23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

StYASET 85 Kadınların sokağa çıkmaları yasaklanıyor B irinci Sultan Mahmut (17301754) Sadâbâd'ın yıkılmasına ruhsat verdikten bir süre sonra da Patrona Halil ve adamlarını tepeledikten sonra bir yandan savaşlara, bir yandan da eglenceye daldı. Belgrat, Semendire, Adakale ve Sırbistan'ın Avusturya'dan geri alınması Bırıncı Sultan Mahmut döneminin parlaklık ve yücelığını arttırmıştı. Bu tantana içinde Sadâbâd'da yıktırılan kasır yerıne Boğaziçi'nde yenı bir kasır yapıldı: Küçüksu Köşkü. Padişah mehtaplı gecelerde denizde gezmeyi pek seviyordu. Küçüksu Kasrı, bu isteğe karşılık vermek üzere yaptırılmıştı. Birinci Sultan Mahmut eski takvime göre her ayın onunda buraya gelir, yirmisine kadar kalır, mehtabın en görkemli gecelerini Boğaziçi'nde geçirırdi. Boğaz'ın ruha ferahlık veren, serin rüzgârlarla titreşip cilveleşen suları, ay ışığının gümüş çisentileri ile aşk sarhoşu gibi sallanırken, kıyıda beyaz bir güvercin yuvasını andıran küçük ve zarif Küçüksu Kasrı'nın rıhtımından, önde yakınlarını, ortada Sultan Mahmut'u, arkada koruyucusunu taşıyan sandallar, sessizlik içinde uzanıp, geceyi dinleyen denizde beyaz köpükler dağıtarak açılır, ayın ışıklı bölgesi altına gelir ve süzülürdü. Padişah göğsünü Boğaz rüzgârlarıyla doldurarak gözleri ay ışığmın parıltılarıyla kamaşarak müsteşarı, mutemedi, en güvenli adamı olan Darüssaade Agası Hacı Beşir Ağa'yı dinlerdi. Kızlar ağası, padişahın keyf ve neşesinden yararlanarak onu bin türlü tuhaflıklarla güldürerek yapılmasını istediği şeyleri sözleri içinde gizleyerek özenli bir blçimde anlatır, padişahı razı ederdi. Birinci Sultan Mahmut müzige de çok meraklı idi. Çağının en seçkin saz ve ses sanatçılarını çevresine toplamıştı. Kışın Topkapı Sarayı'nın divanhaneleri, yazın çoğunlukla Küçüksu Kasrı çok coşkun mpzik alemlerine sahne olurdu. Birinci Sultan Mahmut bir yandan içer, bir yandan döneminin güzel seslilerini, en yetenekli saz sanatçılarını dinler, neşelenirdi. Padişahın alışkanlıklarından biri de satranç idi. Denız gezıntıleri ve müzik dışında hemen zamanının büyük bir bölümünü satranç oynamakla geçirirdi. Nerede bir satranç ustası duyulursa saraya çağrılır, giydirilip kuşandırılır, padişahın karşısına satranç sandalyesinin başına oturtulurdu. Bırıncı Sultan Mahmut donemınde İstanbul'un eğlence hayatının ağırlık merkezi Sadâbâd'dan Boğaziçi'ne taşınmıştır, İhtilal yılların arkasında kalıp da dıştaki zaferler genel sevınci arttırdıktan sonra, yazları Boğaziçi mesireleri dolup boşalmaya başlamıştı. Göksü Deresi daha önce de belli başlı mesire yerleri arasında sayılırdı. Hatta Sadâbâd şaırı Nedım bıle "Varalım Göksu'ya bir âlemi âb eyleyelım" başlangıçlı şarkısıyla burayı önemsedığini göstermişti. Fakat özellikle derenin girişinde yeni padişah için bir köşk yaptırıldıktan sonra eski Kâğıthane eğlenceleri burada canlandırılmıştır denilebilir. Sultan Mahmut cuma sei&mlığından Billur topu tutmaya çalışan kızlar Fazıl Enderunî'nin Hubavtıâıııe ve Zenânnâme'sinden. ce padişah hiçbir kadına raslamadan didönüşünde demir kapıdan saraya girerlediği yere giderdi. Üçüncü Sultan Osken at üzerinde öldükten sonra (1754) man kadınlara olan bu düşmanlığını saÜçüncü Sultan Osman padişah olmuştu. 58 yaşında tahta çıkan, yaşlılıktan erray dışında da açığa vurmuştu. Haftanın kekliği gitmiş, sarayda tek başına yaşaüç günü padişahın gezintisine ayrılmışmaktan sinirleri bozulmuş, titiz, aksi, bertı. Bu günlerde kadınların sokağa çıkmabat bir adam olan Üçüncü Sultan Osman ları yasaklanmıştı. Üçüncü Sultan Osman aşırı derecede bir kadın düşmanı idi. Sakadınların giyinişleri hakkında da sert kurayda bulunan yüzlerce kadından hiçbirallar koymuştu. Konulan koşullara uyarisiyle karşılaşmamak için kocaman gürak kadınların çok sade ve örtülü bir bimüş çivili ayakkabı giyerek dolaşır, saray çimde doğal olarak padişahın gezinti dehlizlerinde taşların üstünde yürürken günjeri dışında sokağa çıkmaları olasıyayakkabısının çıkardığı gürültü, gelişini dı. Üçüncü Sultan Ahmet döneminin kaçevresindekilere duyurmuş olurdu. Yol dın giysilerine verdiği incelik ve özgürlük üstünde bulunup da bu sesi duyan kadınyerine, korkunç bir karabasan halinde kaların her biri bir köşeye saklanır, böylelın siyah peçeler geçerli olmuştu. Yasağa aykırı olarak ince yaşmak ve sırmalı roba giyinen kadınlar, Üçüncü Sultan Osman'ın emriyle tutulup Boğa1 ziçi nden denize atılıyor ve boğuluyorlardı. Kadın düşmanı padişahın bu dehşeti karşısında birçok kadın sokağa çıkmak yürekliliğini kendisinde bulamıyor, yalnız padişahın gezinti günlerinde değil, fakat haftanın hiçbir gününde evlerinin eşiğini aşmıyorlardı. Üçüncü Sultan Osman özel işlerini genç ve dinç iç oğlanlarına gördürür, yıllarca bir tek kadın görmeden yaşamını geçirirdi. Üç yıl süren saltanatı zamanında sinirliliği, can yakıcılığı ve dehşeti yüzünden istanbul'da eğlence hayatı yalnızca evlerin içine özgü kalmıştı. U çüncü Sultan Ahmet ve Damat İbrahim Paşa döneminin yapı merakı yalnız saray ve kasır yaptırmayla sınırlanmış değildi. İstanbul'un çeşitli yerlerinde ve Damat'ın memleketi olan Nevşehir'de han, hamam, okul, kitaplık, sebil ve çeşmeler de yaptırılmıştı. Çağın şaırleri bunların her biri için birbirleriyle yarışırcasına ayrı ayrı tarihler düşürmekten geri kalmıyorlardı. Fakat gerek padişah, gerek damadı şiire alışık oldukları için yapılan yapılardan bazılarına kendileri tarih düzenliyorlardı. Padişah, aynı zamanda yetenekli bir hattattı. Topkapı Sarayı önünde yapılan çeşme için şair Vehbi, düzenlediği kasidenin tarirr taşıyan son dızesini şu bıçimde yazmıştı: Besmeleyle iç suyu Hân Ahmed'e eyle duâ Suvardı âlemi desti Muhammed'le cevadullah [Suvarmak: Su vermek. Desti Muhammed: Muhammed'in eli. Cevadullah: Tanrının cömert kulu.] Bu dize ebced hesabıyla bulunması gereken tarihi üç fazlasıyla kapsıyordu. Sultan Ahmet şiiri okuduktan sonra bu eksik yönü tamamlamak için dizeyi şu biçimde değiştirdi: Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed'e eyle dua. Bu dönemin yapı çalışmalarına olan sovgisi, Üsküdar önündeki kayalık üze rine kurulu dört katlı yapı ve kuleyi eksiksiz olarak onarttırmıştı. Beyaz renge boyanan kule, Topkapı Sarayı'nın karşısında mavi suların arasında, dalgaların üstüne konmuş sürekli duran bir beyaz martı gibi şiir dolu görünüm kazanmıştır. Uçüncü Ahmet, Topkapı Sarayı'nda bu güzel görünümü akşamları toz pembe bir renkle sarılan güneşin batışı saatlerinde ağaçlar ve yer yer köşkler arasında yükselen Bağdat Kasrı'nın bukalemun renklerle süslü dairelerinden içki ve müzikle başı dönmüş bir biçimde seyrederdi. parken, güzel sesli, güzel yüzlü, güzel vücutlu genç kızlar tatlı ezgilerle padişahın canına can katarlardı. Binbir ülkeden toplatılıp getirtilmiş dünyanın en güzel kızları yarı çıplak, padişahın oturduğu yerdeki tavana asılı billur topu tutmak için sıçrayıp oynaşırlar, bağrışıp gülüşürler, birbirleriyle yarış ederlerdi. Başı içkiyle dumanlı, kulakları müzikle dolu, ruhu taşkın padişah, önünde cekici kırıtmalarla kıvrılıp dökülen, fıkırdaşan, açılıp saçılan bu ayrıcalıklı, güzellik sahibi, sıcak ve taze genç kız vücutları Hünkâr sofrasında ünlü ye yetenekli müzisyenler seçkin fasıllarla müzik yaparken, güzel sesli, güzel yüzlü, güzel vücutlu kızlar, tatlı ezgilerle padişahın canına can katarlardı. Binbir ülkeden toplatılıp getirilmiş dünyanın en güzel kızları yarı çıplak, padişahın oturduğu yerdeki tavana asılı billur topu tutmak için sıçrayıp oynaşırlar, bağrışıp gülüşürler, birbirleriyle yarış ederlerdi. Padişah, gözleri Boğaziçi'nin o zamanlar ormanlarla kaplı Usküdar kıyıları ile Marmara'nın seyrinden yorulup da Haliç ve netti ormanlarla örtülü Beyoğlu sırtlarına bakmak istediği zaman hünkâr sofasına geçerdi. Üçüncü Sultan Ahmet çoğunlukla geceleri hünkâr sofasında, balkonda süslü ve görkemli tavanın altında yumuşak yastıklar içinde yarı yatmış bir halde oturur, sadrazamı, sairieri ve dalkavuklarıyla rakı içerdi. Hünkâr sofrasında ünlü ve yetenekli müzisyenler seçkin fasıllaria müzik yana dalarak gözlerini süzer, kıvanç ve sevinç içinde, sinirleri gergin, dili peltek bir biçimde kalkar, ağzından güzel dızeler dökülür, billur topu tutmaya çalışan yarı çıplak cariyeleri kovalar, kızlar bağnşma, kahkaha ve şarkılarla kubbeleri çınlatarak kaçışmaya başlar, hamama giden koridora dolarlardı. Bu sırada dışarıda asıl halk kitleleri arasında hüküm süren yoksulluk, korkunç bir biçimde idi. Halkın omzunda, halkın iliğini, kemiğini yiyip sömüren saltanat, kış mevslmini bu sarayda yukarıda anlatıkJıgı biçimde geçiriyordu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle