Katalog

C U SPOR ALTERNATİF AĞUSTOS SALI GÖRÜŞ Formamı Geri Ver KÖKSAL ÖZBEK G Oğuzhan Tüzün ülkemizi başarıyla temsil ediyor. Gez, göz, arpacık v e s p o n s o r : BAŞARI A H M E T Y A Z I C I lusal başarılar her zaman önemlidir. Kürsüde kendine yer bulmak kolay değil. Ancak Oğuzhan Tüzün kazanılması güç başarılara imza attı. 2004’te elde ettiği dünya şampiyonluğu da herkesi olduğu gibi bizi de onurlandırdı. “2008 Pekin Olimpiyatları’nda şampiyon olmalıyım” diyor Tüzün... Atıcılığa babası ve aynı zamanda antrenörü olan Özer Tüzün’ün teşvikiyle 15 yaşında başlayan Oğuzhan Tüzün, “Babam antrenörüm olduğu için çok şanslıyım” dedi. İlk madalyasını 1999’da dünya şampiyonu olarak alan Tüzün başarıya doymadı. 2000 Sidney Olimpiyatları’na katıldı. Sidney’de trapta 107 puanla genel sıralamada 30.’luğu elde etti; 2004’ün Şubat’ında yine Sidney’deki Dünya Şampiyonası’nda 1., 2000 Avrupa Gençler Şampiyonası’nda 3., 2001’de Balkan Gençler, 2001’de de Avrupa gençler şampiyonu oldu. Tüzün’ün başarıları bitmedi... 2002 Dünya Gençler Şampiyonası’nda 2. sırayı aldı; Yine aynı yıl Balkan double trap gençler şampiyonluğunu kazandı. Oğuzhan Tüzün 2003’e ise Dünya Üniversitelerarası Şampiyonası’ndaki şampiyonluğuyla başladı. 2004’te de Sidney’de dünya şampiyonu unvanı yine Oğuzhan’a aitti. 25’inde olmasına karşın kazandığı madalya sayısı yaşından epey fazla. 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’na hazırlanan Tüzün, muhtemel rakiplerini daha önceden katıldığı yarışmalardan tanıyor. Bu yüzden geçmişteki performansını tekrarlaması halinde Pekin Oyunları’nda başarısını sürdüreceğini düşünüyor. Tüzün, kendine Michael Diamond ve İtalyan Peliore’yi örnek alıyor. Pazartesileri hariç haftanın 6 günü çalışıyor, 2 antrenman yapıyor, 5 seri tüfek atıyor. Sporun dışında kondisyon çalışmaktan ve yoga yapmaktan hoşlanıyor. Tüzün’ün sponsoru 1999’dan beri Ülker... Sponsoru sayesinde zorlu mücadelelerde başarıya kolay ulaşıyor. Ülker’in kendisinde çok büyük destek gösterdiğini belirten Tüzün, “Benim en büyük destekçilerimin başında sponsorum olan Ülker geliyor. 1999’dan beri sponsorluğumu yapıyorlar. Bana inanan insanların başında da Murat Ülker var. O bana çok büyük destek oldu ve beni buralara taşıdı. Ülker Grubu’yla neredeyse ağabey kardeş ilişkimiz var. Elbette ki federasyonumuzun ve ailemin desteği de yadsınamaz” ifadesini kullandı. Ayrıca Ülker’in özel görevlendirdiği spor psikoloğu Cengiz Karagözoğlu’yla çalışan Tüzün, psikoloğundan büyük destek aldığını ve olimpiyat oyunlarına dek iyi hazırlanması gerektiğini vurguluyor. ‘SİLAHI BİLİNÇLİ KULLANMIYORUZ’ T ürkiye’de silahın bilinçli kullanılmadığını da vurgulayan başarılı sporcu, “Türkiye’de maalesef her 13 kişiden birinde silah var. Sokaktaki maganda sayısı da bir hayli fazla. Olmadık yerlerde ateş ediyorlar. Ancak poligonlarda hiçbir tehlike yok. Hiçbir canlıya zarar verilmez. Poligonda sadece uçan ve vurulması gereken hedeflere atış yapılır. Basın ve diğer yayın organları silahı hep kötülüyor. Biz buna çok kızıyoruz. Sonuçta olimpik bir dalda yarışıyorum. Ve de olimpiyatlarda yarışılan bir branş olduğu için atıcılığa önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Silahla bilinçli bir şekilde uğraşan bizim gibi bir kitle de var. Basının ve medyanın bizim silahı bilinçli bir şekilde kullandığımızı halka tanıtması gerekiyor” diye konuştu. azetemizin önem verdiği “Formamı geri ver” kampanyasını, içtenlikle desteklediğimi belirtmek istiyorum. Kulüplerimizde, forma renkleri, genel kurulun bir kararı ile değiştirilebilir. Fakat bir asır boyunca alışılmış ve gelenekselleşerek, benimsenmiş renklerin değiştirilmesi hiçbir zaman düşünülmez. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün renkleri ve amblemi; 1910 yılında alınan bir genel kurul kararından sonra, bugüne kadar gelmiştir. Genel olarak, kulüp renklerinin yer aldığı formaların giyilmesi, gerek rakip ekipte, gerekse seyircide, sahada hangi takımın yer aldığının algılanması sonucunu doğurur. Örneğin Fenerbahçe gibi, geçmişi başarılarla dolu olan bir ekip, bu başarılarıyla bütünleşmiş olan forma rengi ve şekilleriyle, rakibi üzerinde doğal bir baskı yaratır. Ulusal takımımız açısından da durum, öncelikle böyledir. Globalleştirilen dünyamızda, ulusal müsabakalar çok sık yapılmaktadır. Seksenüç yıldır, ekibimiz, dünya sahalarında yer almaktadır. Türk ulusal takımı, tüm ülkelerin bildiği, dünya üçüncülüğü bulunan önemli bir ekiptir. Ülkelerarası maçlarımızın ilk yarım asırlık sürecinde, takımımız, sahaya bembeyaz farkedilir formalarla çıkmıştır. Formanın göğsünde bir bant halinde Türk bayrağı yer alır. Göğsünde bayrağımızı taşıyan bilinçli bir oyuncumuz, yere düşmeyi dahi yadırgar. Sonraları, ulusal formamız, kırmızı forma ile başlayan bir sulandırılma sürecine sokulmuş, neticede turkuaz cicili formalara kadar gelinmiştir. Türkuaz rengin Türkler tarafından keşfedildiği gerçeğine hiçkimse sığınmasın. At eğitimini en başarılı şekilde yapanlar da Türklerdir; lâkin, hiçkimse Mercedesinden inip, yollarda at ile dolaşmıyor. Ellili yılların başında, Türk Ordusu, Kore’yi işgal eden Çin Ordusu’na karşı, Amerikalılarla birlikte savaştı. Çinliler, Amerikalıları, Kunuri mevkiinde çembere aldılar. ABD ordusu imha edilmek üzereyken, imdada Albay Celal Dora komutasındaki Türk Birliği yetişti. Kahraman birliğimiz, sonradan guya stratejik ortağımız olan Amerikalıları yok olmaktan kurtardı; fakat bu kere kendisi çember içinde kaldı. Bu durum üzerine, Albay Celal Dora, birliğimizin taşıdığı bayraklarımızdan birini aldı ve göğsüne bağlayarak, askerlerine “Hücum aslanlarım” dedi, “Allah Allah”. Ve birliğimiz, Çin ordusunu paramparça ederek esenliğe ulaştı. Şimdi ben, ulusal oyuncularımızın kalplerinin içinde zaten, her zaman yer alan o ayyıldız bayraklı beyaz formayı geri istiyorum. O bayrak, şehit kanlarının üzerine gökteki ay ve yıldızın yansımasıyla ortaya çıkmıştır ve bir damla da Kunuri kanını üzerinde taşır. 15