15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Küresel “iklim değişimi” ile küresel “ısınma” aynı şey değil Son 10 – 15 yıl içinde insanlığın temel ekolojik sorunlarına bir yenisi eklenmiştir. Bunun adı, “Küresel Isınma ve Küresel İklim Değişimi”dir. Bu olayın önemi; “yeni bir atmosferik tehlike”, “artık dünyanın ateşi yükseliyor” gibi ifadelerle vurgulanmaktadır. İnsan etkisinden kaynaklanan ve “yapay iklim değişimi” olarak da nitelenen bu sürecin, tüm canlılar ve cansız çevre için potansiyel tehlikelerle dolu olduğuna ve bu değişimin artık geriye çevrilemeyeceğine inanılmaktadır. Küresel ısınmayı, jeolojik devirlerdeki ısınma veya soğuma gibi iklim değişiminden ayıran en önemli özelliklerden başka birisi de, bu değişimin bölgesel olmayıp, küresel olmasıdır. Gerçekten, hem kuzey, hem de güney kutbunda buzulların eşzamanlı olarak erimesi, ayni sürecin birçok ana karalardaki yüksek dağlarda cereyan etmesi, ülkemizde Nemrut, Süphan, Kaçkarlar’da buzulların erimeye başlaması küresel ısınmanın en belirgin kanıtıdır. İklim değişimi milyonlarca yıldan beri devam eden bir süreçtir. Ancak son zamanlarda yaşanan küresel ısınma ve iklim değişimi, çok eskiden meydana gelen jeolojik devirlerdeki iklim değişimlerinden çok farklıdır. O nedenle zamanımızdaki iklim ve sıcaklık değişimi şu şekilde tanımlanmaktadır: “Küresel ısınma, insanların çeşitli aktiviteleri sonucunda meydana gelen ve sera gazları olarak nitelenen bazı gazların atmosferde yoğun bir şekilde artması sonucunda, yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ile yeryüzü sıcaklığının yapay olarak artması sürecidir.” Küresel iklim değişimi ise, küresel ısınmaya bağlı olarak, diğer iklim öğelerinin de (yağış, nem, hava hareketleri, kuraklık, vb.) değişmesi olayıdır. “Küresel iklim değişimi” ile küresel “ısınma” aynı şey değildir. Kamuoyundaki tartışmanın büyük bölümü, kompleks iklim sistemimizin bir tepkisi olan ısınma üzerine olmaktadır. Halbuki Dünya’nın enerji dengesinin bozulması havanın ısınmasının yanısıra bizim için daha ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle atmosfer bilimcileri olarak bizler, “küresel ısınma” yerine “iklim değişimi” demeyi tercih ederiz. Benzer şekilde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde “iklim değişimi” sadece atmosferin kimyasal bileşenini değiştiren insani nedenlerden dolayı iklimde görülen değişimlere atıfta bulunur. Bizim de artık bu ve bundan sonraki bölümlerde iklim değişimi ile kastedeceğimiz sadece “yapay iklim değişimi” olacaktır. “Küresel ısınma” atmosferde artan sera gazlarının potansiyel etkilerinden sadece birini ifade eden bir terimdir. Diğer bir deyişle, şu anki yapay iklim değişiminin en belirgin semptomlarından biri “ısınmadır”. Semptom ile gerçek hastalığı bir birine karıştırmamak çok önemlidir. Temel sorunumuz, insan etkinlikleri nedeniyle atmosferin, güneş enerjisini yutması ve yayması şeklini değiştirmiş olmasıdır. Bunun potansiyel tehlikeleri sadece havayı ısıtarak bizi terletmesi vb. problemler değildir. Örneğin; yükselen deniz suyu seviyesi, azalan toprak neminin çok daha sosyoekonomik etkileri olabilecektir. Aslında insanlar hızlı bir iklim değişimine kendini uydurabilir ve ondan korunabilir, fakat bitkiler ve hayvanlar bu değişimlere ayak uyduramadığı için insanların besin zincirini de oluşturan tüm ekolojik sistem tehlikededir. Kaynak: Bildiğiniz Havaların Sonu, Mikdat Kadıoğlu Stratejik doğal kaynak İnsanoğlu için taşıdığı yaşamsal önemin ötesinde ülkelerin varlığı, güvenlik çıkarları ve ekonomik gelişimleri açısından büyük önem taşıyan suyun, başta küresel ısınma, hızlı nüfus artışı, kirlenme ve yanlış kullanım sonucu stratejik bir doğal kaynak halini aldığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle dünyada petrol ve doğal enerji kaynakları üzerinde asırlardır süren egemenlik savaşı artık su kaynakları üzerinde de başlamış bulunuyor. Mevcut durum ve artan su sıkıntısı ülkelerin daha etkili ve sürdürülebilir su politikaları uygulaması gereğini ortaya çıkarmıştır. Bu da ulusal ve bölgesel ölçekte dış müdahalelerden uzak olarak belirlenmiş etkin su politikaları ve işbirliğinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Dünyada özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanan su sıkıntısında hızlı nüfus artışı ve kirlenme etkisinin yanı sıra, su yönetiminde yapılan hatalarının payı da büyüktür. Ancak yeni su kaynakları yönetim politikaları küresel reçetelerin dışında ulusal çıkarlar gözetilerek belirlenen ve aynı zamanda sosyal taleplere de duyarlı politikalar olmalıdır. Dünyada güç paylaşımında geçmiştekinden farklı yöntemlerin etkili olduğu bir küresel süreç yaşanmaktadır. Son çeyrek yüzyılda su sorunları ve su stratejileri ile ilgili olarak küresel anlamda aktörleri, değişenleri ve değişkenleri farklı olan yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde doğal kaynaklardan oluşan güçlerini stratejik ağırlık merkezleri olarak koruyarak geliştirebilen ve kullanabilen ülkeler, başarı sağlayabileceklerdir. Bu nedenle günümüzde doğal kaynakların korunması aynı zamanda, ulusal güvenlik stratejisinin de ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu süreç yaşanırken azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, uluslararası finans kuruluşları destekli küresel politikalara ve su üzerinde oynanan küresel oyunlara karşı hazırlıklı olması gerekmektedir. Ülkemizde de özellikle son 15 yıldır su kaynaklarının yönetimi ve su potansiyeli, ulus ötesi küresel şirketlerin ilgi alanında yer almakta olup bu konuda bazı girişimler de yapılmaktadır. Ülkemizin doğal kaynaklarını korumayı ve ondan en verimli ve sürdürülebilir şekilde ulusal çıkarları doğrultusunda yararlanmayı öncelikleri arasında bulunduran bir kalkınmagelişme anlayışına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu çerçevede su potansiyelimizin en verimli bir şekilde geliştirilmesi konusunda ulusal politikalara duyulan ihtiyaç da gün geçtikçe artmaktadır. KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN EKOLOJİK SONUÇLARI 1.Daha Fazla Kuraklık 2.Daha Sık ve Şiddetli Kasırgalar ve Fırtınalar 3.Seller 4.Aşırı Sıcaklıklar ve Yangınlar 5.Ekosistemlerin Değişmesi 6.Biyolojik Çeşitliliğin Yok Olması 7.Küresel Gıda Üretim Düzeninin Bozulması 8.Daha Fazla Yoksulluk 9.Daha Fazla Hastalık 10. Deniz Seviyelerinin Yükselmesi (Dünya nüfusunun 1/3’ü kıyılara 55 km. mesafedeki kuşakta yaşamaktadır.) 1 C MY B C MY B 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Buğday Derneği, ÇEKÜL Vakfı, Doğa Derneği ve TEMA Vakfı; Türkiye’nin suyla ilgili sorunlarını çözmek üzere 22 maddelik bir öneri paketi hazırladı. 2030 su kullanım planları, uluslararası sular, tarım, enerji ve çevre olmak üzere altı ana başlıkta toplanan maddeler şöyle: Bütüncül bir su politikasının ve suyun yönetimiyle ilgili temel ilke ve yöntemlerin çerçevesini belirleyen bir “su çerçeve yasası” ilgili sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin katılımı ile hazırlanmalı. AB Su Çerçeve Yönetmeliği’nin ulusal mevzuatla uyumlaştırılması sürecinde ilgili sivil toplum kuruluşlarının etkin katılımı sağlanmalı. DSİ’nin bugüne kadar tamamladığı projeler çevresel ve ekonomik açıdan değerlendirilerek yapılan hataların yinelenmesi engellenmeli. Çevresel fizibilite, DSİ’nin yeni projeleri uygulanmadan önce temel kriterlerden biri olarak değerlendirilmeli. DSİ’nin tüm projeleri çevresel açıdan bir bütün olarak değerlendirilmeli ve farklı havzaların su kaynakları üzerindeki etkileri kümülatif olarak ölçülmelidir. Su kullanımına dayalı farklı ölçekteki projelerin her biri çevresel, toplumsal, ekonomik etkileri bakımından yeniden değerlendirilmeli. Su rejimine müdahale içeren tüm projeler resmi Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecine tabi tutulmalıdır. Sorunları çözmek için 22 maddelik öneri paketi 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 Sulama faaliyetlerinde yüzey sulama yöntemleri yerine su kullanımının daha verimli olduğu basınçlı sulama yöntemleri desteklenmeli. DSİ’nin, nerede, hangi ürün deseniyle ve nasıl bir yöntemle sulama yapılacağı konularında, konu ile ilgili olan diğer kamu ve sivil toplum kurumları ile koordinasyon sağlaması ve sulama yatırımlarını bütüncül bir şekilde planlanmalı. Enerji yatırımlarının verimli bir şekilde planlanması için enerji ihtiyacımız doğru tahmin edilmeli. İhtiyaca yönelik tahminlerin yapılmasında ilgili kurumlar arasında koordinasyon ve görüş birliği sağlanmalıdır. Türkiye’nin enerji politikası oluşturulurken, enerji arzı yerine talebin yönetilmesi dikkate alınmalıdır. Enerji nakli sırasındaki kayıp ve kaçakların önlenmesi için gerekli yatırım ve planlamalar gerçekleştirilmelidir. Hidroelektrik enerji üretiminde barajlar yerine nehir santralleri, merkezi enerji üretimi yerine ise yerel enerji üretimi yaklaşımı benimsenmelidir. DSİ’nin, çevresel etkisi olumsuz olduğu belgelenen tüm baraj projeleri gözden geçirilmeli ve olumsuz etkisinin azaltılamayacağı projeler iptal edilmelidir. 2005 yılında yeniden düzenlenerek 25818 sayılı ve 17 Mayıs 2005 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nin tüm hükümleri istisnasız uygulanmalıdır. Sulak alanlar başta olmak üzere AB kriterlerine göre yüksek doğal değere sahip tüm alanların (Önemli Doğa Alanları) korunabilmesi için bu alanları etkileyen enerji ve tarım projeleri ilgili kurumlarca revize edilmelidir. Tüm mevcut ve planlama aşamasındaki projeler ÇED sürecine tabi tutulmalıdır. Yürürlükte olan ÇED Yönetmeliği’nin bazı projelerin ÇED sürecinden muaf tutulmasını sağlayan geçici maddeleri yürürlükten kaldırılmalıdır. Dört maddeden en az biri kapsamında çevresel açıdan olumsuz etkileri olduğu belirlenen projeler revize edilmeli veya tümüyle iptal edilmelidir. Su kaynaklarının kullanımında havza bazında planlamaya geçilmeli ve bunun için gerekli kurumsal yapılanma başlatılmadır. Uluslararası sular konusunun multidisipliner bir yöntemle hazırlanan bilimsel verilere dayanarak, ilgili kamu kuruluşlarının ve ulusal sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla tartışılması gerekmekte. Halihazırda tarımın hizmetinde olan su kaynaklarının verimli kullanımını sağlayacak politika ve uygulamaların, ilgili resmi ve sivil toplum kurumlarının işbirliği ve gerekli yasal ve teşvik içeren önlemlerle geliştirilmeli. Suyun kullanımına yönelik tüm girişimlerin üstün kamu yararı çerçevesinde değerlendirilmesinden hareketle, su kaynaklarının çevreyi ve AB kriterlerine göre yüksek doğal değerleri olan alanları gözeten ve yalnızca yatırım odaklı olmayan politika ve uygulamalar oluşturulmalıdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle