25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2EKÎM2003.SAYI916 9 sürdürüyor. Amerikan sinemasında "The Hours" ya da " Sylvia " ile boy ölçüşebilecek filmler bulmak çok güç. Amerikalı kadın sanatçıları konu alan eğlendirici filmlerin de çok fazla oldukları söylcnemez. Bu tür filmler söz konusu olduğunda yalnızca "Mrs. Parker and the ViciousCircle" ve "Frances" gibi biriki f i]m akla geliyor. Bu arada çalkan tılı yaşamıyla nevi şahsına münhasır bir kadın olan Marilyn Monroe'yu kasıtlı olarak atladık. Onunla ilgili sayısız kitapyazıldı, filmler çckildi. Ne var ki, Virgi nia Woolf ya da Dora Carrington'a kıyasla, Marilyn Monroe insanlarla çok daha fazla ortaközellikleriolanbiriydi.Oyleolmakla birlikte, Marilyn ile ilgili senaryolar onun Kennedy'lerle ilişkisinin ele alınış biçimleriyle dikkat çekiyor. Bu senaryoların çok azında Monroe'n un m utsuzl uğu istediği gi birolleralamamasınabağlanıyor. üysa,bir tümceyi doğru düzgün kuramadığı için bir kadının dünyasının yıkılabileceğine Kidman'ın Woolf tiplemesi sayesindeinanıyoruz. Bu çok uçuk, ya da çügın bir durum mu? Her intihar girişimi akli dengenin yitirildiğinin bir göstergesi mi ? Bunlar insanı çok daha tedirgin eden sorular. Ve yine "The Hours" filminin üstünlüğü yaşamın üzerine titremesi, iyi niyetin onu nasıl yok edebileceğini ortaya koymasından kaynaklanıyor. Sanatsal bir etkinliği olmayan sıradan bir izleyicinin Julianne Moore'un canlandırdığı karakterle kendini özdeşleştirmesi çok daha kolaydır. Çocuğu ve kendisine tapan kocasına karşın, yoğun bir yabancılaşma duygusuna kapılan kadın hiçbir şeyden tat alamaz. Burada söz konusu olan arzuların dizginlenememesi, ya da bir tür sorumsuzluk mudur, yoksa kadın baskılar karşısında çok da akla yatkın, mantıklı bir tepki mi göstermektedir? Sylvia Plath öldüğünde geride iki küçük çocuğunu bırakmıştı. Ted Hughes'un davranışlarının biiyük ölçüde bu çocukların daha fazla incinmemelerini sağlama yönünde olduğundan eminim. Gwyneth Paltrow'un gazla intihar sahnesini ne denli inandırıcı ve anlaşılabilirkıldığınıfilmiizleyincegöreceğiz. Yoksa izleyici, tıpkı okur gibi, Plath'in son şiirlerindeki vahşeti ozanlara ve de sanatçılara özgü bir bilgelikle özümseme çabasında tek başına mı bırakılacak? Gariptir, bu tür ciddi krizler filmlerde genellikle kadınlara mal edilir. Umutsuzluk ve kederin cinnet getirme noktasına gelmesi erkeklerin kaldırabileceklerini düşünmekten hoşlandıkları bir şeydir. Erkeğin böylesi bir noktaya gelip intihara kalkıştığına, anımsayabildiğim kadarıyla, bir tek Vincente Minelli'nin "Lust for Life" filminde Kirk Douglas'ın kargaları yakalama çabasının intiharlasonuçlandığısahnedetanık oldum. Kimse intiharlardan söz edilmesinden hoşlanmaz. İntiharetkisi bir biçimde hepimizin üstüne çöken bir şeydir. Kentsoylu kültürümüz her ne kadar bu gibi şeyleri yüceltse de, kimse "sanatsal" ya da yaratıcı olmak zorunda değildir. Eninde sonunda, insanların mutlu mesut, uzun bir ömür geçireceklerini ümit etmek istiyoruz.* The Observer on Sunday'den DAVIDTHOMPSON Çeviren:RİTAURGAN ;mcsinin Kidman'ın Virginia karakterine e denli katkıda bulundug'unu unutmamak erek. Çello sanatçısı Jacqucline du Prcvc nun kadar yetenckli olmayan kız kardeşiiıı öyküsünü anlatan "Hilary andJackie" lıninclc Enıily Watson ile Rachel Grifths'in oyunculuklarına da hir kusur bıılıak olanaksız. Ancak sincmada bıı günccl kımı hangi filmin başlattığını sorarsanız, enim seçimim Emnıa Thompson'un soıında intihar eden ressam Dora Carrington larak bclki de en iyi performansını sergileiği, her nedense lıak ettiği ilgiyi göremevcn L'arrington" filminden yanaokır. Bu filmlerden ne kadan nın Ingiliz yazar ve yönct menlerin clinden çıktığı, ne kadannın îngiliz sanat dünyasından örnckleri konu aJdığına bakıldığında son derecc çarpıcı bir görüntüyle karşılaşıyortız. Amerikan tarihi de hcnüz bir filme konu olmamıs, benzer örneklerle dolu. Sözgelimi.başınabuyruk bir yazar olan ve kimilerine göre kocası Scott'un ayagınıkaydırmayaçalışması yüzündcn intihara sürüklenen Zelda Fitzgerald kayda değer bir örnek. Kimilerinin gözünde şımarık ve şirret bir kadın olan Zelda ile ilgili, Anthony Page'in yönettiği ve çoktan bellcklerden silinmiş 1976 yapımı bir filmin dışında, tek bir film yok. Amerikan sineması intihar cden fotoğraf sanatçısı Diane Arbus, birkaç yıl önce plak şirketi sözleşmesini iptal edince kendisini pencereden atan caz şarkıcısı Susannah McCorkle, ya da dansla yaşamı arasında denge kuramayınca bunahma giren balerin Gelsey Kirkd'ı konu alan bir film yapmayı bugüne < aklınagetirmedi. Belki stüdyolar bu kaıların yeterince ünlii olmadıklarını, daha önemlisi, intihara sürüklenecek denli buımlı olmadıklarını düşünüyorlardı. Belle bunlar Amerikalı kadın imgesini yetecetemsiletmiyorlardı. •herry Lansing ve Laura Ziskin gibi bir• kadının bile yönetici konumunda olduHollywood çevresi oldum olası kocanın ısını sabah evinde bırakıp, gününü alışi§, öğle yemeği ve tenisle geçirdikten sonıkşam yemeğinde yanık teni, şen şakrak ıbeti ve şık görüntüsüyle eşinin karşısına masından hoşlandı. Evlilik öncesi sözleşlerle silahlanmış bu eşlerin çoğu oyunu i kurallanna göre oynuyor. Hollywood lınlara bakışı açısından henüz geçmişin isinden sıynJamamış gibi görünüyor. öz konusu sanatçılar değil de avukatlar uğunda bile, HoUywood Reese Withers>n ya dajulia Roberts'in örnek ahnmasıIÖZ gelimi, hukukçu Sandra Day O'Conya da Ruth Bader Ginzburg'a yeğliyor. kuk alanında böylesine deneyimli kadın a ilgili filmlere doğal olarak pek sık rastmyor. Görünüşe bakılırsa, Hollywoun sanatsal yeteneğe sahip kadınlar koıındakı tedirginliği bugün de etkisini Elia Kazan'a selam MÜŞERREF HEKİMOĞLU lia Kazan'm ölüm haberi gündemi değiştirdi birden. Biraz önceŞeref Giirsoy telefon etti, kırk yıl öncesine döndük birlikte. Bir akşamüstü Ciineyt Gökçer ile Şeref Gürsoy çaldı kapıyı, Elia Kazan 'ın geleceğini söylediler. Ciineyt Gökçer, ünlii sanatçıyı güzel bir sofrada ağırlamak istiyordu ama olanağı yoktıı. Ogünlerde eşinden ayrıhyordu, ev sahibesiz bir sofrada konıık ağırlamayı ters buluyordu. Bendesorunuçözüverdim,"Bizegetirin" dedim. Böylece, Kazan ülkemize ayak bastığı geceyi bir Türk gazetecisinin evinde geçirdi. Şeref Gürsoy yeniden anlattı dün sabah. Kazan, beni tanımaktan çok hoşjanıyor, "Banaen güzel olayı yaşattın" diyor. Sıcak bir dostluğun güzelliğini hissettiği için belki de. Bendekollansıvadım.Ankara'yageldiği akşanı, sade bir sofrada ağırladım Kazan'ı. Ertesi akşam da yeni kişiler tanıdı Elia Yıllarca önce Elia Kazan'la birlikte bir akşam yemeğinde: Elia Kazan, Prof. Turhan Feyzioğlu, Ciineyt Gökçer, Burhan Doğançay, Sami Küçük, Şeref Gürsoy, M. Hekimoğlu ve Nasır Zeytinoğlu. Kazan. Dahası, Devlet Tiyatrosu sahnelerinde iki oyun izledi, birlikte seyrettik. Oyunlardan biri Foto Finish, öteki Hamlet. Elia Kazan, FotoFinish'inbaşoyuncusu Yıldırım Onal'ı, tngilizce "Animal Actor" türünde bir oyuncu olarakniteledi. "îçgüdüsüyleoynuyor, Marlon Brando gibi" dedi gözleri parlayarak. Cüneyt Gökçer'in Hamlet'inden de çoketkilendi. Türkçeoynamasa, dünyanın en unlü Shakespare oyuncuları arasında seçkin bir yeri olur, diye bakışını belirtti. Yeni bir söz değil, Shakespare'e özgü bir başarı da değil. Devlet Tiyatroları 'nın Atina 'daki Oidipus oyunu da coşkuyla alkışlandı o dönemde. Antik tiyatronun ünlü Yunan oyunculan da sanatçılarımızı sevgiyle selamladı. Açıklamam gerekir, kalbimde o eski çarpıntı yok uzun süredir, arada birgüzel bir oyun izlersem seviniyor, umutlanıyorum ama çoğu kez düş kırıklığıyla ayrılıyorum tiyatrodan. Özlemimibaşka sahnelerde dindiriyorum. Mutlu bir di. Bir sanat ve kültür çıkarması da denebilir ya da belgesel bir oyun. iki sanatçımızın Londra'daki bu gösterisini hâlâ anımsıyor sanatseverler. Elbet dahası da var... Tırmanışı değil, inişi yansıtan oyunlar, oyuncular da! Son günlerde ufkumuz aydınlandı yeniden. Sanatçılanmız güzel tırmanışlarla göze çarpıyor. Son oyunlar ve filmlerle sanat gücünü yeniden yansıtıyor, dahası yeni yıldızlarla parlatıyor sahneleri. Yıldız Kenter'in soluğunu tum sanatseverler duyuyor değil mi? Kimi sanatçılar hiç değişmiyor, güzel koruyor tiyatronungizemini. Bence Elia Kazan da bu gizemi hissetti. Türk tiyatrosuna duyduğu ilgi hiç değişmedi, dallandı, yeni tepelere tırmandı. Elbet şaşılası olaylar, tepkiler de yaşandı ama kalın çizgisi silinmeyen bir olay yaşandı uzun yıllar. Yazımı, soluğunu tüketmeden sürdüren sanatçıları selamlayarak sona erdiriyorum. Onlar perdelerini aydınlığa açtı her zaman. Yaşadıkları sürede ya da ölümden sonra.# olay, onlar var. Yıllara karşın savaşı sürdüren, soluğunu yititmeyen, coşkusunu koruyanlar, özşarkısını söyleyenler. Kimi de Devlet Tiyatrosu kökenli, panltısı hiç sönmüyor, tersine giderek parlıyor, alkışlarla selamlanıyor. Anımsarmısınızacaba.YıldızKenter ile Talat Halman, AvrupaBirliği'neüyeliğimizin çok tartışıldığı, dost ülkeler den soğuk rüzgârlar, ters düşünceler öne sürülürken, Ingiltere'de güzel bir pencere açtı dünyaya. Talat Halman ile Yıldız Kenter Londra'da sahnelenen oyunla Türk tiyatrosunun yerini çok güzel kanıtladı. Göktürkler'den Dede Korkut'a, Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre'den, Oğuz Destanı'ndan Atatürk devrimlerine kadar Selçuklu ve Osmanlı uygarlığının önemli yapıtları renkli slaytlarlayeraldı,mimarlık,yazma,süs leme, müzik, şiir, gölge oyunu ve çini sanatından esintiler, Yunus Emre'den Nâzım Hikmet'e ulaşan şürlerle seslen ı I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle