22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 ÖMERLİ, İSTANBUL (Fotoğraf: SU: SUYUN YERYÜZÜNDEKİ SERÜVENİ WWFTürkiye) k Düşük gelirli ülkelerde; gelir kaynaklarının büyük oranda tarıma dayalı olması nedeniyle kullanılan suyun % 87 gibi büyük bir oranı tarımda, % 8’i evlerde ve yalnızca % 5’inin ise endüstriyel üretimde kullanıldığı görülmekte. Yüksek gelirli ülkelerde ise durum farklıdır. Suyun % 59’u tarımda, % 11’ evlerde ve % 30 gibi yüksek bir oranı da sanayide kullanılmakta. Yüksek gelirli ülkeler düşük gelirli ülkelere oranla tarımsal üretimde % 28 oranında daha az su kullanıldığı görülmektedir. Ancak; tarımsal kullanımdaki bu fark yüksek gelirli ülkelerde tarımsal üretimde “su tasarrufu” yapıldığı anlamına gelmemektedir. Düşük gelirli ülkelerdeki % 87’lik tarımsal su kullanımı yüksek gelirli ülkelerde % 59’a düşerken aradaki % 28’lik farkın % 25’i endüstriyel üretime ve % 3’ü ise evsel kullanıma kaymıştır. Bu noktada ise yüksek gelirli ülkelerde suyun endüstride kullanımı dikkat çekmektedir. Orta gelirli ülkelerde ise yine tarımsal kullanım %75 gibi yüksek bir oranda iken endüstriyel kullanım % 13 ve evsel kullanım % 12’dir. Türkiye’de ise suyun % 75’i tarımda, % 11’i endüstride ve % 14’ü ise evlerde kullanılmaktadır. Su kullanım alanları oranlarına göre ülke ullanılabilirlik oranı açısından kıt bir kaynak olan suyun tüketim şekli ve amacı birbirinden farklı 3 kullanım alanı bulunmaktadır. Bunlar; genel olarak tarım, endüstri evsel kullanım alanlarıdır. Suyun bu kullanım alanlarındaki dağılımında ise çeşitli etkenler rol oynamaktadır. Bu etkenlerin en önemlisi ülkelerin gelişmişlik durumları (düşük, orta ve yüksek gelirli ülkeler) ve buna bağlı üretimtüketim ilişkileridir. Suyun kullanım alanlarına dağılımı düşük, orta ve yüksek gelirli ülkelerde farklı oranlardadır. Isıdaki 1 derecelik artış, verimi yüzde 10 düşürüyor 2004 Temmuz’unda ABD Ulusal Bilimler Akademisi, Çin, Hindistan, Filipinler ve ABD’den gelen dokuz bilim insanının tarla şartlarında artan sıcaklığın pirinç verimine yaptığı kesin etkiyi ölçen araştırma raporunu yayınladı. Rapora göre, büyüme mevsimi sırasında ısıdaki 1 derece artış nedeniyle verim yüzde 10 düşüyor. Bu raporlara göre, “küresel ısınmadan ileri gelen sıcaklık artışları dünyanın artan nüfusunu beslemeyi gittikçe daha zor hale getirecek.” Bitkilerin büyüme sürecindeki en hassas dönem, tohum oluşumundan hemen önce gelen dölleme dönemi. IRRI projelerinden biri mesela; 34 derecede bir pirinç bitkisinin çiçeklerinin yaklaşık yüzde 100’ü pirinç tohumuna dönüşüyor. Ama 40 derecede sadece birkaç tohum oluşuyor ve doğal olarak da ürün azalıyor. 1970’den beri dünyanın ortalama sıcaklığı 0.7 Santigrat derece arttı. Her on yılda sıcaklık artışı önceki on yıldan daha fazla Sıcaklığın ürün üzerindeki doğrudan etkisine ek olarak, yüksek ısı daha fazla buharlaşma ve daha fazla yağmur demek. Yükselen ısı hem aşırı kuraklığa, hem de daha ciddi sellere yol açabilir. Kuraklık normalin altındaki yağışla veya normalin üstündeki sıcaklıkla ortaya çıkar. Çoğunlukla bu ikisi birleşip ürün kavurucu kuraklığı ortaya çıkarıyorlar. Artan sıcaklık aynı zamanda daha güçlü, daha yıkıcı fırtına demek. Yüksek sıcaklıklar yeni ürün hastalıkları ve böcek sorunları yaratabileceği gibi, mevcut sorunları da kötüleştirebilir. Birçok bitki hastalığı için ideal koşulları oluşturan sıcak ve nem birlikteliği tropiklerde kârlı buğday yetiştirilmesini neredeyse imkansızlaştırıyor. Yüksek sıcaklıklar, buğdaya uygun olmayan bölge sınırını ekvatordan kutuplara kadar çıkarabilir. Dünyanın artan sıcaklığı gıda güvenliğini birçok yönden etkiliyor. Dünyanın taze suyunun büyük bir kısmı dağlık bölgelerdeki karda ve buzda. Bu “gökteki rezervuarlar” sulama suyu tedarik ediyorlar. Ama şimdi rezervuarlar daralıyor. Dağlık bölgelerdeki ısıda 1 derece gibi düşük bir artış bile yağmur ve kar arasındaki yağış karışımını kökten değiştirebilir, yağmur artarken kar azalabilir. Bu da, yağmur mevsiminde daha fazla taşkına, çiftçilerin sulama suyuna ihtiyaçları olduğu kurak mevsimde, nehirlerin beslenmesi için daha az kar erimesine yol açabilir. İklim değişikliğinin uzun vadeli en ciddi etkilerinden biri de, ısı yükseldikçe okyanusların termal genişlemesi ve buzulların erimesi sonucu deniz seviyesinin yükselmesi. Son IPCC raporunda yapılan tahmine göre, içinde bulunduğumuz yüzyılda deniz seviyesi bir metreye kadar yükselebilir, ama o zamandan beri yayınlanan bildiriler gösteriyor ki, buzullar IPCC araştırmacılarının tahminlerinden çok daha hızla eriyor. Daha sıcak bir dünya, mesela Kanada ve Rusya’da, yani kuzey yarıkürede tarım alanlarının kuzeye doğru kayması anlamına geliyor. Bu durum gayet tabii bu bölgede verimli tarımı sürdürebilecek yüksek kalitede toprak olduğu varsayımına dayanıyor. Daha uzun büyüme mevsiminin bir avantajı, kış buğday kuşağının kuzeye kayabilmesi ve şimdi kuzeydeki çoğu tarım alanında yetiştirilen düşük verimli ilkbahar buğdayının yerini alması. Bu öncelikle ilkbahar buğdayı üreticileri olan Kanada ve Rusya’yı etkiler. Ancak hesaba baktığımızda, eğer sıcaklık artmaya devam ederse, tarım ağır bir yenilgi alacaktır. Daha fazla atmosferik CO2 ve daha yüksek sıcaklıkların dünya çiftçilerine çok daha yarayacağı düşüncesi bilimden ziyade iyi niyete dayanıyor. Çok yakında, iklim değişikliği maliyetinin kabul edilemez derecede yüksek olduğu ortaya çıkabilir. Kaynak: Dünyayı Nasıl Tükettik T.İş.Bankası – TEMA Yayını, 2006, Yedinci Bölüm, İklimi Stabilize Etmek. miz “orta gelirli ülkeler” sınıfındadır diyebiliriz. Evsel su kullanımı da önemli olmakla birlikte su kullanımının azaltılması veya su kullanım verimliliğinin arttırılması konusunda yapılacak çalışmalarda öncelik, düşük ve orta gelirli ülkelerde tarımsal kullanım, yüksek gelirli ülkelerde ise hem tarımsal kullanım hem de endüstriyel kullanım alanlarında olmalıdır. Birim alandan daha çok ürün alabilmek veya bir yılda 2–3 hasat elde edecek şekilde intensif tarım uygulaması için, tarımda sulama yapılmaktadır. . Dünya üzerinde tarım ürünlerinin % 40’ından çoğu sulanan arazilerden elde edilmektedir. Bu araziler, toplam arazilerin % 17’sini oluşturmaktadır Özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde tarımsal su kullanımın yüksek olmasının nedenlerinin başında uygulanan sulama yöntemleri gelmektedir. Genellikle “salma sulama” tekniğiyle sulama yapılmaktadır. Bu sulama tekniğinde bitkinin ihtiyacı olan sudan çok fazlası toprağa verilmekte ve böylece ihtiyaç dışındaki su boşa gitmektedir. Bu tür sulamanın bir başka sakıncası da toprakta tuzlulaşma sorununu ortaya çıkarmasıdır. Aşırı ve bilinçsiz sulama sonucu yeraltındaki sular yüzeye çıkmakta ve toprak çoraklaşmaktadır. Bu sorun ülkemizde GAP projesi ile uygulamaya konulan sulama alanlarında da yaşanmaktadır. Tarihte ise Sümerliler, Güney Mezopotamya’daki zorlu ortamda büyük bir özenle kurdukları dünyalarını uyguladıkları hatalı sulama yöntemi ile yine kendileri yıkmışlardır. Hangi düzeydeki ülke olursa olsun en büyük su tüketimi tarımda olmaktadır. Dolayısıyla asıl tasarrufun da tarımda yapılması gerekmektedir. Geleneksel ve vahşi sulama sistemlerinin artık terk edilmesi kesin bir gereklilik olmuştur. Tarım alanlarında sulama tekniği olarak “damla sulama” geleneksel hortum ya da kanal sulamasına oranla, kullanılan su miktarını % 30–70 azaltırken, ürün verimini de % 2090 arttırmaktadır. Damla sulama tekniği aynı zamanda topraklarda tuzlanma sorununu da ortadan kaldırmaktadır. Bu konuda çiftçilerin bilinçlendirilmesi ve yatırım gerektiren bir çalışma olduğu içinde desteklenmeleri gerekmektedir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle