23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C SPOR FUTBOL KASIM SALI YÖNETİCİLİK HOBİ OLMASIN Türkiye’de tesis var, yatırım var, idari anlamda mı eksiklik söz konusu… Bugün sporcular iyi para kazanıyorlar ve kendilerine nasıl bakacaklarını öğrendiler. Bizim oynadığımız dönemlerde futbolcuya kız vermezlerdi. Şimdi annelerbabalar çocuklarının ellerinden tutuyorlar futbolcu yapmak için. Teknik direktörler, antrenörler yabancı kaynaklar, seminerler, kurslar, internet gibi çeşitli araçlar vasıtasıyla kendilerini yetiştiriyorlar. Çok yetenekli teknik adamlarımız var. Hakemler kendilerini yetiştirme gayreti içerisindeler. Devamlı bir arayış halindeler. Ama futbolun bütününü teşkil eden önemli unsurlardan bir tanesi de başkan ve yöneticiler. Her şeyi biz biliriz, en iyisini biz yaparız havasında olan, televizyonda görünüp ropörtaj vererek tatmin olan yöneticiler var. Kulüpler artık birer holding haline gelmiş durumda. Tüm branşlar göz önüne alındığında 1000 civarında maaşlı personel çalıştıran kulüplerimiz var. Artık hobi olarak yöneticilik yaparak bir yerlere gelmek olası değil. Basketboldan voleybola, masa tenisinden hentbola bütün branşlar ayrılmalı, başlarına profesyonel insanlar getirilmeli. Kurumsallaşmanın oturması öncelikli koşul olmalı. UEFA kriterleri hemen uygulamaya konulmalı. Yabancı oyuncu ve teknik adamların Türk futboluna etkisini nasıl yorumluyorsunuz? Yabancı oyuncu ve teknik adamların kaliteli olanları takımlarımızda görev almalı. Artık globalleşen bir dünya söz konusu ve biz de her alanda bu dünyanın içinde yer almaya çalışıyoruz. Yabancı sayısını nasıl düşürürüz diye düşünmek yerine mevcut durumda ne yapabilirizin cevabı bulunmalı. Çok kaliteli, ancak ülkemize uyum Ancak, biz B Planı’ndan yoksunuz. Bir anlamda araştırmadan, göze batan hazır oyuncuların peşinde koşuyoruz. Onun için de oyuncu ne isterse vermek durumunda kalıyoruz. BAKINCA Beşiktaş Nereye? SERDAR KIZIK Tigana gitsin. Runje gitsin. Yabancılar gitsin. Acemi gençler gitsin. Formasının hakkını vermeyen futbolcular gitsin. Çarşı gitsin. Açık gitsin. Yönetim de gitsin... E güzel! Kim gelsin? Yeni başkan gelsin. Yeni, kaliteli, yabancı bir teknik adam gelsin. Ya da Denizli gelsin. Kapı ağzında bekleyen Samet gelsin. Sinan gelsin. Süper yıldız yabancı futbolcular gelsin. Yeni bir ruh gelsin. (Gelirken kaç kez kapıya vuracak haberimiz olsun!) Ya sonra?.. Listedeki gideceklerle, gelecekleri yer değiştirin, içtenlikle yanıtlayın ne değişecek? Ülkemizin bu köklü kulübünde, son dönemlerde sancılı bir süreç yaşanıyor. Sivas maçı önemli bir dönemeç. Manzara vahim. Runje hatalı bir gol yemiş, bir kez daha yuhalanıyor. Top kayıpları maç sonu 85’e ulaşmış, ıslaklanıyor. Futbolcular ürkmüş, sinmiş, baskı altında. Başkan, yönetim, teknik adam istifaya çağrılıyor. Teknik çözümler, taktik uygulamalar, soru işareti. Konuk takım neredeyse tarihi bir sonucu kaçırmış. Asıl önemlisi taraftar bölünmüş, parça parça... Taraftardan birbirine “satılmış” suçlaması. Yönetim aleyhine sloganlara katılmayan Çarşı grubu suçlanıyor. Bazılarının stada biletle değil, “bilek gücüyle” girdikleri öne sürülüyor. Beşiktaşlı şaşkın. Genç bir taraftar durumu son derecede açık bir değerlendirmeyle özetliyor: “Artık kimi, neyi savunacağımı, kime, neye itiraz etmem gerektiğini şaşırmış durumdayım. 14 yıldır hiçbir maç kaçırmadan tribündeyim, ilk defa bu geceki gibi bir taraftar ikilemi yaşadım...” İşte başka bir taraftar itirafı: “Artık anladım ki Beşiktaş bizden değil, biz Beşiktaş’tan uzaklaşıyoruz..” Belki de sorunun şifresi bu cümlede yatıyor. Son yıllarda yaşananlar, gerçek Beşiktaş kimliğiyle, Beşiktaşlı karakteriyle hangi oranda örtüşüyor? Küreselleşme adına, sözde “küresel gerçekler” uğruna Süleyman Seba’dan sonra yerleştirilmeye çalışılan anlayış ve yaklaşımdır asıl sorun olan. Değiştirilmek istenen, kulüp felsefesidir. Anımsayın, siyah beyazlılar tarihten süzülüp gelen anlayışlarıyla, altyapılarıyla, kendi öz kaynaklarıyla övünürdü en çok. Bugün olduğu gibi “diğerlerine” ve “başkalarına” öykünen “boş küresel gerçeklerle” değil... Savunma sanattır Ulusal Takım’da 2002’den sonra yaşanan düşüşü nasıl yorumluyorsunuz? Açıkçası söylemek gerekir ki Almanya’da olmamız gerekliydi. Futbol dünyasındaki çalkantılar yüzünden bunu beceremedik. Ancak, bu gruptan bütün maçlarımızı dışarıda da oynasak çıkacağımızı düşünüyorum. Çok yetenekli gençlerimiz var. Hem Fatih Terim’e, hem federasyona, hem de Türk futbolcusuna güveniyorum. Tabii ki kolay değil. Biz dünya üçüncüsü olan takımın iskeletini 92’den itibaren Olimpik takımlarda, Ümit takımlarda, Akdeniz Turnuvaları’nda kurduk. Rüştü’leri, Hakan’ları, Tugay’ları buralarda yetiştirdik. O dönemde bütün Türkiye’yi dolaşarak bu isimleri seçtik. Bütün yaş gruplarını taradık. Tugay Galatasaray’da oynamıyordu; Rüştü Antalya’da oynamıyordu; biz oynattık. Önemli olan, gençlere şans vermek ve arkasında durmak. Genel olarak bakıldığında zaman zaman belli mevkilerde, belli sıkıntılar yaşandı. Bir dönemler kaleci sıkıntısı vardı. Bu aşıldı. Türkiye’de kaleci antrenörlüğü müessesesinin mimarı benim. Kursun açılması, kulüplere mecburiyetin getirilmesi, kaleci antrenörünün sahada oturma izninin sağlanmasının arkasında ben varım. Şu anda 300 tane kaleci antrenörü var. Kimi zaman sol veya sağ tarafta sıkıntılar yaşandı. Şu anda en büyük sıkıntı sol tarafta ve tandemde oynayacak oyuncu sıkıntısı. Savunma bir sanattır. Göbekte oynayacak oyuncunun önemi çok büyüktür. Hem taktiksel olarak oyunu çok iyi bilmeleri, hem oyunu algılama ve teknik kapasitelerinin yüksek olması lazım. Kesici olmalarının yanı sıra oyun da kurmaları gerekli. Savunmada riske girilmez. Ters kademeyi iyi yapmak lazım. Antrenörlerin alt yapıdan itibaren çocukları bu yönde eğitmeleri lazım. Şöyle bir bilgi verirsek bu daha iyi anlaşılaşılabilir. 90 dakikalık futbolda ortalama 30 dakika top dışarıda. Geriye 60 dakika kalıyor. Birbirine denk iki takım düşün. Topun 30 dakikası bir tarafta 30 dakikası diğer tarafta yer alır. Topun bir oyuncuda kalma süresi 3 dakikayı geçmiyor. Önemli olan geriye kalan vakitte neler yaptığı. Top rakipteyken adam kovalayacak, bulunduğu mevkiye göre kademeye girecek. Top takım arkadaşındayken de yapacaklarını bilmesi lazım. Bu da alt yapının işi. Ancak, alt yapıya bugüne kadar hatır gönül işleri sonucunda insanlar geldiği için ne yazık ki oyuncu eksik geliyor. Sanat olan savunma anlayışı gelişmiyor. Oysa ki savunma bir sanattır. Bu sanat oynayarak, öğretilerek geliştirilir. Ama bu demek değil ki oyunu çirkinleştirelim. Dengeyi ayarlamak çok önemli. EPosta:serdarkizik?cumhuriyet.com.tr 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle