Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR FUTBOL NİSAN SALI İ M İ R V E D Z I FRANS D E N İ Z Ü L K Ü T E K İ N N E D ’ I N I T A PL G 14 olarak isimlendirilen ve başını Juventus, Bayern ve Real Madrid gibi takımların çektiği organizasyon, 19992000 sezonunun başında UEFA’yı Şampiyonlar Ligi’nde daha fazla maç oynamaya imkân vermesi konusunda uyarıyor ve aba altından sopa gösteriyordu. İsteklerimizi dikkate almazsanız UEFA’dan ayrılıp kendi ligimizi kurarız!.. UEFA bekleneni yaptı ve fikstürdeki değişiklikle Şampiyonlar Ligi’ne ilk grup mücadelelerinin ardından ilk ikiye girenlerin aralarında oluşturduğu yeni bir grup eklendi. Avrupa futbolunun yöneticileri açıklama yapmayı da ihmal etmemişlerdi; “Şampiyonlar Ligi, her geçen yıl yapılan yeniliklerle zaten bir Avrupa Ligi olma yolunda ilerlemektedir”. G14 ise bu gelişmenin aşama aşama değil bir anda olmasını istiyordu. Çünkü Avrupa Ligi Real Madrid, Manchester United, Barcelona ve Milan gibi takımların her hafta birbirleriyle karşı karşıya gelmesini sağlayacaktı. Bu da TV yayınları ve reklamlardan hayal edilemeyecek boyutlarda bir gelir demekti. “Bu organizasyonun kendi ligini düzenleyecek gücü gerçekten var mı” sorusuna çok ilginç bir şekilde yine UEFA yanıt verdi. Bahsi geçen sürtüşmeden bir yıl sonra İskoçya, Hollanda ve Belçika takımları benzer bir talepte bulunuyordu. UEFA’nın kulüpleri reddettikten sonra yaptığı açıklama ise şöyleydi; “Bu kulüplerin reytingleri fazla değil, dolayısıyla kuracakları bir lig uzun ömürlü olmaz.” Bu da G14’ün gücünü gösteriyordu. Ancak onların da önüne geçemeyeceği şeyler vardı. Sezon içindeki yoğun maç programı ve futboldaki fizik güç ihtiyacının üst seviyede olması, oyuncuların sağlığı açısından endişe vericiydi. Marc Vivien Foe ve Mildos Feher’in saha içindeki ölümleri dünyanın dört bir yanındaki futbol otoritelerinin yoğun maç programlarını eleştirmesine neden oluyordu. Fazla maç yapmanın etkisi yaz aylarında düzenlenen Dünya Kupası ve Avrupa şampiyonalarının bırakın iyi futbolu, ayakta duracak hali bile olmayan futbolcularla oynanmasına neden oldu. Uyarıları dikkate alan UEFA, bütün ülke federasyonlarına liglerinin 18 takımdan fazla olmaması yönünde tavsiyelerde bulundu. Ayrıca Şampiyonlar Ligi’ndeki ikinci tur grubu uygulaması kaldırılarak çift maçlı eleme sistemine geri dönüldü. G14, bunun üzerine puan alındığında verilen paranın arttırılmasını istedi. Platini’nin başkan seçilmesiyle birlikte yaptığı, “İtalya veya İspanya Ligi dördüncüsünün Çek Cumhuriyeti ya da Danimarka şampiyonundan daha önemli olduğunu düşünmüyorum” açıklaması Şampiyonlar Ligi’nin önümüzdeki yıllarda daha çok ülke şampiyonlarının yarıştığı bir turnuvaya dönüşeceğini gösteriyor. Platini’nin bir başka projesi de kupa şampiyonlarının Şampiyonlar Ligi’ne katılması. Bu iki fikir hayata geçirilirse Şampiyonlar Ligi İtalya, İspanya ve İngiltere takımlarının hakimiyetinden kurtulup daha çok ülkenin temsil edildiği ve gerçekten şampiyonların mücadele ettiği bir turnuvaya dönüşebilir. Ancak Avrupa’nın devlerinin pek dillendirmeseler de asıl sıkıntısı 2 haftada bir uzaklara gidip 90 dakika kapanan savunmaları açmaya çalışmak. Real Madrid dünyanın en güçlü takımlarından birisi olabilir ama 90 dakika kapanan lig sonuncusu Gimnastic Tarragona karşısında maçı gol atamadan tamamlaması olası. Büyükler, kendileriyle denk güçteki takımlarla mücadele etmek istiyor olabilir ve bu istekleri ilk bakışta pek de haksız sayılmaz. Ancak kulüpler arasındaki büyük uçurumun sorumlusu da yine kendileri ve UEFA. Yayın gelirlerinin son derece adaletsiz dağıtılması ve kupa statülerinde büyüklerin lehine yapılan düzenlemeler, dengeli mücadelenin olduğu turnuvaları imkânsız kılıyor. Schalke 04 geçen yıl UEFA Kupası yarı finalinde sahasında Sevilla karşısına çıkarken bazı as oyuncularını dinlendirmeyi seçmişti. Kulüp yetkilileri, kendileri için Şampiyonlar Ligi’ne katılmanın UEFA Kupası’nı kazanmaktan daha önemli olduğu açıklamasını yaptı. Bu da gösteriyor ki Şampiyonlar Ligi’ne katılmak, Avrupa’da isim sahibi olmak için tek yol. Ancak orada da başarılı olmak gerçekten zor. 4’er takımla temsil edilen ülkeler arasında Anderlecht, Dinamo Kiev, Benfica ikinci turu bile zor görüyor. Futbolun asıl zevkini ve diğer sporlardan farkını yaratan sürprize açıklığı ve çok basit bir oyun olması yavaş yavaş yok olurken, Platini en azından fikir bazında köklere dönüşü başlattı. Futbolculuğu döneminde diğerlerinin yapamadığı şeyleri kolayca gerçekleştirerek tüm dünyada isminden söz ettiren Fransız, yöneticilik kariyerine de aynı hedefle başladı. Ancak İngiliz kulüplerinin ABD’li dolar milyarderleri ve Arap şeyhleri arasında bölüşüldüğü, İtalya’da büyük kulüplerin başarı için her yol mübah ilkesiyle üst üste şike skandallarına imza attığı, ülkemizdeyse hemen her kulübün isminin sonuna AŞ damgasının yapıştırıldığı bir dönemde işi çok zor. 2