10 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yeni kaynak şart S por kulüplerinde alt yapıyı şu şekilde tanımlayabiliriz:Kulüplerde yer alan küçük yaştaki oyuncuları kalitatif ve kantitatif olarak A takıma yetiştirmeye ve hazırlamaya yönelik çalışan sistemsel bir süreç ve organizasyondur. Bu süreç fiziksel koşulların psikolojik koşullarla optimal dengesine ulaştığında da son bulur ve o oyuncu artık bir üst takımda yerini almaya başlar. Ancak bu süreç çok masraflı ve zorlu bir süreçtir. Beklenen verimlilik düşük olabilir. Altyapılara yatırılan paraların geri dönüşümü belli bir zaman gerektirir. Altyapıdan A takıma bir oyuncunun gelmesi minimum beş yılı almaktadır. Bir oyuncunun beş yıllık süre içinde en düşük maliyeti yaklaşık 200 bin doları bulabilmektedir. Bu altyapıyı iyi kuran takımlar, zaman içinde bu maliyetlerini bir miktar aşağıya çekebilmektedirler. Futbolumuzun fidanlığı sayılabilecek altyapıların bugün arzu edilen düzeyden uzakta olmaları, onların A takıma oyuncu yetiştirme verimlerini aşağıya çekiyor. Alt yapı sorunlarının başında, ayrılan kaynakların yetersizliği geliyor. Aynı zamanda tesislerin de UEFA standartlarının dışında olması, buradan gelecek başarının önünü kesiyor. Alt yapıya verilecek önem, en az A takıma verilen önem seviyesine çıktığında bu yapılara gerçek anlamda değer vermiş oluruz. Aslında bugün ligimizin futbol kalitesini etkileyen çok önemli sorunlar var. Gelir dağılımındaki dengesizlik, üç büyükler lehine konumlanmış bulunan haksız rekabet ve ciddi yönetsel hatalar Türk futbolunu sportif ve ekonomik anlamda olumsuz etkiliyor. Çoğu alt yapıda antrenman sahasının bile bulunmayışı; burada görev yapan teknik adamlara asgari ücretten ödemelerin yapılması; uzun vadeli stratejik planların bulunmayışı; bütçeden yeterli payların kulüplerimizce ayrılmaması gibi olumsuzluklar ilk akla gelenlerden bir kaçı. C SPOR FUTBOL KASIM SALI G Ö R Ü Ş M E R T İ N A N Futbolda Ayaklar Konuşur Malumunuz, memleket sahaları yabancı futbolcudan geçilmiyor. Hatta sırf bu sayede futbol endüstrisinde yeni iş kolları oluşmaya başladı. Metrekareye düşen yabancı futbolcu ve beraberinde getirdiği tercüman sayısı azımsanamayacak oranlara ulaştı. Kimi kulüp yöneticilerine kalsa takımları neredeyse sadece ‘görünürde yabancı futbolculardan’ oluşturacaklar. Aslında bu tutkunun altında yatan ‘tamamen duygusal’ nedenler! Söz meclisten dışarı Türkiye’ye gelen yabancıların pek çoğu gerçekten de ‘futbolcu’ olsa gam yemeyeceğiz!.. Prekazi, Amakochi, Okocha, Şota, Hagi, Ortega, Nouma ve kısmen Alex gibi isimleri tenzih ederim. Bunlar Türkiye liglerine gelmiş klas yabancılar. Maziye bir bakıverelim; Ligimizde bir zamanlar Yugoslav futbolcu furyası vardı. İsimlerinin sonu ‘oviç’, ‘eviç’le biten bir sürü ‘topçu’ geçti sahalarımızdan. Biz futbolseverler, yıllarca Adriyatik kıyısından gelen şaşkın bakışlı insanların lisanlarıyla haşırneşir olduk. ‘Dırıjga, mırıjga’ diye başlarlardı söze. Yanlarında da Rumeli şiveli tercümanları olurdu. Aradan geçen zamanda bu lisan ve şive mizah konusu olmaya başladı. Polonya Beylerbeyi Dobrowski’nin adı ‘showman’ Erbil’in dudaklarında tüm Türkiye’ye yayılıverdi, parodilere taşındı. Takımlarımıza yaptıkları katkıları düşününce Yugoslav ekolünü futbolumuza kim soktu, neden soktu? İyi mi oldu kötü mü oldu? Öyle veya böyle, ‘rüzgâr gibi geçti.’ Olayların boyutu değişmeye, tabiri caizse çivisi çıkmaya başlayınca tüm bunlar başlı başına sorun olmaya başladı. SSCB’nin dağılması, sınırların kalkmasıyla birlikte yabancı futbolcu furyası global bir durum arz etmeye başladı. Adı güzel, kendi güzel ülkemize dünyanın her yerinden futbolcular gelmeye başladı. Ne de olsa yabancıydı gelenler. Bizim Tanzimat’tan beri tutulduğumuz en ağır hastalık değil mi yabancı hayranlığı? Siz deyin Kore, ben deyim Gana, artık hangi coğrafya gelirse aklınıza. Her biri yeni bir lisana ve yeni bir tercümana gebe topçuları ithal ettik. Ettik de ne oldu ? Hazır çorba kıvamında takımlar yarattık. Sonra da ‘uyumsuzluk’ dedik, ‘takım içi ahenk yok’ dedik. Bir takım her ne kadar 11 kişiden oluşsa da birdir, bölünemez! O takımda herkes farklı dili konuşsa da ortak lisan futboldur. Kaliteli futbol! Liberoyu Afrika’dan, stoperi Güney Amerika’dan, forvetini Avrupa’dan getirdiğin güruhtan futbolsuz bir futbol takımı kurmak hele ki taraftarına başarı vaatleri vermek, hamsinin kavağa çıkması kadar imkânsız bir durumdur. Ayıptır! Ya çok kalite yabancılarınız olacak futbolun diliyle bütünleşeceksiniz ya da ucuz etin yahnisine tamah edip 81 vilayetin dışına çıkamayacaksınız. Hem ortak dili konuşmadığınız hem de kalitesiz bir ekiple ancak annenizin liginde başarılı olursunuz! Keza öyle oldu. Sıfıra sıfır elde var sıfır. Sorulması gereken tek bir soru var. Transferleri kimler, neye istinaden yapmaktalar? PAF takım seviyesinde, gelecek vaat eden bir yabancı oyuncu, hatta çok çok yetenekli bir oyuncu Türkiye’ye geliyor. Birkaç antrenman dikkatle izleniyor. Özünde herkesin ağzı açık kalıyor desek yeridir. Ancak kimi merciler sadece 35 kuruş daha fazla vermemek için geri gönderiyorlar bu yeteneği. Yıllar sonra milyon dolarlara transfer edecekleri gerçeğinden bir haber! O halde yapılması gereken tek bir şey var. Futbolun özünü, kendi lisanını öğrenmek. Yeşil sahada futbol kalitesi olduktan sonra ortak bir lisanda buluşmanıza gerek kalmaz. Üç büyüklerin en başarılı oldukları dönemlere bakalım. Fenerbahçe’de Uche, Högh; Galatasaray’da Taffarel, Popescu, Hagi; Beşiktaş’ta Cordoba, Zago, Ronaldo... Belki ortak dilleri yoktu bu oyuncuların. Ancak oynadıkları futbol ve meziyetleriyle büyük işlere imza attılar. Yabancı tercümanlardan söz açılmışken aklıma takılan bir şeyi sizle paylaşmak istiyorum. Sadece örnek olsun diye.. Chelsea’nin başındaki Mourinho, geçmişte tercümandı. Galatasaray’ın yardımcı antrenörü Erdal Keser de aynı zamanda Gerets’in tercümanı. İki ismi yan yana koyuyorum da!.. KULÜPLER VE FEDERASYON NE KADAR PARA HARCIYOR? Kulüplerimizin 200506 faaliyet raporlarına bakıldığında alt yapıya gerekli ve yeterli kaynağın aktarılmadığını görüyoruz. Üç büyük kulübümüzden fazla kaynağı Beşiktaş aktarıyor. Fenerbahçe toplam gelirinin sadece yüzde 1.8’ini; Galatasaray yüzde 3.2’sini altyapıya aktarırken; Beşiktaş toplam gelirinin neredeyse yüzde 13.3’ünü alt yapının emrine vermiş durumda. Federasyon ise 70 milyonluk gelirinin yüzde 9.8’ini amatör futbolun hizmetinde kullanmış. jax, yıllardır alt yapıya verdiği büyük önem nedeniyle tüm Avrupa kulüplerinden farklı bir yere ve imaja sahip. Bugün 64 milyon Avroluk gelirinin yüzde 32’sini alt yapının emrine veren başka bir kulüp de bulunmuyor. Ajax’ın mükemmel ArenA’sının hemen yanıbaşında mükemmel bir antrenman ve alt yapı merkezi bulunuyor. “De Toekomst” (Gelecek) adı verilen bu alt yapı merkezinin 7 doğal çim, 1 yapay çim sahası ve Ajax’ın PAF takımının maçlarını oynadığı küçük de bir stadyumları bulunuyor. Burada yetişen gençler kapılarındaki ünlü Ajax’lı oyuncuların resimleriyle büyüyorlar ve bir gün onlar da Cruyff olabilmenin hayalini kuruyorlar. De Toekomst’ta tam 10 antrenör, yaşları sekiz ile on sekiz arasında değişen gençleri yetiştiriyor ve onları yaşlarına göre kategorilere ayırıp, A1 kategorisinde olanları Ajax’a transfer ediyorlar. Bugüne kadar alt yapıdan gelip Ajax’ın simgesi olmuş oyuncularından ilk aklımıza gelenler: Wim Anderiesen, Piet van Reenen, Johan Cruyff, Johan Neeskens, Arie Haan, Wim Suurbier, Ruud Krol, Barry Hulshoff, Johnny Rep, Frank Rijkaard, Marco van Basten, Edgar Davids, Clarence Seedorf, Patrick Kluivert, Frank and Ronald de Boer, Nwankwo Kanu, Marc Overmars, Dennis Bergkamp, Edwin van der Saar, Danny Blind, Aron Winter. . Alt yapıdan gelen genç oyuncuları büyük paralar karşılığında İtalyan, İngiliz veya İspanyol kulüplerine satan Ajax’ın gelir tablosunda her zaman önemli bir tutarda “transfer geliri” bulunuyor. Son on beş yılda alt yapıdan gelen 12 adet futbolcusunu satan Ajax bu transferlerden yaklaşık 65 milyon Avro gelir elde etmiş Alt yapıya verilen önem ve kulübün politikası hakkında Frank Rijkaard’ın söyledikleri çok önemli. Rijkaard, “Ajax’ta önemli olan, gençleri çok iyi bir şekilde yetiştirmek ve daha sonra ise onları yüksek transfer bedelleriyle satmaktır. Kulüp, politikası nedeniyle kesinlikle pahalı transfer yapmıyor. Onun yerine kendi yıldızlarını yetiştiriyor ve bunu da yıllardan beri başarıyla sürdürüyor”diyor. Ajax alt yapıda bu sağlıklı yapılanmayı gerçekleştirdikten sonra hem sportif hem de ekonomik anlamda bugün çok iyi yönetilen bir kulüp kimliğini kazanmış durumda. 18 Mart 1900’te kurulan Ajax bugüne kadar tam 27 kez Hollanda Ligi’ni kazanırken; 14 Federasyon, 3 Avrupa Kupa Galipleri, 1 Şampiyonlar Ligi ve 1 adet de UEFA Kupası’nı müzesine götürebilme başarısı göstermiş. Ekonomik anlamda ise son derece sağlıklı ve sağlam bir ekonomik yapıya sahip. Yıllık ortalama 60 milyon Avro civarında gelir elde eden Ajax, Avrupa’da faaliyetlerinden kar eden nadir kulüplerden birisi. Bilançosunun yüzde 70’i özkaynaklardan oluşuyor, yıllık faaliyetlerinden 24 milyon Avro operasyonel kar elde edebiliyor ve sıfır banka kredisiyle çalışıyor. AJAX ÖRNEĞİ A EPosta: taksar?gmail.com 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle