000'e yakın yaralı olduğu sanılmaktadır. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Depremin bu kadar çok can kaybına yol açmasının sebebi, kaçak yapılar, standartlara uygun olmayan binalar ve daha ucuza mal etmek için malzemeden çalan müteahhitler olarak gösterildi. 99 depremi sonrasında yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2100 dava açıldı. Bu davalardan 1800'ü hukuki boşluklardan dolayı cezasız sonuçlanmıştır. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ceza verilse de çoğu ertelenmiştir. Bunun dışında kalan davalar ise 16 Şubat 2007 tarihinde 7.5 yıllık zaman aşımı süreleri dolduğu için zaman aşımına uğramış ve düşmüştür. Bu konuda birkaç örnek verirsek; Düzce Ersoy Apartmanı: 36 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı. Düzce Ömür Hastanesi: 11 kişi öldü, dava zaman aşımına uğradı. Yalova Ceylankent Sitesi: 98 kişi öldü, 2 sanığa verilen hapis cezaları ertelendi. Kocaeli Ubay Apartmanı: 58 kişi öldü, müteahhit hakkında verilen ceza ertelendi. Yüksel Sitesi: 316 kişi öldü, 5 sanığa verilen çeşitli cezalar ertelendi. Can Göçer ve Zafer Çoşkun: Veli Göçer'in oğluyla ortağı yakalanamadığı için haklarındaki dava zaman aşımına girdi. Sakarya: 695 davadan sadece 5 kişiye ceza çıktı. Kocaeli: 600 dava açıldı, 12 kişi 10'ar ay hapis cezası aldı. 6'sının cezası infaz edildi, 6'sı için süre istendi. Yalova: 173 dava açıldı, hemen hemen tamamı sonuçlandı. Ceza aldığı bilinen tek isim Veli Göçer 18 yıl 9 ay hapse mahkum edildi. Düzce: Yaklaşık 220 dava açıldığı sanılıyor. Yargılamaların sonucunda hiç kimse cezaevine girmedi. Bu kadar ölüm, bu kadar yaralı, bu kadar yıkım ve hasarın sorumlusu bulunmuştu, soyadından da olsa gerek, Veli Göçer. 27 Ağustos 1999 tarihinde TBMM tarafından 4452 sayılı kanun ile hükümete KHK’ler çıkartma yetkisi tanınmıştı. Bu yetki süresi daha sonra 4484 sayılı kanunla uzatıldı. Hükümetin, yapı kalitesinin iyileştirilmesine yönelik olarak, (o tarihlerde gerçekten böyle olduğunu düşünüyorduk.) çıkarılan 595 sayılı KHK mükemmel değildi, ancak sonrasında çıkanları düşününce keşke kalsaydı dememek herhalde haksızlık olmaz. Bu kararname dönemin ana muhalefet partisinin, Mimarlar Odasının desteği ile Anayasanın 91, 127 ve 128. maddelerine aykırılık oluşturduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesine 01 Haziran 2000 tarihli başvurusu ile iptal edilmiştir. 595’in iptal gerekçesinin açıklanmasının ardından hükümet paralel hükümler içeren 601 sayılı KHK’yi de yürürlükten kaldırarak 26.06.2001’de 19 pilot ilde uygulanacak olan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunu TBMM’ye sunarak yasalaşmasını sağlamıştır. 4708’e 12 yıllık süreçte, 8 Ağustos 2011 tarih ve 648 sayılı KHK ve çıkarılan 5728 sayılı torba yasayla iki kez ciddi müdahale olmuş, genelgelerle birçok düzenleme getirilmiştir. Aslında 595 sayılı KHK’nın iptal gerekçesi düşünüldüğünde, 648 sayılı KHK ile düzenleme getirilmesi de Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olmaktadır. 2001’den beri 19 pilot ilde uygulanan 4708 sayılı Yapı Denetim Hakkında Kanun Bakanlar Kurulu kararıyla da 2011 yılının başından itibaren tüm yurtta uygulanmaya başlamıştır. Tüm bu gelişmeler sonrasında gelinen süreçte, 19992013 arasında ülkemizde denetim için çıkarılan onca yasa, yönetmelik, KHK ve genelgelere baktığımızda, 2000 yılında uygulanmaya başlanan 595 sayılı KHK’nin yapı kalitesinin iyileştirilmesine yönelik olarak çıkarıldığını düşünmemizin Pollyanna’cılık olduğunu geç de olsa anladık. 595 sayılı KHK’de yapı denetim ücretleri maliyetin % 48’i oranındaydı, 4708 sayılı kanun çıktığında bu oran % 3’e düşürüldü, Yapı Denetim firmalarının sayılarının, o ildeki ruhsat m2’si üzerinden, nüfusa oranlama yöntemine geçilmesi ile artması sonucunda firmaların birbiri ile rekabet edebilmek için yaptığı illegal indirim oranları bahane edilerek, yeni bir düzenleme ile tüm yurda yayılırken bu oran % 1,5’a düşürüldü. Siyasilerin kaynaklarını oluşturan müteahhit kadrolar için, Yapı Denetim gereksiz bir prosedür ve maliyeti arttırıcı bir unsur, ancak afetler sonrasında iktidara da bir sorumlu gerekiyor, o zaman ne yapılmalı, yapı denetim ücretleri düşük tutulup kimsenin ses çıkarmaması sağlanmalıydı, öyle de yapıldı, Yapı Denetim tüm yurda yayılırken 2011’de ücretler yarıya düşürüldü. Hükümet için, müteahhitler dışında önemli olan bir sektör daha vardı, oda sanayiciler, TBMM'de görüşülerek kabul edilen 2 Ağustos 2013’te yürürlüğe giren 478 sıra sayılı Torba Yasa kapsamında 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun'un ilgili maddesinde değişiklik yapılarak, “Yeni düzenlemede Yapı denetim kuruluşlarına ödenecek hizmet bedeli, Endüstri Bölgeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Organize Sanayi Bölgeleri onaylı sınırı içerisinde yer alan tüm yapılar için yüzde 75 indirimli uygulanır” hükmü yer almıştır. Soruyorum size, ülkemizde hiçbir sorumluluğu olmayan, tek kişi ile bile yapılabilen emlak komisyonculuğu için alandan satandan % 3+3 gibi bir ücret alınırken, sürekli sorumluluk yüklenen, cezalarla korkutulmuş, yerinde denetleme yerine idarelerde evrak tamamlamaya çalışan, ucuz işgücü olarak yeni mezun, tecrübesiz mühendisler ile işten elini eteğini çekmiş emekli mühendis ve mimar çalıştıran, Yapı Denetim firmalarının bu oranlarla gerçek anlamda denetim yapmaları mümkün müdür? Son yasa ile Organize Sanayi Bölgelerinde yapılacak yapılardan ¼ oranında bir ücret alınabilecektir. Bu tam anlamıyla “biz sizin denetlemenizi değil, herhangi bir afet sonrasında karşımızda Veli Göçer dışında bir sorumlu arıyoruz” demekten başka bir şey değildir. TBMM`de 10 Temmuz 2013 günü gece yarısı operasyonu ile 478 sayılı Torba Yasa içerisinde sadece Yapı Denetim kanununda değişiklik yapılmamış aynı zamanda 3194 sayılı İmar Kanunu`nun 8 inci maddesine ilişkin düzenleme ile Meslek Odalarının mesleki denetim yetkisi ortadan kaldırılmıştır. Kabul etmek gerekir ki; Yapı Denetim firmalarının yukarda anlattığımız nedenlerle tam anlamıyla gerçekleştiremediği denetimin, uygulama kısmında olamasa da, en azından etüt ve projelerin standartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığı meslek odaları tarafından kontrol edilebilmekteydi. Ancak bu torba yasadan sonra hazırlanacak niteliksiz projeler mesleki denetlemeden geçemediği için yapı güvenliğinden yoksun bir bina stokunun oluşmasına neden olacak, her depremde olduğu gibi büyük can ve mal kayıpları meydana gelebilecektir. Bunlardan anlaşılacağı gibi, iktidarın amacı da açıkça ortaya çıkmıştır, “Biz sorumlumuzu bulduk, bizim amacımız yapı kalitesinin iyileştirilmesi değildi zaten, ne kamusal mesleki denetim, ne de özel yapı denetim istiyoruz, bizim rantımıza kimsenin engel olmasını istemiyoruz” denilmektedir. Güvenli yapılar!.. ERKİN ÖZER TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Sağlam bina, güvenilir bina denince aklımıza hemen içinde kullanılan malzeme gelmekte. Yani önce demiri sonra çimentoyu bol kullanmak. Binamızda demir ve çimento çok kullanıldığı zaman içimiz rahat binamız neredeyse her şiddetteki depreme dayanıklı, top atsan yıkılmaz falan zannederiz. Bir başka sorguladığımız konu ise “bu binanın temelinde kazık var mı?”dır. Hâlbuki binalarımızın mimar tarafından tasarlanıp inşaat mühendisi tarafından projelendirilip ve inşaat mühendisi tarafından denetlenip denetlenmediğini önemsemeyiz. Binamızın güvenilir olması, tasarlanmış olan ve denetlenmiş olan projelerinin doğru uygulanmasıyla gerçekleşir. Projede hesaplanan demir kesitleri, tespit edilen beton sınıfının doğru uygulanması ve uygulamanın inşaat mühendisi tarafından denetlenmesi binalarımızın güvenilirliğini sağlamaktadır. Yine tasarlanan projede temelinde kazık ya da bir başka imalat ile zemin iyileştirmesi tasarlanmışsa doğru uygulanmalıdır. Eğer proje tasarımında zemin etütlerinde temel için herhangi bir iyileştirme uygulaması görünmüyorsa o binanın temelinde kazık yok diye güvenilirliğinden kuşku duymamalıyız. Bugünkü uygulamalarda siyasi iktidarın politik davranışlarına baktığımızda tekniker ve teknik öğretmen eğitimi almış meslekleri, basit bir destek eğitimi ile mühendis statüsüne taşımayı düşünmesi ise inşaat mühendisliğini ve insanların güvenilir ve sağlıklı yapılarda yaşamasını adeta yok sayan bir düşünce olduğunu görmekteyiz. Güvenli yapılar; inşaat mühendisleri tarafından projelendirilmiş, hazırlanan projelerin inşaat mühendislerince denetlenmiş ve yine inşaat mühendislerince uygulaması denetlenmiş yapılardır. Binalar, mesleğimiz ve odamız ? Baştarafı 1. Sayfada Basit kurallar ve detaylara rağmen, etüd, projelendirme/tasarım, ruhsatlandırma, yapım ve denetim süreçlerinin ayrı ayrı ele alınması, yasalardan kaynaklanan sorunlar ile uygulamadan kaynaklanan sorunların iyi analiz edilmesi gerekir. Özellikle ülkemizde yapılaşma süreçlerini düzenleyen yasal mevzuatın son yıllarda karmaşık bir hal alması, imar hizmetlerinde birçok kurumun yetkilendirilmesi, yetki ve kavram karmaşasına neden olmaktadır. İnşaat sektöründe rant ve piyasa ilişkilerinin bilim ve tekniğin önüne geçtiği, bağımsız, tarafsız, kamusal denetim sisteminden vazgeçildiği, kamu hizmetlerinin en önemli ayağı olan yapı denetim hizmetinin özel denetim kuruluşlarına devredildiği bir dönemdeyiz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, belli bilimselteknik ve etik kurallara uyulması koşuluyla depreme dayanıklı yapılar üretilmesi mümkündür. Bunun da olmazsa olmazı bağımsız, tarafsız kamusal hizmet bilinci ve kamusal hizmet uygulamalarıdır. Bu nedenledir ki; Meslek, meslektaş ve halk adına kamusal hizmet veren Meslek Odalarının bilgi, birikim ve faaliyetlerinin uygulamalara yansıtılması son derece önem taşır. Özellikle yapılaşma süreçlerinin Anayasası olan İmar Yönetmelikleri bütünlüklü olarak ele alınmalı, deprem, sel, yangın gibi afetlere karşı yapıları riske sokan yönetmelik maddeleri mutlaka gözden geçirilmelidir. Bu konuda basit fakat hayati öneme sahip birkaç öneri verilebilir: Örneğin 1 Haziran 2013 tarihinde tüm illerde uygulanmak üzere yürürlüğe giren Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinin ilgili maddeleri yeniden düzenlenmelidir. Sel Önlemi: Tip İmar Yönetmeliğinde, binaların bodrum katında daire yapılması ve iskan edilmesi engellenmeli (tabi zeminin altında kalan katlarda hiçbir şekilde depo, müştemilat dışında bağımsız bölüm yapılmamalı), böylece oluşabilecek bir sel felaketinde, binaların bodrum katlarında iskan eden dar gelirli ailelerin, kapıcı ailelerin can güvenliği korunmalı. Yangın Önlemi: Tip İmar Yönetme liğinde, ekmek fırınlarının, Gıda Üretim ve Satış Yönetmeliği ile, İşyeri Açma ve Çalıştırma Yönetmeliğine uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekir. Böylece hem konut bölgelerinde, apartmanların bodrum ve zemin katlarında yapılacak ekmek fırınlarının oluşturabileceği ısı ve yangın etkisi önlenmiş olur, hem de yönetmelikler arası çelişkiler giderilmiş olur. Yapı güvenliğinin sağlanmasında, inşaat işlerinde görev yapan ustaların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi ayrı bir öneme sahiptir. Depreme dayanıklı, güvenli ve nitelikli yapı üretebilmek, yapım sürecinde görev alan her bireyin konusunda bilgili ve bilinçli olmasına bağlıdır. İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak, çok çeşitli mesleki teknik eğitim etkinliği yürütülmektedir. Gerek mevzuata ilişkin teknikhukuki çalışmalar, gerekse akademik veya uygulamaya esas kurs, seminer vb. etkinliklerle meslektaşlarımıza ve halkımıza karşı görevlerimizi sürdürmekteyiz. Yapılaşma süreçlerinde etkin rol üstlenen inşaat ustalarının eğitimi ve sertifikalandırılması ayrı bir öneme sahiptir. Bu konuda yapılan ilk düzenleme, 3 Mayıs 2000 tarih ve 24037 sayılı Resmi Gazete'de İzmir Valiliğince yayımlanan Tebliğ'dir. Bu Tebliğe göre Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü ile İMO İzmir Şubesi ustalık kursları ve sertifikalandırmada yetkilendirilmiştir. Bunun yanında 2009 yılında, İmar Kanunu'nun ilgili maddelerinde değişiklik yapılarak, “inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta çalıştıramaz” hükmü, yine 2010 yılında yürürlüğe giren “Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları İle Şantiye Şefleri Ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelik” ile inşaat ve tesisat işlerinde “yetki belgeli usta çalıştırılması” koşulu getirilmiştir. Ayrıca Başbakanlık Afet ve Acil Durum Başkanlığınca hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı (USDEP) Eylem 1.7.4'de “ustaların eğitimi ve belgelendirilmesi çalışmalarının geliştirilmesi, sektörde belgesiz insanların çalıştırılmasının önlenmesi” hususunun, güvenli yapı inşaa edilmesinin temel koşullarının başında geldiği belirtilmiş ve 20122013 yılları gerçekleşme dönemi olarak hedeflenmiştir. Belirtilen yasal çerçevede, Şubemiz ile Bayraklı Halk Eğitim Merkezi ve Bayraklı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü arasında 27 Haziran 2013 tarihinde “Sosyal Kültürel Mesleki Teknik Kurslar İşbirliği Protokolü” imzalanmıştır. Bu protokol ile, 2013 Eylül ayı itibarı ile inşaat işlerinde görev alacak ustalara teknik eğitim verileceği gibi, işçi sağlığı ve iş güvenliği hakkında eğitimler de verilerek depreme karşı güvenli yapı üretimi sağlanmasının yanında iş kazalarının en aza indirilmesi ve can güvenliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. C MY B