18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 üç kavgaları ve birbirine rakip kalkınma çıkarları gibi, suyla ilgili anlaşmazlıkların altındaki temel nedenlerin sayıca çok olabilmesine karşın, tüm su ihtilafları üç sorunun en az birinden kaynaklanır: nicelik, nitelik ve zamanlama. Sınırlı miktarda su için rekabet, suyla ilgili ihtilafların en belirgin nedenidir. Kaynaklar kısıtlı olduğunda, suyun paylaşılmasına ilişkin gerilim olasılığı artar. Fakat kaynak üzerindeki baskının az olması durumunda bile, suyun farklı kullanım alanlarına ve kullanıcılara paylaştırılması noktasında rekabet yaşanabilir. İnsanlar çevre sorunları ve ekosistemlerin ekonomik değeri konusunda bilinçlendikçe, çevreyi ve çevredeki geçim kaynaklarını desteklemek için su talep ederler. Diğer bir tartışmalı konu da suyun niteliği. İster atık sulardan ve böcek zehirlerinden, isterse aşırı miktarda tuz, besin ya da beklemiş katı maddelerden dolayı kirlenmiş olsun, düşük kaliteli su içmek, sanayi kullanımı ve hatta bazen tarımsal kullanım için uygun değildir. Temiz olmayan su, insan ve ekosistem sağlığına karşı ciddi tehditler yaratabilir. Dolayısıyla, suyun niteliğinin bozulması, buna neden G yönden önemlidir. Bu nedenle, barajların işleyiş modelleri konusunda sık sık tartışmalar yaşanır. Örneğin bir nehrin üst kısmındaki kullanıcılar kışın hidroelektrik üretimi için rezervuarlardaki suyu salarken, aşağı kısımdaki kullanıcılar bu suyu yazın sulama yapmakta kullanma ihtiyacı duyabilir. Ayrıca su akış modelleri, mevsimlik sellere bağımlı olan tatlı su ekosistemlerini korumak açısından da hayati önem taşır. Suyun niteliği, niceliği ve zamanlaması konusunda çıkar çatışmaları birçok farklı coğrafi ölçekte yaşanabilir ama ihtilafların dinamikleri uluslararası, ulusal ve yerel düzeylerde farklı işler. İhtilaf ister nitelik, nicelik ya da zamanlama üzerinde, isterse uluslararası, ulusal ya da yerel düzeyde olsun, suyla ilgili anlaşmazlıkları anlamanın ve önlemenin anahtarı, su kaynaklarını yönetmek üzere yaratılan kuruluşlarda bulunabilir. Oregon State Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, iki ya da daha fazla ülke arasında su nedeniyle ortaya çıkan her türlü etkileşimle (ihtilaflı ya da işbirlikçi) ilgili verileri derlediler. Bu inceleme sonucunda dört temel bulgu saptandı. Öncelikle, uluslararası havzalardaki ihtilaf potansiyeline karşın, uluslararası su kaynakları üzerinde şiddetli çatışma SUDAN SORUNLAR bulunması, su nedeniyle şiddet yaşanmasının stratejik açıdan mantıklı, hidrografik açıdan etkili ve ekonomik açıdan geçerli olmadığını gösteriyor. İkinci olarak, siyasetçilerin, düşmanlardan çok kendi seçmenlerine yönelik ateşli söylemlerine karşın, suyla ilgili eylemlerin çoğunun ılımlı olduğu ortaya çıktı. Tüm olayların yaklaşık yüzde 43’ü ılımlı sözlü destek ile ılımlı sözlü düşmanlık arasındaki düzeylerde gerçekleşti. Buna, bir sonraki aşama olan resmi sözlü destek ve resmi sözlü düşmanlık da eklendiğinde, oran yüzde 62’ye çıkıyor. Böylece, tüm olayların hemen hemen üçte ikisi yalnızca sözlü düzeyde kalmış ve bunların da üçte ikisinden fazlası resmi yaptırımlar getirmemiş oluyor. Üçüncü olarak, işbirliği örneklerinin sayısının ihtilaf örneklerinden daha fazla olduğu anlaşıldı. İşbirliği çalışmalarının dağılımı, su miktarından niteliğine, ekonomik kalkınmaya, hidroelektrik üretimine ve ortak yönetime kadar çok geniş bir alanı kapsıyor. Tam aksine, ihtilafların yaklaşık yüzde 90’ı ise miktar ve altyapı ile ilgili. Ayrıca, hemen hemen bütün geniş kapsamlı askeri faaliyetler (ihtilafların en uç noktaları) bu iki kategoriye giriyor. Dördüncü bulgu, şiddet unsurunun olmamasına karşın, suyun hem tahrik edici hem de birleştirici bir etkiye sahip olması. Tahrik edici bir unsur olarak su iyi ilişkileri kötü, kötü ilişkileri bu ülkelerden biri (çoğunlukla en güçlü olanı), komşularından en az birini etkileyen bir projeyi uygulamaya başlar. Anlaşmazlıkların çözülmesini sağlayacak ilişkiler ya da kuruluşlar olmadığında, tek taraflı eylemler gerilimi ve bölgesel istikrarsızlığı artırabilir ve bunu çözmek yıllar, hatta onlarca yıl sürebilir: İndus anlaşması 10, Ganj anlaşması 30, Ürdün anlaşması 40 yıllık görüşmeler sonucunda sağlanmıştır. İsrail ve Ürdün arasında 1994 yılında imzalanan barış anlaşmasında su, görüşülen en son ve en çekişmeli konuydu; bu konu, mülteciler ve Kudüs’ün durumu gibi zorlu konularla birlikte, İsrail ve Filistin arasındaki “nihai durum” görüşmelerine havale edildi. Bu tip uzun süreçlerde, suyun niteliği ve niceliği bozularak, bu suya bağımlı insanların ve ekosistemlerin zarar görmesine ve hatta yok olmasına neden olabilir. Anlaşmazlık arttıkça sorun daha da büyür; aşağı Nil, aşağı Ürdün ve Aral Denizi’ne dökülen kollardaki ekosistemler, insanların inatçılığının talihsiz sonuçları olarak zarar görmüştür. Kaynak: Dünyanın Durumu 2005 TÜBİTAK – TEMA Yayını, Beşinci Bölüm Su İhtilaflarını Çözmek ve İşbirliği olanlar ile bundan etkilenenler arasında tartışma konusu haline gelebilir. Dahası, suyun niteliğine ilişkin sorunlar, insanların geçimini ve çevreyi etkiledikleri zaman toplu protestolara da yol açabilir. Su kalitesi, su miktarıyla da yakından bağlantılıdır: suyun miktarının azalması kirliliği artırırken, sel gibi durumlarda aşırı çoğalması da kanalizasyonların taşması nedeniyle kirlenmeye neden olabilir. Üçüncü olarak, suyun akış zamanlaması birçok lardan ziyade, işbirlikleri görülüyor. Son 50 yıl içinde yalnızca 37 şiddetli çatışma (şiddet içeren çatışma) yaşandı ve bunların 30’u İsrail ve komşularından biri arasında gerçekleşti. Ortadoğu dışındaki şiddetli çatışma vakalarının sayısı ise yalnızca 5; ama aynı dönemde tam 157 anlaşma imzalandı. Ülkeler arasında suyla ilgili olayların toplamında da işbirlikleri ağır basıyor: 507 çatışmaya karşın 1.228 işbirliğinin ise daha da kötü bir duruma getirebiliyor. Aynı nehri paylaşan ülkeler genellikle, kaynak paylaşımının neden olduğu siyasi karışıklıklardan kaçınma çabasıyla, kendi bölgeleri dahilinde tek taraflı projeler geliştirirler. Bir noktada, Sadece yüzde 3.5’i insanlar için Dünya yüzeyindeki suların % 96,5’i denizlerde yalnızca % 3,5’i ise karalardadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere dünya yüzeyindeki suların ancak % 3,5’i insan kullanımına uygun tatlı sulardır. Ancak; biz karalardaki bu miktarın bile hepsinden yararlanma imkânına sahip değiliz. Çünkü bu miktarın da % 1.74’ü karasal buzullarda katı halde bağlanmış durumdadır. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere bütün dünya yüzeyindeki suların ancak % 1.76’sı insan kullanımı elverişlidir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle