23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:adnandincer@hotmail.com N E Y M İ Ş ABDÜLKADİR YÜCELMAN Geçmiş olsun Ümit imi insanların kaderinde başarıya ulaşmak isterken önemli bedeller vardır. Ümit, Türkiye’de arzu edilen elit başarılara imza atmış bir futbolcudur. F.Bahçe kaptanlığından sonra ulusal takımın da kaptanı olmak sıradanlığın ölçütü değildir. Burada büyük başarı, emek ve kişilik rol oynamıştır. Futbolda çok az rastlanılan ve her teknik adamın tercih edeceği bir yapıyla değişik mevkilerde dahi başarılı olan futbolcu tipidir Ümit Özat... Stoper, libero, ön libero, sağbek ve solbek gibi zor ve zıt mevkilerde görev alan futbolcumuz geldiği üst düzeyden bir anda kopartılmıştır. Asla izah edilmeyecek bu yaşanmışlıklar sadece ona layık görülmemiştir. Birçok başarılı değerler ‘ben merkezli’ komplolarla bir anda dışlanmaktadır. Bunu çok net yaşayan futbolcumuz bir anda hüzün ve gözü dolu bir dramayla FC Köln’e transfer olurken Mondragon’la aynı kaderi paylaşmıştır. Bunun gerçekleşmesinde insani boyutu daha kalite olan Daum rol oynamıştır. Bu çok zor bir durumdur. Yaşamak lazımdır anlayabilmek için. Ama asla temenni edilmez. Bu süreçte insan belli bir gelişmişlikten sonra geldiği yerden haksızca kopartılınca yeniden oraya ulaşabilmek için bir mücadeleye girmektedir. En azından toplum karşısında kendini kanıtlayarak hakkının yendiğini ortaya başarısıyla koyar. İşte bu mücadelede insan anatomisi, fizyolojik yapı ve psikolojik güç çok zorlanmaktadır. Onurlu insan olarak hak ettiğiniz yerde olmak ve topluma “İşte ben buradayım” diyerek haklılığınızı haykırmak istersiniz. Geçen sezon Bundesliga’ya yükselen FC Köln’de oynayan futbolcumuz, Karlsruhe maçının ilk yarısında bir anda yere yığılarak ölümle burun buruna gelmiş ve büyük bir şans eseri yaşama geri dönmüştür. Kendisine ‘geçmiş olsun’ diyorum. Hayatının en büyük çalımını attığı Azrail’i oraya davet eden birçok neden var. Sadece kader olarak atlamamamız gereken bir durumdur bu. Birinci gerçek yukarıda belirttiğim şartların getirisi olan iç dünyanın stresi, aşırı yoğunluk yaşayan başarma iç güdüsü ve haksızlığa karşı verilen mücadelenin organizmaya verdiği tahriptir. İkinci gerçek ise geçiş sezonunun iyi yaşanmamış olması nedeniyle alınan kilolardır. 7 kiloyu atmak için sarf edilen efor ve takıma girmek için aşırı mücadele bir ölçüde başka önemli nedendir. Antrenmanlarda kaybedilen mineral ve suyun karşılanmaması sonucu bozulan elektrolit yapı sporcu sağlığını tehdit etmektedir. Bunun iyi kontrol edilmemesi sonucu bir anda aşırı efor gerektiren ortamlarda tansiyon düşmesi ve kalp krizleri ortaya çıkmaktadır. Maçlarda kaybedilen su, tuz ve diğer minerallerin yetersizliği dışında dolaşım sisteminde ve kalple ilgili sorunların tespit edilmemiş olması da önemli bir nedendir. Bir başka neden de alınan ilaçlar ve yan destekler olabilir. Bunların hepsi bir sporcunun yaşamsal dengesi ve işsel ihtiyacıdır. Sporcuda var olan bir rahatsızlığı ve son durumunu ortaya çıkaran testler, kontroller sahada böyle bir olasılığı ihtimal dışı bırakması gerekse de insan beklenmedik bir sorunla karşı karşıya kalmaktadır. K Karmaşık bir yapı olan insan, tabii ki her şeyiyle ‘sorunsuz’ değildir. Uykusuzluk ve aşırı beyinsel faaliyet de buna neden olabilir. Ani tansiyon düşüklüğü ölüm, tansiyon yüksekliği de daha çok felç ve devamında da yine ölüm nedenidir. Futbolcuların bilinçsiz aldığı ilaçların da bu durumun önemli bir nedeni olduğu unutulmamalıdır. Son zamanlarda sahalarda kaybedilen futbolcuların varlığı kulüplere ve doktorlara önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Ayrıca sporcuların da bu konuda ciddiyetle eğitilmesi şarttır. Bu olay spor akademisi ve dünyanın bilimsel merkezi Köln Kulübü’nde oluyorsa eksik bir şeyler var demektir. Burada bizleri sevindiren tek gerçek Ümit Özat’ın yaşama dönüşüdür. Sahada hepimizi perişan eden dramatik gerçekten gerekli dersi almak zorundayız. Bırakın sporcu bilincini, masörden dahi yoksun alaylıların elinde insan hayatını hiçe sayan ortamlarda, halı sahalarda futbol oynayan kişiler bilmelidir ki her an ölümle dans etmektedir. TV’lerde kumar tahminleri ve geyik muhabbetlerinden insan yaşamına ait kutsal göreve yer kalmayan ve önemsenmeyen vurdumduymazlığımızın bir kez daha gözden geçirilmesini tavsiye ederim. Bunu ben değil, her türlü özveriyi ortaya koyan sevgili Ümit’in gerçeğinden yola çıkan drama hatırlattı. Her şeye karşın sevgili Ümit ve ailesine, futbol dünyasına geçmiş olsun diyorum... Sporu ve Sporcuyu Koşulsuz Sevmek Ne Güzel O limpiyat öncesi atletlerimizde ilk kez büyük bir heyecan gözlemiştim. Diğer sporlar için bir şey söylenmekten kaçınmıştım ama “Atletizmde rengi önemli değil, madalya bekliyorum” demiştim. Elvan Abeylegesse elde birdi. Onu hiç saymamıştım bile. Nasıl olsa bir madalya getirecekti. Ama ikinci bir madalya daha bekliyordum. Yanılmamışım. 2 uzun mesafe koşusunda art arda 2 madalya almak sanıldığı kadar kolay olmasa da Elvan, 5 binde de bir şeyler yapacak güçteydi. Madalyalar sonrası 39 kiloluk minik kızımıza denilmedik laf kalmadı. Bakın bir kez daha ifade ediyorum; Elvan 10 yıldır Türkiye’de ve geldiği gün bir rekortmen değildi, dünya ve olimpiyatlarda ismi bile yoktu.. Elvan; ENKA Kulübü’nün Türkiye’ye getirdiği, himaye ettiği, çalıştırdığı, antrenörler tahsis ettiği, üzerine titrediği bir sporcu oldu. Onun Türkiye’ye getirdiği 2 Olimpiyat madalyasında, alın teri olduğu kadar Türk antrenörlerinin de ENKA’nın disiplinli spor anlayışının da payı vardır. Bu gurur Türkiye’nin de gururudur. O yıllar öncesi Türkçe’yi öğrenerek bizden birisi olmuştur. Yani onu Rusya’dan 2 yıl önce antrenörüyle birlikte gelen, Türkçe bilmeyen bir güreşçiyle karıştırmak, en azından Türk antrenörlerinin ve ENKA’nın hakkını yemek olur. ENKA, Şarık Tara’yla kayınbiraderi Sadi Gülçelik’in 1970’lerin başında kurduğu bir şirketti. Bugün devler arasında yer alıyor ama ne yazık ki Sadi Gülçelik bugün ENKA’nın yetiştirdiği Elvan’ın gümüş madalyalarını göremedi. Enişte kayınço olarak iş dünyasına giren ENKA’nın yönetim kurulu başkanı Şarık Tara’nın sanırım 82’de Divan Oteli’nde yaptığı basın toplantısında ben de vardım. BTGM’yle 49 yıllığına yapılan sözleşme gereği ENKA, İstinye’deki bugünkü harika spor kompleksinin tanıtımını yaparken Şarık Tara şöyle demişti... “Türk sporunun gelişmesine hizmet etmek bir görevdir. ENKA Spor olarak Türk sporuna hizmet için yola çıktık. Bu spor merkezimizde Türk sporuna sporcular yetiştireceğiz ve bunun için de bu mutlu günü sizlerle paylaşmak istedik.” İşte Elvan’ın gümüş madalyaları bana o günkü konuşmayı anımsattı. O gün çok sayıda davetli vardı ve her davetli o gün ENKA Kulübü’nün otomatikman üyesi oldu. Ben de onlardan birisiyim ama birçok kulübün onur üyesi olmama karşın zaman fakiri olarak spor sevgisiyle dolu amatör yöneticilerin kulüplerine pek gidemiyoruım, dertlerini dinleyemiyorum; onların spora hizmetlerini hep izliyorum. ENKA vakıf olarak tesislerine tesisler kattı, spordan sanata ve eğitime dek birçok alanda sporcu ve sanatçının yetişmesine önayak oldu. İstinye’de gecekonduların tam ortasında kurulan ENKA Spor; çevresindeki gecekonduların çocuklarını ön plana alarak okullar açtı, onların eğitimine destek verdi. Ve bir uçak kazasında yaşamını yitiren ulusal basketbolcu Sadi Gülçelik adına 22 yıldır ‘Sadi Gülçelik Spor Oyunları’ düzenliyor. Bugün ENKA’nın onur başkanı olan Şarık Tara’ya bir iletim var... “Şarık bey bana önerdiğiniz susamlı yoğurdu bıraktım, insülin iğnesi oluyorum. Selamlar.” Söz Elvan’dan açılmışken bir güzel haber de Vestel’den geldi. Elvan, Vestel’in sporcusu olmasa da ‘Vestel Türk atletizminin yanında’ diye bir proje var. Vestel, anımsayacaksınız Süreyya’nın ana sponsoruydu. Onun için elinden geleni yapmıştı, olmadı... Süreyya’nın yerine koskoca bir atletizm ordusu kurarak yine atletizmin peşine düştü. Bu kez atletizmin altyapısında sporcu yetiştirmeye başladı. Olimpiyat öncesi Türk atletleriyle moral toplantıları yaptı. Atletizmin gelişmesi yolunda yılda 500 milyarı atletizm sporuna akıtan Vestel, her rekor kıran Türk atletine ve antrenörüne de para ödülü veriyor. Elvan’a evlilik öncesi Vestel’den hem para ödülü hem de LCD TV’yle beyaz eşyalar geliyor. Biz Elvan’dan daha çok sevindik. Fubolun peşine takılmış 50’den fazla sponsor var. “İyi, güzel, olmasın” demiyoruz ama bir atletin, bir güreşçinin, bir haltercinin dünya çapındaki başarısının hiç mi değeri yok? Yok demek ki!.. Ulusal takımımızın Euro 2008’de ilk 4 arasına girdi diye almadığı para ödülü kalmadı. Peki futbolda kupa mı aldık, yoksa madalya mı? Yoo... Ama olmasa da 50 milyon doları da aşan bir para yağdı futbola... Diyoruz ki “Seyircin yoksa olimpiyat yapma...” Ben de ekliyorum ki “Sponsorun yoksa olimpiyatı aklından bile geçirme...” 1948’de Londra’da, 1960’ta Roma’da altın madalyaların arasında kalan güreşçilerimize yapılan yardımları anlatmaya ne yerim ne de zamanım var. Bugün acaba o sevgi var mı bugün o heyecan var mı bugün o halktan gelen milli destek var mı insanlık var mı? Dünya ve olimpiyat rekortmenimiz Halil Mutlu, Pekin’e sakat olduğu için gidemedi diye kulübünden kovuldu. Ayıp, hem de büyük ayıp!.. Bugünlere ‘pat’ diye bir günde gelmedik. Nasıl geldiğimizi bir düşünün... Gözünüzü futboldan kaldırıp biraz yorun aklınızı... 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle