Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C TİRAN KARTAL’I SPOR FUTBOL EKİM SALI SPOR POLİTİKASI Ö nce bilinen hikâyeyi hatırlayalım. “Galatasaray’ın ilk amblemi, ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartal motifidir. Galatasaray Mektebi Sultanisi’nin 333 numaralı talebesi Şevki (Ege) tarafından çizilmiştir. Ali Sami (Yen) Bey anılarında, kartal amblemin ünlü İsviçre çikolatası Tobler’in paketinde görülüp beğenildiğini anlatır. Galatasaray’ın harf devriminden önce “Gayin ve Sin”, harf devriminden sonra ‘’G ve S’’ harflerinden oluşan bildik amblemi 1923 yılında kabul edilir. Kullanılmaya ise 1925 yılında başlanır.’’ Peki, Galatasaray’ın amblem olarak kartal motifini seçmesi gerçekten bir rastlantı mıdır? Neden aslan, panter veya bir başka şey değil de kartal seçilmiştir? Olay, bir çikolata markasının logosunun görülüp beğenilmesi şeklinde açıklanacak kadar basit midir gerçekten? Belki de cevabını aradığımız tüm soruların yanıtı Ali Sami Yen’in kimliğinde gizlidir. Ali Sami (Yen) Bey kimin oğludur? Arnavut milliyetçiliğinin en önemli idollerinden biri olan Şemsettin Sami’nin (veya Arnavutluk milli tarihindeki adıyla Sami Frashëri’nin) oğludur. Şemsettin Sami,1850’de Güney Arnavutluk’ta Yanya’ya bağlı Fraşer kasabasında doğmuştur. İstanbul’a gelişi ve Matbuat Kalemi’nde görev alışı 1871 yılındadır. 4 Mayıs 1884 tarihinde Kazasker Sadettin Efendi’nin kızı Emine Veliye Hanım’la evlenen Sami, kayınpederinin Kandilli’deki yalısına yerleşir. Bu evlilikten Samiye, Ali Sami (Galatasaray’ın kurucusu), Sadiye ve Sadi adlı 4 çocuğu dünyaya gelir. Ali Sami (Yen) 1886’da Kandilli’de dedesine ait bu yalıda doğar. Ali Sami Bey’in sadece babası Şemsettin Sami değil, amcaları Naim ve Abdül de Arnavutluk tarihinde önemli roller oynamışlardır. Sami ve Abdül Fraşeri kardeşler Latin ve Yunan harflerini kullanan ilk Arnavut alfabesini ve ilk Arnavutça dilbilgisi kitabı yazmışlardır. Diğer amca Naim Fraşeri, Arnavut milli şiirinin kurucusu olarak kabul edilir. Ali Sami Bey’in amcası Abdül Bey 1892’de, annesi Emine Veliye hanım 1893’te vefat eder. Baba Şemsettin Sami alışılmadık bir karar vererek, ölen kardeşi Abdül Bey’in eşi Belkıs Hanım’la evlenir. Eski kayınpederinin Kandilli’deki yalısından taşınarak, Erenköy Galip Paşa Camii yanındaki sokakta inşa ettirdiği köşke taşınır. Belkıs Hanım’dan İskender adı verdiği bir çocuğu daha olur. 1899 yılında Bükreş’te Arnavut milliyetçiliğinin manifestosu kabul edilen ‘’Arnavutluk Neydi, Nedir ve Ne Olacak? Anavatanın Onu Kuşatan Tehlikelerden Kurtuluşu Üzerine Düşünceler’’ adlı imzasız eser yayımlanır. Günümüzde bile bu eserin kime ait olduğu tartışılmalıysa da, Türkiye dışında genel kabul Şemsettin Sami’ye ait olduğu yönündedir. Bu eserin yayımlandığı 1899 tarihinden itibaren Şemsettin Sami, Erenköy’deki köşkünde saray tarafından adeta göz hapsine alınır. Vefat ettiği 1904 tarihine kadar 5 yıllık ev hapsi yaşayacaktır. Oğul Ali Sami ise, kulüp kurma girişimini ancak babasının ölümünden 1 yıl sonra gerçekleştirebilecektir. Şemsettin Sami’nin bu gün Arnavutluk’un başkenti Tiran şehir merkezinde, bir milli kahraman olarak büstü sergilenmekte, Arnavut okullarında, Arnavut milliyetçiliğinin en önemli kuramcılarından biri olarak öğretilmektedir. Arnavutluk devleti, Erenköy’deki aile mezarlığında bulunan Şemsettin Sami Bey’in naaşını, Arnavutluk’ta yaptırılacak bir anıt mezara nakletmek üzere Türkiye Cumhuriyet’inden defalarca talep etmiştir. Bu talep T.C. yetkilileri tarafından her seferinde reddedilmiştir. Kartal, Arnavut kültürünün simgesidir. Arnavutluk isminin Arnavutçadaki karşılığı “Shqipëria’’ (Şikiperya)’dır. Shqipëria’nın Türkçe karşılığı “Kartal Ülkesi’’dir. Arnavutluk’un milli sembolü çift başlı kartaldır. Ne ilginçtir ki, Arnavutluk’un milli kahramanı Sami Frashëri’nin oğlu Ali Sami Bey tarafından kurulan Galatasaray Kulübü’nün amblemi de kartaldır. Ve bu amblem Ali Sami Bey’in Türk futbolunu yönetmeye soyunduğu ve Galatasaray Kulübü üzerinde etkisinin azaldığı 1920’li yılların ortalarına kadar değiştirilmemiştir. Meraklısına bir not daha ekleyeyim. Kurulan Arnavutluk devletinin ilk kralı Ahmed Zogolli (Ahmed Zogu) Galatasaray Mektebi Sultanisi mezunudur. Tobler çikolatası mı? Ne diyeyim, tadından yenmez… Zorlu Sınavlar HİKMET ÇETİNKAYA U ŞEMSETTİN SAMİ Şemsettin Sami’nin Tiran şehir merkezindeki büstü . lusal futbol takımımız zorlu maçlar oynuyor. Takımda iniş ve çıkışlar var... Acaba bunun temel nedeni Fatih Terim ve teknik ekibi mi yoksa futbolcular mı? Arif Kızılyalın, yine ilginç bir konuya değindi... “Fatih Hoca kime küstü?” Ulusal takımın baş sorumlusu bazen kızıyor, öfkeleniyor. Bazen sevecen oluyor... Fatih Terim konuşurken tipik bir Adanalı örneğini yansıtıyor... Arif Kızılyalın diyor ki; “Ulusal Futbol Takımımız, 2008 finalleri yolunda kritik 2 sınava çıkacak önümüzdeki hafta... Önce deplasmanda Moldova, ardından da Ali Sami Yen’de Yunanistan’la oynayacağız... Bosna, Malta, hatta Macar maçlarının ne denli zor geçtiği düşünülürse; belki de Ay Yıldızlı ekibimizin yazgısının belirneceği iki 90 dakika yorumu bile yapılabilir bu karşılaşmalar için. Peki, ulusal takımımız Moldova ve Yunan maçlarına hazır mı? Bu soruya net bir yanıt vermek çok da gerçekçi olmaz. Ulusal Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in kadroya davet ettiği isimlere bakarak 13 ve 17 Ekim’deki maçlar için yorum yapmak güç. Çünkü aday kadroda formsuz isimler de var; en formda dönemini yaşayan yıldızlar da. İşte Emre... İşte Hamit... İşte Gökhan Ünal... Hepsi de fit. Yani hazır. Ama İbrahim Üzülmez’ler, Servet Çetin’ler, Volkan Demirel’ler, Tümer Metin’ler, Hakan Şükür’ler için aynı şeyi söylemek olası değil. Ve şu aşamada 24 kişilik Ay Yıldızlı ekibin en azından kafaca bu iki maça hazır hale gelmesi gerek. Önce Moldova, sonra da hiç soğumadan Yunan maçlarına motive olmak gibi bir yükümlülükleri var futbolcularımızın. Bu işi de elbette ulusal takım teknik direktörü Fatih Terim yapacak... İşin önemli yanı Fatih Terim, teknik ekibi ve futbolcular bu iki önemli sınava hazır mı? Fatih Terim küslerimi oynayacak bu iki önemli maçta?” Spor servisinden Deniz Ülkütekin bakın ne diyor bu konuda: “Moldava ve Yunanistan’la önümüzdeki hafta çok kritik iki karşılaşma yapacak olan ulusal takımımızda bundan önceki maçlarda yaşanan kadro istikrarsızlığı dikkat çekiyor. AyYıldızlılar 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde şu ana kadar sadece dört gün arayla oynadığı Moldova ve Macaristan maçlarında aynı 11’le mücadele etti. Ulusal takımda özellikle bazı mevkilerde forma giyen isimler sık sık değişiklik gösterdi. Sakatlık ve cezalar nedeniyle bu iki maç dışında hiç bir karşılaşmaya aynı oyuncularla çıkamayan AyYıldızlı ekip, Avrupa’nın bu açıdan en şanssız takımı olarak da gösteriliyor. Sakatlıkların en sık yaşandığı bölge kale ve savunma olarak dikkat çekti. Kalede ilk 3 maçta forma giyen tecrübeli isim Rüştü Reçber, sakatlığından sonra kaleyi Volkan Demirel ve Hakan Arıkan’a devretti. Bu üç kalecinin de yedek kaldıkları dönemde ulusal takım kalesini korumaları istenen “1 numara”nın bulunamamasına yol açtı. Savunma ise başlı başına bir sorun oldu ulusal ekip için. Gökhan, Servet, İbrahim Toraman ve Emre Aşık’ın sakatlık, formsuzluk, cezalarla boğuşması Terim’i yeni bir krizle baş başa bıraktı. İlk üç maçını gol yemeden kapattıktan sonra oynadığı beş karşılaşmada kalesinde sekiz gol gören ulusal takımda savunmanın ortasında denenen oyuncular Can Arat, Servet, Gökhan Zan, İbrahim Toraman ve Emre’ydi. Orta sahada alternatifi olmasına karşın Terim, burada da sık sık yaşanan sakatlıklar nedeniyle ideal bir diziliş oturtamadı.” * Yazı Moldova maçından önce kaleme alınmıştır... 5