05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sarı fırtına Szabo CAN İŞBAKAN . Kıtalararası Avrasya Maratonu’nun onur konuğu olarak İstanbul’a gelmişti Olimpiyat Şampiyonu eski atlet Gabriela Szabo... Rumen atlet, 2002 yılında Almanya’da Süreyya Ayhan ile yaptığı 1500 metre Avrupa Şampiyonası mücadelesinde rakibine geçilerek kariyerinin en ağır darbesini almıştı. Çünkü o altın madalyalarla dolu evinde bir tek Avrupa Şampiyonluğu eksik. Bunu ellerinden alan Ayhan’ı çok büyük bir atlet olarak gören Szabo, şu anda ülkesinin atletizm federasyonunda asbaşkanlık görevini de üstleniyor. Tarihin gelmiş geçmiş en iyi uzun mesafe koşucusu duygularını Cumhuriyet ile paylaştı... Avrasya Maratonu’nun onur konuğu olarak İstanbul’a gelmiştiniz. Aklınızda neler kaldı? Gabriela Szabo: Gerçekten çok mutlu olmuştum. Beni böylesine güzel ve önemli bir organizasyona davet ettikleri için gurur duydum.. Bİstanbul’u zaten çok seviyorum. Çünkü Romanya’da da bir sürü Türk arkadaşım var. Onlardan da İstanbul hakkında çok güzel bilgiler aldım ve gördüm ki hepsi doğru. Yeniden İstanbul’a gelmek isterim çünkü çok özledim. Atletizmi erken bıraktığınızı düşünüyor musunuz? G.S: Belki biraz erkendi ama başarılara doymuştum. Spora da küçük yaşta başladığım için aslında bedenim için doğru bir yaşta atletizme veda ettim. Önemli madalyalar kazandım. Benim için yeterli bir kariyer olduğuna inandığım için sporu bıraktım. 3 bin metre pist ve 5 bin metre salonda Avrupa rekorlarını elinizde bulunduruyorsunuz. Yerinizi alabilecek bir atlet görebiliyor musunuz? G.S: Evet hâlâ kırılmayan rekorlarım var. Bu da benim iyi bir atlet olduğumu gösteriyor. Ancak Etiyopyalılar gerçekten çok iyi koşuyorlar. Onları izlemek bile benim için çok güzel bir keyif. Sanırım benim rekorumu ele geçirecekler. 2002 yılındaki Münih Avrupa Şam C 28 SPOR ATLETİZM OCAK SALI ALTERNATİF Asla Yalnız Yürümemek BARBAROS ÇIDAL G piyonluğu yarışında Süreyya Ayhan’a geçilerek gümüş madalya ile yetinmiştiniz. O yarışı size neler anımsatıyor? G.S: Süreyya büyük bir atlet. Onunla yaptığım yarışı ise hiçbir zaman unutamam. Çok büyük bir yarıştı ve ben Avrupa Şampiyonluğunu çok istiyordum. Ancak o gün Süreyya müthişti. Kaybeden taraf olmama karşın benim kariyerim için müthiş bir yarıştı. Türkiye atletizmini nasıl görüyorsunuz? G.S: Türklerin çok önemli atletleri var. Süreyya Ayhan, Elvan Abeylegesse ve Halil Akkaş ilk akla gelenler. Önemli başarılara imza atmalarının yanında aynı zamanda önünde devam eden kariyerleri var. Ayrıca arkadan gelen genç atletlerde var. Ben Türkiye’nin bu konuda geleceğinin çok güzel olduğunu görüyorum. GELİŞİM SÜRECEK Romanya Atletizm Federasyonu’nda asbaşkanlık göreviniz devam ediyor. Kendi ülkenizdeki gidişat nasıl? G.S: Atina’daki olimpiyatlardan sonra başarılı sporcularımız kariyerini sonladırdılar. Bu nedenle bir bocalama devrine girdik. Ancak genç bir nesil geliyor. Onları yetiştiriyoruz. Göteborg’daki Avrupa Şampiyona’sında da bu genç sporcularımız iyi dereceler elde etti. Türkiye’nin atletizme olan ilgisini nasıl görüyorsunuz? G.S: Türkiye’de koşmayı çok seven insanlar var. Önemli bir potansiyel gördüm İstanbul gezimde. Bu gerçekten atletizmi seven bir insan için çok güzel bir duygu. Umarım bu spor dünyada daha da gelişir. AVRUPA REKORTMENİ D ünyanın gelmiş geçmiş en önemli atletlerinden biri olarak gösterilen Gabriela Szabo, 14 Kasım 1975’te Romanya’nın Bistrita kentinde doğdu. Hayatını atletizme adayan ve çalışmalarını bu yönde sürdüren Rumen atlet, emeklerinin karşılığını alarak 3 kez dünya şampiyonu oldu. Avustralya’nın Sidney kentinde ise kariyerinin zirvesine ulaştı Szabo... Burada 5 bin metrede altın madalyaya ulaşarak olimpiyat şampiyonluğuna imza atan Romen, aynı yıl 1500 metrede de bronz madalyayı kaptı. Szabo halen 3 bin metrede Avrupa rekoru sahibi. Sporu 2005 Mayıs’ında bırakan Romen, ülkesinin Atletizm Federasyonu’nun asbaşkanlığı görevini de yürütüyor. 19 eçen hafta İngiltere’de futbol adına büyük dersler çıkarılacak bir maç oynandı. Carling Cup’da Liverpool sahasında Arsenal’e 63 yenilerek tarihinin en ağır yenilgilerinden birini alırken hem kupaya veda etti hem de 3 gün önce FA Cup’da yine Anfiled’da 31 yenildiği rakibinden üst üste ikinci yenilgisini aldı. Bunun neresinden ders çıkarılacak derseniz, ülkemizdeki futbol taraftarlığı anlayışından uzaklaşmanız ve öyle okumanız gerekiyor. Liverpool taraftarı ezeli rakibine 3 gün önce yenilmiş, üçüncü kupa olarak bilinen ve yedeklerle oynayacağı bir kupada maça çıkıyor ve hafta içi oynanan maçta tribünler tıklım tıklım doluyor. Maçtan önce “Hep destek, tam destek” ama rakip adeta şov yapıyor ve biraz da hakemin katkısıyla ard arda goller bularak farkı açıyor.Devre bittiğinde durum 41 Arsenal lehine ve ikinci yarı başlarken Liverpool taraftarı hala takımına desteğini “You Never Walk Alone” şarkısını söyleyerek sürdürüyor. İşler düzelmiyor hatta daha kötüye gidiyor ve skor 63 oluyor. Maçın son dakikasında aynı şarkı belki biraz üzgün biraz kırgın yüzler eşliğinde ama yine de haykırarak ve içten söyleniyor ve takım sahadan böyle uğurlanıyor. Üstelik Liverpool 17 yıldır şampiyonluk yüzü görmemiş ve Carling Cup’dan da elenince bu sezonu da kupasız kapatması kesinleşmiş. Yukardaki paragrafta yazılanlarda ufak bir değişiklik yapalım. Liverpool yerine 3 büyüklerden herhangi birini, Arsenal yerine de yine 3 büyüklerden istediğinizi koyun ve yazıyı öyle okumaya başlayın. Sonuna geldiğinizde bunun ülkemizde de olacağına inanıyorsanız yazıyı artık okumayı bırakın ve hayal dünyanızın genişliğiyle övünmek için bir şeyler yapın. Ama “bu bizde olmaz” derseniz o zaman neden olmayacağını beraber masaya yatıralım. 3 gün içinde 2 derbi kaybedince suçlu aramaya başlayacak bir medya, futbolcuların mutlaka “ruhsuz” olduğunu düşünecek bir taraftar kitlesi ve takımda kelle avcılığına çıkacak bir yönetim anlayışıyla bu tablonun daha uzun yıllar ülkemizde yaşanacağını zannetmiyorum. Tuttuğu takımı sevmek üç otuz paraya bilet aldıktan sonra kendini takımın sahibi olarak görmek değildir. Futbolun bir oyun olduğunu sahadakilerin birer insan olduğunu unutmadan her sonuca açık bir oyunu seyrettiğinin bilinciyle tribüne gitmek en doğrusudur. Tabii ki kızacak hatta oyuncuların performanslarını eleştireceksiniz ama işi bizdeki “Ruhsuzlar” boyutuna getirmeyeceksiniz. Liverpool taraftarı böyle yapadursun ülkemizde ortaya çıkan bir örnek “Bu kadarına pes” dedirtti. Sabah gazetesinin özel haberine göre İzmir’de avukatlık yapan bir taraftar sezon başında aldığı bir kararı, devre arasında da transfer yapılmadığı için kamuoyuna duyurdu. Buna göre F.Bahçe’nin ligde şampiyon olamaması, UEFA Kupası’nda da final oynayamaması durumunda, bu başarısızlığa neden olanlar hakkında dolandırıcılık iddiasıyla dava açma kararı aldı. Ayrıca Fenerbahçeli taraftarlardan kendisine vekalet vermeleri çağrısında bulundu. Avukat bey bununla da yetinmedi. Bu düşüncesini bir buluş olarak nitelendirip, Karşıyaka 3. Noterliği’ne tescil ettirmek üzere başvuruda bulundu. Buluşunun ortalama değerini ise 10 bin YTL olarak ilan etti. Bu yola neden başvurduğunu soranlara ise şu cevabı veriyor Fenerbahçe’li avukatımız: “F.Bahçe’nin unu, yağı, şekeri olduğuna göre helvanın neden yapılmadığını sormak hakkımızdır.” Gold kart sahibi olduğunu da belirtmeden edememiş olan bu zatı muhterem verdiği paranın karşılığında şampiyonluk görmek istiyor ve “dolandırıcılık” gibi ağır bir suçlamada bulunacağını bile söyleyebiliyor. Bu anlayışla ülkemizdeki futbolun bir yere gitmesi mümkün değil. Futbola olan bakışımızı “hayatın amacı” olarak gördüğümüz sürece tuttuğumuz takımın aldığı her başarısız sonuç ve kaybedilen her şampiyonlukta hayatımızın bittiğini hatta yukardaki örnekte olduğu gibi dolandırıldığımızı düşüneceğiz demektir. Liverpool’u sevdiğimi önceki haftalarda bu satırlarda yazmanın verdiği rahatlıkla şunu tekrar ediyorum: “You never walk alone.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle