01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:[email protected] NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN Güle güle hüzün, merhaba yeni hayat! u başlık Ümit Özat için kafamda oluştu. Örnek bir hayat depremidir bu. İçinde acı ve sevinç, hüzün ve yaşam mücadelesi olan bir sarsıntı. Haksızlıkların boyuta indirgendiği sıfır noktasındaki bir kalbin çırpıntılarının sesidir yaşanan. Atan sadece Ümit’in kalbi değil o kalbe iştirak eden insanlığın ve azalan vefanın göz yaşlarına karıştığı dünyada büyük bir darbedir anlayana!.. Özat bu güne kadar geçen süreçte belki de yaşam ile ölüm arasındaki gelgitleri ruhunda ve bedeninde hissederken, kendisine güç veren sevgiden kopmadığı ve yalnız bırakılmadığı için yeni bir rol ile aramızda olacaktır. Bu hüznün gidişi ve yeniden doğması demektir. O zaman hoş geldin Ümit derken geleceğinin çok parlak olacağını da söylemek istiyorum. F.C Köln kulübü ile ona sahip çıkan gözyaşları içindeki taraftarlarına yeniden hizmet etmek gösterilen vefa ve insanlık örneğinin bedeli Ümit Özat’ı çok büyük bir başarıya imza atacak düzeye getirecektir. Bir teknik adam olma isteğini en alt birimden başlayarak kendisini tırnakları ile yeniden hakkı olan yere getirecek talebi alkışlanacak asıl karakteridir Ümit’in. O asla duygusal bir sömürü veya destekle hemen bir üst göreve talip değildir. Doğru ve kişilikli insan örneği ile gelecek kuşaklara bırakmak istediği eserlerin başlangıcındadır. Şimdi tam da bu sırada kendimden olan benzerliği ona hatırlatmak istiyorum... Çünkü bunu bilme şansı yoktur. Öğrenmesi belki de amacına destek olacaktır. Benzer biçimde Üsteğmen iken ordulararası bir resmi karşılaşmada kafama gelen bir darbe ile sahada yığılıp beyin kanaması ve gelen felç sonrası yapılan ameliyatlarla hayata döndüm. Önce azimle felci yendim. Sonra yeniden sahaya dönerek kafa vurmadan fubol oynadım. (hâlâ oynuyorum) Sonrasında teknik adam olma mücadelem sonucu ülke futbolu ve gençlerine eğitim verdim. Üst düzey başarılar yaşadım. Kimse bunu görmek istemedi. Rüştü’nün yeniden futbola verilen olumsuz raporlara karşın hocası olarak güvenle Ümit Özat. emek ve çalışma verdim. Yeniden Adnan Dinçer olma ciddiyetim amansız emeğim çalışmam karşılıksız kalmadı. Kendimce çok önemli başarılara imza attım. ‘Mucize veya Efsane adam’ benzetmelerini yaşadım. Gençlere, meslektaşlarıma ve hatta kulüplere büyük mutluluklar yaşattım ve yaşadım. Kalemimle yılmadan kendi doğrularımı savunmaya devam ediyorum. Yaşamın bittiği anda yeni bir hayatın kişisi oldum. Tam da dışlandığım daha acısı öldü denilen anda! İşte sahip olduğum bu azim ve irade sana sadece bir hatirlatma olmamalıdır. Onu en iyi sen anlarsın. Benden şanslı yanın bulunduğun ülkedeki külüp ve tarattarlarca sahiplenmendir. Benim kendi imkanlarımla çok zor şartlarda gerçekleştirdiğim idealist mücadele ve yalnızlığım hâlâ devam etse de mutluyum. Futbola ve başıma gelenlerin getirisine minnettarım. Sen yeni bir umut olacaksın futbol dünyasına. Buna kendim gibi inanıyorum. Sevgili Ümit artık yeni bir hayatın yepyeni bir kişisisin. Bu dünya içinde yaşamın tadını çıkar ve sana sahip çıkan dostlarına tüm gücünle borcunu öde. Hak edenlere vefa borcunu tamamlayarak o mutluluğu da yaşa. Göreceksin bu sana yaşadığın acıları unutturarak yepyeni bir kimlik kazandıracaktır. Bundan sonraki yaşamında başarılar dilerim. Aramıza hoş geldin!.. Yoksul Futbolun Varsılları ürkiye’de futbolu kim/kimler yönetiyor? Önce Futbol Federasyonu, sonra kulüpler, sonra futbolun eğitimcileri, hakemler ve futbolcular... Sıralama böyle değil mi? Değil... Sıralamaya girmeyen gizli güçler de var. Önce yasaları yapan, uygulaması için başına atama yapan siyaset... İkinci sırada futbolun mantarları var. Nerden çıktığı belli olmayan, kulüplerarası ilişkilerde hakemlik müessesesinde zaman zaman komisyoncu zaman zaman arabuluculuk yapan, görünmeyen, çıkarcı ama her nedense ‘futbolun’ olmazsa olmazları... Üçüncü sırada futbol menajerleri yer alıyor. Çoğu resmi olmasa bile bir yerlerden vekâlet çıkarıp transfer piyasasında birinci ve ikinci el satışlarda büyük rol oynarlar. Genellikle kulüp yöneticileri ve medyadaki dostlarıyla piyasayı hareketlendirip dünyada bir zamanlar marka olan futbolcuları kulüplere yutturmaya çalışırlar. Transferde imza attıktan sonra kendisini koyveren, bir anda heyecanını (!) yitiren, üstlendiği sorumluluğun farkına varmayan, aldığının hakkını vermeyen, daha da açıkçası formasını giydiği kulübün yandaşlarına ayıplı futbol verecek kadar mesleğinin onurunu düşünmeyen kimi futbolcuları dördüncü sıraya koyuyorum. Beşinci sırada spor medyam var. 18 yıl Beşiktaş kulüp muhabirliği yaptığım dönemlerde de Sergen birtakım yanlışlıklarla Yalçın. karşılaşmış, kimi yöneticilerle de ters düşmüştüm. Çünkü kulüp yöneticileri kendi aleyhine yazılmasından hoşlanmazdı, futbolcularla fazla sıkı fıkı olmak da zaman zaman işimizi zorlaştırır, hatta dargınlıklar olurdu ama ne de olsa onlar yolcu, bizler hancıydık. Dargınlığımız uzun sürmezdi. O yıllarda da 12 menajer bozuntusu çıkmıştı. Aslında menajerlikle pek de ilgisi olmasa da habersiz günlerde yine de haber oluverirlerdi. Zaten menajerlik işini de genellikle babalar dayılar amcalar görürdü. Transfer öncesi futbolcular kaçırılır, bir yerlerde saklanır, transferin birinci günü imza için ortaya çıkarılırlardı. T B İstanbul caddelerinde zilzurna sarhoş araba kullanırken yakalanıyor. Yurtdışından transfer edilen bir başkası sevgilileriyle boğuşmaktan yorgun düşüp sahada rakipleriyle uğraşamıyor. Kocakarılar gibi çenesi düşükler hakemle uğraşmaktan kart görüp takımlarını eksik bırakıyorlar. Sorumsuzluk örneklerini çoğaltmak olası... Herkes gibi futbolcuların da özel yaşamları vardır. Ama özel yaşam, mesleği engellememelidir. Bir gece bekçisi, gündüz uyumak yerine gece uyursa ne olur? Futbolcununki de buna benzer... Futbolcu ve yorumcu farkı Geçenlerde Sergen’le yapılan bir röportaj okudum. Burcu Aldinç çok güzel bir soru sormuş... “Siz futbolcuyken özel yaşamından dolayı eleştirilen kişiydiniz. Şimdi ise madalyonun diğer tarafına geçtiniz. Futbol eleştirmeni olarak ‘eleştiren’ oldunuz...” Sergen’in yanıtı ise şöyle: “Benim için yapılan eleştiriler özel yaşantımla ilgiliydi. Şimdi ise özel konulara girmek istemiyorum. Zaten benim gece ortamım çok olduğu için istesem futbolcuların tüm özellerine girebilir, eleştirebilirim. Bütün oyuncuların ne yaptığını biliyorum. Ama onların o yönlerini ortaya çıkarmak hiç hoş değil.” Futboluna tek bir sözüm olamayan Sergen, bugün yaptığı eleştiriler için de şunları söylüyor: “Benim yazdığım yazılar tamamen oyuncuların performansları ve maçta antrenörlerin yaptığı hatalarla ilgili. Kesinlikle şahsi olarak oyuncuyu eleştirmem. Biz işin o boyutunu çok iyi bildiğimiz için yapılan hatayı çok çabuk görebiliyoruz.” “Şecaat arz ederken merdi kıpti sirkatin söylermiş...” Sergen de öyle. Eski deneyimli ve çok da kaliteli bir futbolcunun ağzından dökülen sözler şu ki bugün de durum değişmemiş. Özel yaşantının da bir sınırı vardır, o sınırı aşınca da sahada dökülürsün ve Sergen gibi eleştirmenler de sahadaki dökülen meslektaşlarını görünce suçu teknik direktöre atar. Sergen gibi eleştirmenlerimizin çoğu da özel yaşantıların nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiğini bilseler de amaçları üzüm yemek değildir. Oysa sorumsuz futbolcular hem kendilerine hem Türk futboluna hem de kulüplerin yandaşlarına yazık ediyor. Onların birer velinimet olduğunun farkında bile değiller... İhanet ya da yutturmaca Bu yazımın esas konusu futbolcuların formalarına ihanetleriyle ilgili. İhanet sözcüğü biraz ağır olsa da futbol adına yutturmaca sözcüğü de bana pek hafif kalıyor. Aslında neden böyle bir düşünce içinde olduğumu anlatmalıyım. Bugün 20 milyonun üzerinde yandaşı olan 3 büyük kulübümüz var. Tarihe mal olmuş bu kulüpler son 67 yılda yandaşlarına ezeli rekabetin heyecan ve keyfini yaşatmak için olağanüstü borçlara girdi. İyi veya kötü, yanlış veya doğru birtakım futbolcuları transfer ettiler.. menajerlere inanıp!.. Yurtdışından aldıkları yabancıların kimi ‘fos’ çıkıyor. Anadolu takımlarında öne çıkan ve geleceği olan futbolcular Türkiye’nin tarihi ama borç büyüğü kulüplerine gelince bir hal oluyorlar, futbollarını unutuyorlar ya da 12 milyonluk İstanbul’da sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Ligde ve kupada oynayacakları yuvarlak rakamla 40 maç diyelim, yarısından fazlasında futbolun ismini rezil ediyorlar. Sadece kendilerini değil, kulüplerini de rezil etmenin yanı sıra yandaşlarını da hüsrana uğratıyorlar. Örneğin Ankara’dan alınan ve F.Bahçe formasını temsil edecek bir futbolcu, Formanın hakkı verilmiyor “Futbolcuların dokunulmazlığı” başlıklı geçen haftalarda yazdığım yazının devamı olarak diyorum ki futbolcuların egemenliği meslek sınırlarını aşmamalıdır. Futbolcu giydiği formanın hakkını vermeli, tribündeki yandaşları hüsrana uğratmamalıdır. Bu ille de kazanmak adına değil, mesleğini en iyi şekilde yerine getirmek anlamındadır. Bana göre futbol görsel sanattır. Stada gelen ya da ekran başında oturan futbolseverler maçı tiyatro izler gibi izlemeli, keyif almalıdır. “Benim bugün keyfim yok, 3 perdelik oyunu 2 perdede bitirelim” diyen bir tiyatro sanatçısı gördünüz mü? Futbolu sahada futbolcular oynar, futbolcular kazanır veya kaybeder. Mesleği futbol olanlar giydikleri formanın gerçek ve değişmez sahiplerine karşı vicdani sorumluluk taşıdıklarını bilmelidirler. eposta: [email protected] 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle