17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com Şampiyonluk Güzel Şey L igler bitti şampiyonlar sevindi, düşenler ağladı. Süper Lig’in kıralı Fenerbahçe 3 hafta önce şampiyonluğunu ilan ederken, düşme hattındaki 6 takımın son 90 dakika mücadelesi heyecanı doruğa taşıdı. Fenerbahçe 3 haftadır sürdürdüğü şampiyonluk coşkusunu ligin son maçında şölene çevirdi. Bir şampiyonluk ancak bu kadar görkemli, bu kadar anlamlı olabilir. Dakikalar ilerleyip kupa törenini sabısızlıkla bekleyen 55 bin kişilik koronun repertuarında tepki mi vardı yoksa alkış mı? Koronun organizatörleri pankartlarını tribünlere yerleştirmişti. Ama günün en anlamlısı Sarı Lacivertli futbolcuların sahaya çıkarken TEMA Vakfı’nın “Suyu boşuna harcama” dovizini taşımalarıydı. Galatasaray yandaşlarına gönderme anlamı da taşıyan bu 3 sözcük, gecenin en güzel ve en anlamlı mesajıydı. Tribünlerdeki ezeli ve ebedi rekabeti anımsatan güzelliklerden birisi de Fenerbahçeli yandaşların iki kollarını yana açarak akrep yelkovanı temsil etmeleriyle saat 20.45’i sembolize etmeleriydi. 100 yıllık rekabette bunlar vardı. Eskiden yandaşların birbirlerine takılmaları, şakaları ve önemli olan her şeyin dostluk, arkadaşlık düzeyinde kalmasıydı ki Fenerbahçenin şampiyonluk gecesinde bu espriler vardı. Tüm bunlar yaşanırken bir rahatsızlık, daha doğrusu bir beklenti vardı. F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın tartıştığı, eleştirdiği Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’a karşı davranışı ne olacaktı? İlk maçta Aziz başkan Haluk beyi VIP salonunda karşıladı, protokolü uyguladı, “Hoş geldiniz” dedi. İki tarafın da birbirlerine karşı soğuk oldukları gözden kaçmadı. Zaten daha sonra tribünde de birbirleriyle konuşmak için bir bahaneleri de yoktu. Bu kez Haluk Ulusoy’la konuşmak Mahmut Uslu’ya düşmüştü. Fenerbahçe yönetiminin bu keskin dilli yöneticisi belki de Futbol Federasyon Başkanı’na Aziz beyin söylemek istediklerini söylemişti. Belki de özel olarak görevlendirilmişti. İlk raunt bitmişti ama Aziz Yıldırım yine huzursuzdu. Beklenen de oldu ama rüzgâr hafif geçti. Tribünlerden bir kesim Haluk beyi şampiyonluk kupasını verirken istifaya davet ederken, diğer tribünlerin alkışları protestonun sesini kesti. Protestocuların ikinci denemelerinde Haluk bey Fenerbahçe marşına alkışla tempo tuttu ama o da ilk protesto gibi çabuk önlendi. Federasyon Başkanı’nın işi bitmişti Şükrü Saracoğlunda. Babası Saffet amcanın hastalığını öne sürerek stattan ayrıldığı sırada başkan Yıldırım tribünde yoktu. Belki zamanlamayı iki taraf da böyle istemişti belki de raslantıydı. Neyse, Haluk bey gittikten sonra en yakın rakibi Beşiktaş’a 9, Galatasaray’a 14 puan fark atan Fenerbahçe’nin bayram sevinci stat duvarlarını aşıp Kadıköy’ü ve Bağdat Caddesi’ni inletti. Şampiyonluğu kutlayan Sarı Lacivertliler şimdi 9 Haziran’daki 100. yıl kutlamalarına hazırlanıyor. TARAFTAR olmanın dayanılmaz kutsallığı D eğerli okurlarım!.. Sizler futbolseverler olarak çok önemli ve kutsalsınız. Sizler olmasaydınız futbol anlamsız bir oyun dahi olamazdı. Futbolu izleme ilginiz zamanla sizi taraftar olma bilincine ulaştırırken, karşı koyma ve adil olma gerçeğine sahip olmanız için de ‘FUTBOLU VE FUTBOL OYUN KURALLARINI’ da bilmeniz gereklidir. Bunun yetersizliği sizi adil olmayan ve kendinize ters düşen davranışlara ve aidiyet olgunuzun fanatik dürtülerine tutsak yapar. Futbol oynayanlar için profesyonel hatta onu da aşan endüstriyel bir sektör olurken, izleyen için de taraftarlık ama uçlarda fanatizm ve kural dışı olguda da toplumsal tepki veya tribün terörünü içerir. Sadece kendi takımınızın kazanması için tribünde otururken aynı zamanda karşı tarafın da futbol oyununa olumlu katkılarını alkışlama ve fair play bilinciyle izleme asaletini yaşamalısınız. Her geçen gün para ve kumarın girdiği etkenlerle daha da farklılaşan futbol endstrisinin temel taşı tribün ve ekran başındaki taraftarlardır. Mutlaka izlerken duygu ve taraftar olgusunun oyun kurallarını aşan çatışmasını yaşayacağımız kesindir. Ama futbol sürpriz bir takım oyunudur. İyi olan takım kazanır ama bazen iyi olsa da kaybettiği maçlar vardır!.. Oyunu etkileyen birçok faktör vardır. Bunları bilmemiz şarttır. Özetlersek ne kadar aktif olursak olalım bizler izleyici olduğumuzdan futbolu ‘seyir sporu’ olarak algılayabiliriz. Aktifitemiz takımımızla anı yaşama bütünlüğümüzdür oyun sırasında. Ama golü biz atamaz veya yeme şansı bize ait değildir. Bu sahadaki kurallar içinde oynayan futbolculara aittir. İşte burada bir sıkıntı başlıyor. Önce takımımızın formasını severiz. Sonra onu oluşturan başarıları ve geçmişle bir yaşam ortaklığı oluştururuz. Başarılı olması için koşan oyuncularımızı severiz. En iyilerinin bize ait olduğunu düşünürüz. Aidiyet içinde yönetimi ve takımımızı çalıştıran teknik direktöre sahip çıkarız. Bütün bunlarda kendi değerlendirmelerimizin sınırını çizeriz. Oyunu uluslararası oynatan değişmez kuralların bilincine sahip isek gereksiz ve yanlış kararlar içinde izleme bunalımına ve karşıtlarımıza tahammül sıkıntısına düşmeyiz. Tribünde takımımızın kazanması için şarkılar, fanteziler, centilmenlik içinde pankartlar kullanabiliriz. Futbolun demokrasisi içinde olması gereken etik değerlerin tirbünde uygulanması, kitlesel şova dönüştürülmesi, takımımızın oyuncularına pozitif yansıması amacımız olmalıdır. Ayrıca bu görüntü söylem ve şarkıların nesilden nesile geçen unutulmaz izleri ve tribünde her yaşla cinsiyetten insanın ırk, dil, din gözetmeksizin aynı amaçta buluşmaları hümanist olma çağdaşlığı unutulmazların tablosunu ve mutluluğunu oluşturur. Bizlerin gönüllerinde yer eden oyuncularımızın zaman zaman hata yapmaları olgunlukla karşılanmalıdır. Kısacası bizi var eden kimliğimizin öteki yansıması taraftarlıkta yatabilir. Bu nedenle kendi adıma buradan sürekli futbolun nasıl oynandığını, nasıl izlenmesi gereğini ve kurallarını bıkmadan sizlere satırlarımla taşımak kararındayım. 100 yıllık futbol mazimizin asla yaşamak, görmek istemediği bir felaket dünya futbol alemine çirkin görüntüleriyle düşerken çok şey kaybettik. Ancak bundan sonra ‘onlar yaptı biz de yaparız’ yanlışlarıyla işin içinden sıyrılmak isteyenlere, bunu fişekleyen lafezanlara, raiting uğruna tüm kuralları çiğneyenlere karşı duracak çıkışlara ihtiyacımız var. Kültür ve birliktelik içindeki duruşumuzu, tepkilerimizi olumlu olarak ortaya koyup yanlış yapanlara birlikte tavır koyarak çağdaş, demokrat, asalet dolu görüntülerle kulüplerin, ulusumuzun gerçeğine dönük başarılar getirmesine talip olmalıyız. Birtaç atmanın, korner kullanmanın, ofsayt ve gol gerçeğinin, canımızı sıkan penaltının oluşumunu ve bilincini kurallara uyarak güçlü tribünler oluşturmalı, dolduruşa gelmemeliyiz. Futbol kullanarak Atamızın sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısı tavsiyesine uymayanlara asla sahip çıkmamalıyız. Bundan sonra sizin olmadığınız tribünlere oynamak isteyen kulüpleri affetmeden cezalandırmalı ve bir sandalyenin değerini hissettirecek boşluklara dikkat çekmeliyiz. Tribünleri savaş alanına dönüştüren ve devletin görevlilerine saldıran ve onların elinde haksız yere hırpalanan hatalara izin vermeden alkışı, sevgiyi, centilmenliği ilke edinmeliyiz. Çünkü sizin asaletiniz, futbolumuzu bu bataktan kurtaracaktır. Polemik Yaratmak H ani ‘’Yorgan gitti, kavga bitti’’ demiş Nasreddin Hoca ama futbol sezonu kapansa da dedikodusu, tartışması bitmez. Daha şampiyonluk türküleri çağırılırken polemik yaratıldı... ‘’Haluk beyin Şükrü Saracoğlu Stadı’na gitmesi doğru muydu?’’ Uygar ülkelerin en beğendiğim toplumsal kuralı ortada bir hata bir yanlış varsa özür dileyince her şeyin bitmesi, unutulmasıdır. Ama bizde öyle değil... Kan davalarından tutun da kahvede başlayıp sokakta kanla biten cinayetlere dek özür dilemek bir işe de yaramıyor. Hatta kırmızıda duran arabanın sürücüsüne arkasındaki arabadan inip saldıranları düşünün... Bir gece yarısı gazeteden çıkıp eve gideceğim. Fatih itfaiyesinin önündeki ışıkta durdum. Arkamdan hızla gelen bir araba neredeyse üstüme çıkacak. Acı bir fren, arabadan 4 kişi çıktı. Koltuktan kalkamadım, zaten fırsat da vermediler.... ‘’Ne duruyorsun lan?’’ Kırmızı, yeşil dememe kalmadı, saldırdılar. Birisi yakamdan çekip dışarı çıkarmaya çalışıyor, yapacak bir şey yoktu... “Görmedim, özür dilerim’’den başka ne diyebilirdim ki? Adamın birisi kapıyı açtı, bu kez 2 kişi üstüme çullandı. Ben sadece özür diliyordum. 4. adam arkadaşlarını tuttu, ‘’Adam özür diliyor işte, gidelim...” Gitmeye pek niyetleri yoktu ama ‘’Yeter bu kadar’’ deyince çekip gittiler otolarına... Yeşil çoktan yanmıştı, kalakalmıştım.. Onlar yanımdan hızla uzaklaştılar. Bizim toplum özür dilemeyi bilmez, özür dilemeyi sevmez. Çünkü hatasını kabul etmez. Hep kendisinin haklı olduğuna, sadece kendi doğrusunun doğru olduğuna inanır. Benim yaşadığım örnekte olduğu gibi kaba kuvvete karşı özür dilemek de yetmiyor. Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki görüntülerden çıkarılması gereken alternatif senaryolar yazmak, polemik yaratmak yerine geçmişten bugüne yapılan yanlışların dökümünü yapmak, ne zaman nerede ve ne gibi hatalar yapıldığını ortaya koymak... Ama yine de herkes kendini haklı görecek ve özür dileyen de olmayacak. Konuyu bir fıkrayla noktalayalım... Otobüste çam yarması bir adam madamın ayağına basmış. Kadın dönmüş, ‘’Hayvan’’ deyince çam yarması pis pis gülmüş. Madam dayanamamış, ‘’Hayvan dediysek kendini bülbül sanorsun.’’ OYUN KURALLARI Kale vuruşu oyunu tekrar başlatmak yöntemidir. Kale vuruşundan rakip takımın kalesine doğrudan doğruya bir gol yapılabilir. Bir kale vuruşu: Topun tamamı en son hücum eden takımın bir oyuncusuna dokunduktan sonra havadan veya yerden ve 10. kurala göre yapılmış nizami bir gol dışında kale çizgisini geçince verilir. Yöntem: Vuruş savunan takımın savunma takımının kale alanı içindeki herhangi bir noktadan yapılır. Rakip oyuncular top oyuna girene kadar ceza alanı dışında dururlar. Vuruşu yapan top bir başka oyuncuya dokunmadan önce topla 2. kez oynayamaz Top doğrudan doğruya ceza alanı dışına çıkınca oyuna girmiş olur. İhlaller / Cezalar: Eğer top doğrudan doğruya ceza alanı dışına çıkmamışsa: Vuruş tekrarlanır. Başka bir oyuncu tarafından yapılan kale Cavcav İşi İlerletti Kulüpler zarar ederken bizde futboldan para kazanan bir tek tüccar var... İlhan Cavcav. Eskiden ucuz futbolcu alır, satardı. Şimdi işi ilerletti, takım alıp satıyor. OFTAŞ Süper Lig’e çıkınca, ‘’30 milyon dolara satarım’’ demiş. vuruşunda eğer top oyuna girdikten sonra vuran oyuncu (elle oynaması hariç) top bir başka oyuncuya dokunmadan önce topa 2. kez dokunursa: İhlalin yapıldığı yerden rakip takım lehine bir endirekt serbest vuruş verilir. Eğer top oyuna girdikten sonra ve başka bir oyuncuya dokunmadan önce vuruşu yapan oyuncu bilerek topu elle oynarsa: İhlalin yapıldığı yerdeen rakip takım lehine bir direkt serbest vuruş verilir. Kaleci tarafından yapılan kale vuruşunda: Eğer top oyuna girdikten sonra kaleci (elle oynaması hariç) top başka bir oyuncuya dokunmadan önce topa 2. kez dokunursa: İhlalin yapıldığı yerden rakip takım lehine bir endirekt serbest vuruş verilir. Eğer, top oyuna girdikten sonra ve başka bir oyuncuya dokunmadan önce kaleci bilerek topu elle oynarsa: İhlal kalecinin ceza alanı dışında yapılmışsa yapıldığı yerden rakip takım lehine bir direkt serbest vuruş verilir. SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle