05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN ADNAN DİNÇER’LE FUTBOL ÖĞRENİYORUM Eposta:adnandincer?hotmail.com Olacak İşte Oldu L ig bitti bitiyor. Ama dedikodusu daha bir süre süreceğe benziyor. Öyle ya, yazılacak onca şey varken hatta yazılmadan geçilmiş neler var neler... Ama balık beyinliler çok şeyi unutmuş olmalı ki son Galatasaray Fenerbahçe maçını bile magazinleştirme çabasına girince olan oldu. Biraz öncelere dönelim. Magazin her alanda olduğu gibi futbolda da vardır. Bizimkiler magazin yapacağız diye ezeli ve ebedi rekabetin asla değinilmez yanlarına girerlerse olacak budur. Neymiş, Sarı Kırmızılı futbolcular ve hatta taraftarlar Fenerbahçe sahaya çıkarken alkışlasınlarmış. 100 yıl öncesini bilenler söylese neyse, daha dün eline kalem alan bu tarihi güçlerin birbirlerinden ayrı kalamayacaklarını ama hiçbir zaman da bir araya gelemeyeceklerinin farkında değillerse o zaman görsünler ne halt ettiklerini... İlk tepki zaten Galatasaray’da Adnan Polat’tan gelmedi mi? Futbolcularına ‘’Sakın ha’’ uyarısında bulunmadı mı? Olmazdı zaten, ezeli rekabette böyle bir sahneyi acaba en son kaç kuşak görebilmiştir? Ben bile son günlerine yetişebildim. Halit Deringör ağabeyimiz çok yazmıştır, maçtan sonra kardeş kardeş Kadıköy’de pastaneye gittiklerini... Ama bugünkü kalemler Fenerbahçe Galatasaray derbisinin neden dünyada üçüncü olduğunu bilmedikleri için yazarlar, dostluk türküleri çağırırlar. Ama onların içinde kimileri vardır ki futbolcuların birbirleriyle arkadaş olduklarını bilmezler, yangına körükle giderler. Bir düşünseniz; geride kalan ligde o kadar olay çıktı o kadar adam tutuklandı o kadar yönetici ceza yedi, onca futbolcu ceza aldı; futbolcuların kavga ettiği, yumruk yumruğa geldiği kaç maç sayabilirsiniz? Çok değildir sayıları. Çünkü futbolcular arkadaştır. Çoğu da saha dışında birbirleriyle ailecek eğlenir. Ama ortalığı karıştıranlar, birbirleriyle atışan yöneticiler, amigo reisleri, paralı askerler, kulüp forması giymiş sansasyon sevdalı yazarlar ve yorumculardır. Buna bir de şaibeli federasyon ve şaibeli kurullarıyla şaibeli hakemler eklenince tribündeki yandaşlar maçlara bilenmiş ve organize kuvvet olarak gelip ellerine ne geçerse atmış, küfürleri noktasız virgülsüz sallamış. Statlardaki şiddetin en masumu (birkaçı dışında) futbolculardır. Ali Sami Yen Stadı’ndaki olaylar daha önceleri görmediğimiz görüntülere sahne olmuştur da bir kulüpçü akadaşıma ‘’Ne oldu böyle dediğimde’’, “Her şeyin bir ilki vardır. Dur bakalım, daha ne ilkler göreceksin” demez mi? Dondum kaldım Futbol gemisinde “sen, ben, o, biz, siz, onlar”, kim varsa bu olayı dondurup düşünmek zorundadır. Futbolu futbolcular yönetsin. Biz de öyle diyoruz ama görüyoruz futbolun nasıl yönetildiğini. Deniz bitti, tuz koktu. Kendimize gelelim. Parolamız Türk futbolcusu ve Türk futbolu olmalıdır S Tuncay’ın Kararı on haftasına girdiğimiz ligimizde gelinen noktada çok net bir gerçek ortaya çıkmıştır. Futbolumuzun temel taşı olan kulüpler ve özellikle 3 büyüklerin tarihsel rekabeti, şampiyonluk ve yarışmacılık adına derin ve telafisi olmayan yaralar almış ve almaya da devam etmektedir. Bencilce devam eden bu durum sonucu oynanan futbol seviyesi çağdaş futbolun gerisine düşmüştür. Sadece şampiyonluğu amaç edinmiş hedeflere kilitlenmişlerin kavgası tribün kurbanı ve mantıktan uzak görüntülere yol açmaktadır. Hiçbir gün yok ki yönetici, teknik adam ve futbolcuların inanılmaz açıklamalarıyla ortalık germesinler. Nasıl bir iştir bu her şeyi kendinden aşağıda gören zihniyet? Nedir bu futbola sığınıp herkesi sallamak? Hatta daha da ileri giderek futbolun dışından içine girerek rant kovalayanların kulüplere musallat olan görüntüler... Beyler!.. Lütfen Atatürk’ü ve onun gençliğini kullanarak hedeften saptırmayın. Tribünlerdeki kavgaların nedeni sizlersiniz. Bu sıkıntılı süreçte, ülkesinde sıradan biriyken, Türkiye’de önem verilen, ulusal forma giydirilen bir futbolcunun kendi vatandaşıyla saha dışında tekme yumruk kavga ve saldırısının hesabını 23 maçla örtenler nasıl futbol adına savunma yapabilecek? Her şeyi siz mi biliyorsunuz? Her sezon milyonlarca Avro’yla getirdiğiniz yabancı teknik adam ve futbolcuların çağdışılığına kurban edilen futbolumuzun yurtdışında nasıl başarılı olacağını el ele planlayacağınıza, kulüpleri kendi malınız gibi adam ayırarak kullanma hakkını ne zaman toplumsal isteğe göre uyarak geliştireceksiniz? Gençlerimiz artık iyice dışlanmak üzere... Gelecek yıl Süper Lig’de yabancı futbolcu sayısını serbest bırakacak yasayı onaylayan Fatih Terim, hangi gençlik geliştirme biriminden çıkacak futbolcuya forma giydirecek kulüpten ulusal takım kuracak? Yanlış yoldayız ve bu anlamda futbolumuz yozlaşıyor ve uğruna harcanan paralar bu fakir ülkenin insanına haksızlıktır... Artık farklı düşünce ve gerçek fair play ruhuyla Türk gencine layık, Atatürkçü ruh ve inançla yetiştirilmiş, zeki, çevik ve ahlâklı eğitim ve ürünlerine her zamandan daha çok ihtiyaç duyulan bir sürece gelinmiştir. Şampiyonluk kavgasıyla uyutulan toplum ve uğruna uçup giden paralarımızın ülkemiz gencine harcanması şart olmaktadır. Yani parolamız Türk futbolcusu ve Türk futbolunun başarısı olmalıdır. F enerbahçe’nin Sakaryaspor’dan alıp getirdiği ve giydiği formanın hakkını veren genç futbolcusu Tuncay’a teklifler yağıyormuş. Şampiyon olan takımın futbolcularını kapışmak modadır. Ama önemli olan futbolcunun bıraktığı takım değil, gideceği ekip daha önemlidir. Bir yuvadan çıkıp bir başka yuvaya gitmek, orada daha babalarla bir arada olmak, kendisini o babalara kabul ettirmek öyle sanıldığı gibi kolay değil. Genç Ronaldo, Portekizden Manchester United’a geçtikten kaç zaman sonra kendisini kabul ettirdi Ferguson’a? Türkiye’den onca fuıtbolcumuz yurtdışına gitti, hâlâ da gidiyor. Gidenlerin kaçı döndü, kaçı kaldı.? Tuncay genç, Fenerbahçede şampiyonluklar gördü. Artık yuvadan başka yuvalara uçması olağan. Onun yeni ufuklara kanat açmak istemesi gayet de normal, acaba mantıklı mı? Gelen istekler Yunanistan’dan başlayıp doğruysa Real Madrid’e dek uzanmış. Kimi yazarlar ‘’Gideceksen iyi bir kulübe git’’ dedi. Şimdi düşünüyormuş. Teklifler doğrusu genç futbolcunun aklını çelecek kadar cazip. Ne demişler ‘’Asılacaksan bile İngiliz ipiyle asıl.” Tuncay da giderse ya İngiltere’ye ya da İspanya’ya gitmeli. Orada oynayabilir mi takıma girebilir mi bilemem ama yedekte beklemeyi göze alırsa hiç düşünmesin, bir gün ona da sıra gelir. Ama bu ülkelerden başka yerde oynamak Fenerbahçe’de oynamaktan çok da iyi değil . Eldeki kuş daldaki kuştan iyidir. Neyse karar Tuncay’ın, yolu açık olsun... OYUN KURALLARI KALE VURUŞU: Eğer top oyuna girdikten sonra, başka bir oyuncuya dokunmadan önce vuruşu yapan oyuncu bilerek meşin vuvarlağı elle oynarsa: İhlalin yapıldığı yerden rakip takım lehine direkt serbest vuruş verilir. Eğer ihlal vuruşu yapanın ceza alanı içinde yapıldıysa bir penaltı vuruşu verilir. Kaleci tarafından yapılan kale vuruşunda: Top oyuna girdikten sonra, kaleci (elle oynaması hariç) topa başka bir oyuncu dokunmadan önce ikinci kez dokunursa: İhlalin yapıldığı yerden rakip takım lehine bir endirekt serbest vuruş verilir. Eğer top oyuna girdikten sonra ve başka bir oyuncuya dokunmadan önce kaleci bilerek meşin yuvarlağı elle oynarsa: İhlal ceza alanı dışında yapılmışsa yapıldığı yerden rakip takım lehine direkt serbest vuruş verilir. İhlal kalecinin ceza alanı içinde yapılmışsa yapıldığı yerden rakip takım lehine endirekt serbest vuruş verilir. Bu kuralın herhangi bir başka ihlalinde: Vuruş tekrarlanır. KÖŞE VURUŞU: Köşe vuruşu oyunu yeniden başlatma yöntemidir. Köşe vuruşunda rakip takımın kalesine doğrudan doğruya bir gol yapılabilir. Bir köşe vuruşu: Topun tamamı en son savunma yapan takımın bir oyuncusuna dokunduktan sonra havadan veya yerden 10. kurala göre yapılmış nizami bir gol dışında kale çizgisini geçince verilir . YÖNTEM: Top en yakın köşe bayrak direğinin yayı içine konur. Bayrak direği yerinden oynatılamaz. Rakip oyuncular top oyuna girinceye dek köşe yayından en az 9.15 metre uzakta bulunur. Vuruş hücum eden takımın bir oyuncusu tarafından yapılır. Top vuruş yapılıp hareket edince oyuna girmiş olur. Vuruşu yapan oyuncu top başka bir oyuncuya dokunmadan önce meşin yuvarlakla ikinci kez oynayamaz. Fenerbahçeli Yaşar Paşa Genelkurmay Başkanımız Yaşar Büyükanıt Fenerbahçeliymiş. Yaşar Paşam Genelkurmay Başkanı olmadan önce de Fenerbahçeliydi. Yaşar Paşam teğmen rütbesi taktığında da Fenerbahçeliydi. Yaşar Paşam Harp Okulu’na girmeden önce de Fenerbahçeliydi . Fenerbahçe’ye gönül vermiş Yaşar Paşa’nın ne zaman Fenerbahçeli olduğunu bilmiyorum ama onun ezeli ve ebedi Fenerbahçeli olduğundan kuşkum yok. Nice şampiyonluklara Paşam... Kutlu olsun. SPORUN VE SPORCUNUN YANINDA 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle