Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C B SPOR RÖPORTAJ AĞUSTOS SALI MUSTAFA DENİZLİ: Fotoğraflar:FATİH ERDOĞDU BELKİ DE SIRA İRAN ULUSAL TAKIMI’NDA ir dönem Almanya İkinci Ligi’nde Aachen’ı çalıştırmıştınız. Son dönemde Pas. Her zaman iddialı olan bir teknik adamsınız. Peki iddiasız takımları çalıştırmanızı nasıl açıklayabiliriz? İddianızı mutlaka büyük takımlarda ortaya koymazsınız. Benim başına geldiğim büyük takımların şansı her zaman vardır. Ancak bu şansın uzak görüldüğü takımlarda çalışmanız daha da ilgi çekici oluyor. Hele bir de bunu başarırsanız çok daha keyifli hale geliyor. Örneğin, Pas takımının iki özelliği vardı. Biri ligden düşecek durumda olması, diğeri de altı ay sonra Şampiyonlar Ligi’ne katılacak olması. Ligde olabilecek en iyi dereceyi, şampiyonluk gibi değerlendirilebilecek beşinciliği elde ettik. Asya Şampiyonlar Ligi, yarı finalinde bir kaleci hatasıyla elendik. Bu sezon da beni çok sinirlendiren bir olay olmasaydı şampiyonduk. Ancak, yine de bizi şampiyon ilan ettiler. En çok konuşulan ve en fazla övgü alan isim oldum. Sizi sinirlendiren olay neydi? Futbolcularımla yönetim arasında ekonomik nedenli bir sorundu. Hak ettikleri ve uzun süre alamadıkları bir prim olayı vardı. Üstelik takımı lig lideri yapan, hem kulübü hem futbolcuyu düşünen bir sistemdi. Kulüp buna aylarca cevap vermedi. Futbolcularım adına yönetimle yaptığım konuşmada beklemediğim bir tepki aldım. Bende onların beklemediği bir tepki ortaya koydum. İran futbolu için neler söylemek istersiniz? Futbolda çıkış arayan ülkelerin yaşadığı heyecanı onlar da yaşıyor. 45 yıllık bir profesyonellik geçmişi var. Beni çok sevmelerinin, gündemde tutmalarının birinci nedeni değişen futbol anlayışını oraya götürmem. Bazen aşırı tepkisel hareketler olabiliyor. Ama bizdeki boyutlara ulaşmıyor. Yılda en az 10 tane maç 100 bin kişinin üzerinde oynanıyor. Ulusal maçlar da 100 binin altına düşmez. Dünya Kupası’na katılmayı hak ettikleri gün, özellikle Tahran caddelerinde sabaha kadar 56 milyon insan her türlü çılgınlığı yaparak eğlendi. Dünya Kupası’nda İran’ı nasıl buldunuz? Bunun dışında bir tablo zordu. Türkiye’ye dönmeden önce yaptığım basın toplantısında da söyledim. Bir puanla dönerlerse onları havaalanında karşılayın demiştim. Yanlış anlamışlar, takımı uçaktan otobüsle kaçırmışlar. O teknik adam mantığıyla, o oyun şekliyle o oyuncu tercihiyle yüzde 50’yi sahaya yansıtamadılar. İran ulusal takımını çalıştıracak mısınız? Orada olabilecek adaylardan birisi benim. Ancak, İran’da her şey bir saat içinde değişebilir. Şu anda sürekliliği olan bir federasyona sahip değiller. Ulusal takım teknik direktörlüğü benim kafamdaki çalışmalardan bir tanesi. Şartlar uygun olursa giderim. CİHAN ÖZCAN T 12 ‘ ürkiye’de futbol denilince akla gelen ilk isimlerden biridir Mustafa Denizli. Her zaman kendine has duruşu ve tavırlarıyla dikkat çeker. Söyledikleriyle kimilerinin tepkisini alsa da doğru bildiğini söylemekten asla çekinmez. ‘‘Her zaman toplumun sesi oldum’’ diyen Denizli’yle , İran macerasından geride bıraktığımız Dünya Kupası’na, Türk futbolundan dünya futboluna kadar pek çok konuyu paylaştık... Genel olarak İran’ı değerlendirirseniz neler söyleyebilirsiniz? Engin bir hoşgörü kültürünün varlığından söz edebiliriz. Bizim ağzımızda olan hoşgörü, onların günlük hayatında var. Rejim olarak zorlukları olan bir ülke. İnsanlar bütün olanaklarıyla bunu aşmaya çalışıyorlar. Değişimi sağlayacak en önemli faktör iletişim. Televizyon, cep telefonu ve benzer kitle iletişim araçlarının kullanımı yasağının kalkması son derece önemli. Otoyol olarak inanılmaz bir alt yapıları var. Aynı zamanda şehir planlamasını da oturtmuşlar. Bir tane gecekondu göremezsiniz. Türkiye’de geçen sezonu nasıl buldunuz? Yarışma heyecanı olarak iyi bir sezon olsa da futbol beklentilerin altındaydı. Hiç kimse Galatasaray’la Fenerbahçe’nin dört maçta gerçek anlamda futbol oynadığını ve yurt dışı maçları için de ümit verdiğini söyleyemez. Sadece medyanın da itmesiyle bir heyecan söz konusu oldu. Bir mal kalitelidir ve pazar laması yapılır. Biz ise olmayan bir malın yanlış pazarlamasına düştük. Futbol dışında komplo teorilerinin had safhada olması, gündemi meşgul edecek abuk sabuk konuşmalar söz konusuydu. Kulüpler, hakemler, federasyon üzerinde komplo teorileri var. Teoriler üzerine kurulmuş bir ligden pek fazla keyif almak mümkün olmuyor. Futbolu şu anda yönetenler, futbolu idare eden kurumlar değil. Türkiye’de futbolun plan ve programı naklen yayınlara göre belirleniyor. Yani bir bakıma parayı veren düdüğü çalıyor. Dünya’da da durum böyle. Bu kadar yatırım yapıyorlar, onun karşılığında bu yatrımları devam ettirecek bir görüntü isterler. Bu görüntü şu anda yok. Türkiye ligleri kendini toparlamazsa futbol adına, futbol kültürü adına birtakım şeyler ortaya koyamazsa bir kaç yıl sonra bu paraları bulamaz. Düzelmesi için neler yapılabilir? Bu bir kültürdür. İnsanların nasıl yaşam kültürleri varsa, futbolun da bir kültürü vardır. Bunu yazanların konuşanların o kültüre sa hip olması lazım. Kahve kültürüyle bunların eleştirisi, kamuoyuna yansıması olamaz. Medya her şeyi kötü gösterirse kendi bindikleri dalı keserler. Kendi ekmek yediği alanı bu kadar hunharca vuran dünyada bir başka medya yoktur. İtalya’daki cezalar bizde de olabilir mi? Suç sabitlenirse ceza kaçınılmaz olur. Ancak Türkiye’de birçok şey dedikodu üzerinden yapılmakta. Türkiye’de suçlar sabitlense dahi böyle cezalar verilir mi bilemiyorum. Bir çok örnek yaşandı. Olayı yapanlar ifadeler verdiler. Hiçbir işlem yapılmadı. Hatta ortaya çıkaranlar cezalandırıldı. Önümüzdeki sezonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Mantık kaybetmemek üzerine. Kaybetmeyenler göreve devam ettiği sürece kazanma amaçlı çalışmalar biraz uzak görünüyor. Dünya Kupası’ndan keyif aldınız mı? Futbolun keyif alınacak iki tane unsuru var. Biri oynanma şekli, diğeri seyredenlerin katılımı. Alman ya’da iki büyük handikap vardı. Mantalite kaybetmeme üzerine kuruluydu. Ve tribünlerin katılımı sınırlıydı.Tribünlerin çok önemli bir bölümü taraf olanlara değil, sadece orada olmak isteyenlere verilmişti. Sponsorların kupa üzerindeki etkisi buydu. 70 bin kişilik bir maçta, aşağı yukarı 40 bin bilet sponsorlara veriliyorsa, sponsorların bu biletleri ulaştırdığı kesimler sadece futbol izleme merakı olan insanlar. Dünya üzerindeki çalışanlarına ulaştırdığı biletlerle tarafsız bir bölge yaratıyorlar. Futbolda tarafsız bir bölge futbola keyif veren bir unsur değildir. Futbolda mutlaka taraf tutulur. Bunun ötesinde takımlarını perişan eden, oyuncularını yok eden teknik adam uygulamalarına şahit olduk. Arjantin, İngiltere,Brezilya ellerindeki büyük potansiyeli kullanamayan takımlar oldular. İtalya, Fransa final oynayacak, oynasa da kazanacak takımlar mıydı? Brezilya’yı saymıyorum bile. Bana göre tam taş devri düşüncelerinin uygulandığı bir takım oldu. Bu potansiyeli kullanmak için o potansiyelde teknik adamlar bulmak lazım. Umutsuzların umut bulduğu bir turnuva oldu. Bu turnuva yıldız oyuncular,yıldız futbolcular çıkarmadı. Hatırlanacak değil,hatırlanmayacak turnuva oldu. Dünya futbolunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya futbolunu şu anda yönetenler büyük yatırım yapıyorlar. Şu anda dünyada yıllık futbolda dönen miktar 300 milyar doların üzerinde. Futbolu artık sadece oynayanlar ve oynatanlar olarak görmeyeceksin. Medya futbol sektörünün üzerine kurulu. Reklam üzerine çalışan sektörlerin çoğu futbol üzerine kurulu. Son dönemde belki dünyada yapılan en önemli reklamların yüzde 70’i futbol üzerine. Bunu yapanlar çok büyük firmalar. Onlar bu gelirlerinin önemli bir bölümünü futbola aktarıyorlar. Çünkü pasta çok büyük. ‘S evenleriniz kadar sevmeyenleriniz de var... Doğru, çıkışlarım nedeniyle beni sevmezler... Yıllırca Türk insanına olmayacak fikirleri aşılamaya çalışanlar ben tam tersi düşüncelerle ortaya çıktığımda otomatikman bana karşı oldular. Kandırmacalığa son vermeye çalıştık Türkiye’de. Ama o kadar önemli değil. Ben toplumun dili oldum. Benim için toplumun dediği daha önemli. Yeni jenerasyondan bir Denizli, bir Terim çıkar mı? Futbol ortamı bunları çıkarmak için uygun bir ortama ilerliyor. Futbolumuzdaki çizgi aşağıya eğik bir çizgidir. Bir gün bunu kıracak bir isim mutlaka çıkacaktır. Ama önemli olan bu çizginin aşağıya çevrilmeden devamıydı. Orada kırıklıklar meydana geldi. Önümüzdeki dönem bu çizginin sürekliliği açısından çok önemli bir dönem. Önümüzdeki 2008 ve 2010 orğanizasyonları Türk futbolunun bundan sonra bu isimlere yeniden muhtaç mı olacağı yoksa yakalanan çizginin bir eğiklikten sonra devam mı edeceğini ortaya koyacaktır. ‘ 13 Türk futbolu kendisini toparlamalı ‘ D aum’un ‘Ligde son altı hafta incelensin’ demecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunları gittikten sonra söylemeyeceksin. Görev yaparken söyleyeceksin. Şampiyonluğu kaybettikten sonra söylemenin bir anlamı yok. Altı hafta diyorsun, sondan bir hafta önce de biliyordu demek. O zaman niye söylemedi. Denizli maçı berabere bitmese söylemeyebilirdi de. Yabancı teknik adamların Türk futboluna katkısı ne olur? Her şeyde olduğu gibi futbolda da bir rekabet ortamı vardır. Mutlaka olumlu şeyleri gözükecektir. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir teknik adam “Ben çalıştığım ülke futboluna nasıl katkıda bulurunum” diye düşünmez. Kişisel başarısını düşünür. Ülke de ona karşılık veriyorsa kendi futbolunu ve düşüncelerini monte eder. Hiçbiri kendi gelip de “Ben kulübün başına geçeyim” demiyor. Sen gidip adamı ülkesinden alıp buraya getiriyorsun,iki ay sonra da kötü olduğuna karar verip gönderiyorsun. Bu o kadar da kolay değil.