Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 IIAFTAM^OTLARİDüvoüAsena dcisena@turk.net Modanın yeni hedefı... nlü modacı Ralph Lauren'in yakın arkadaşı VVashington Post gazetesi moda editörü Nina Hyde 1990 yılında meme kanserinden ölünce, ABD'deki moda dünyasının katılımıyla Fashion Targets Breast CancerFTBC adında bir sivil toplum girişimi oluşuyor. Dünyanın en ünlü modacılannın üyesi olduğu konseye bağlı olarak çalışan bu vakfın çalışmalan 1994'te Hillary Clinton hımayesınde tişört kampanyası olarak başhyor. Lacivert ve mavi renklerden oluşan logosuyla bu tişörtler Amcrika'da 16 haftada tam 400 bin adet satılıyor. Tütn gazeteler, dergiler, televizyonlar, dizilerde bu tişörtler kullanılıyor. Kampanya daha sonra Brezilya, Ingiltere, Avustralya'da sürüyor. Ingiltere'deki organizasyon, kampanyayla gençlerin ilgilendığıni tişörtlerin modellerinin ve logonun renklerinin değişebileceğini öneriyor. Tişörtler o yılın modasına uygun hale geliyor ve 250 bin adet satılıyor. Dört milyon pound gelir elde ediliyor. Kampanyanın tngiltere sorumlusu Peter Reynold vakfın sorumluluğunu Prens Charles'ın üstlendiğini ve Spice Girls gibi pek çok popüler ismin ve basmın harekete destek Yüzünü bile görmek istemiyorsun, görsen bile kılın kıpırdamıyordu. Neydi peki o heyecanlar, özlemeler, kıskançlıklar? O üzel bir partiydi, mutluydum, yeni kadar önemliydi de şimdi neden yoktu? tanıştığım bir kadın dedi ki; Artık aşkın o yoğun, acılı, keyifli, gergin "sizinle çok önceden tanışmıştık, duygulanrun geçici olduğunu biliyordum. eski kocanızın arkadaşıydım ben". "Aaaa, Yine de her zaman hazırdım, her zaman ne hoş, eski yıllara gitmek, gerçi o bana istiyordum. Madem yok diyorsun neden dargın ama, nasıl, ne yapıyor, o kadar uzun zaman oldu ki görüşmeyeli?" "O çok peşinde koşuyorsun diye soruyordum kendime. Ya aşkı önemsemeden daha hasta... Çok çok hasta..." Konuşmaya mı sakin, dingin yaşarsuı ya peşinde koşar başlıyorum yoksa düşünüyor muyum? daha çılgin daha ateşli olursun. Artık "Anladım... Anladım... Nasıl âşıktım ona. biliyorum, ben hep ikincisi oldum... Işe gittiği zaman bile özlemine Gençliğimin en uzun tarihi çok hastaymış dayanamaz, akşam yolun başına onu şimdi. N'olurdu sanki bana darılmasaydı karşılamaya çıkardım. Sanki uzun süredir da, arada bir buluşup görüşseydik? N'olur görüşmüyormuşuz gibi kucaklaşırdık." sanki onca şeyi yaşamış iki insan, onca Sonra... Aşkı düşünüyorum, aynlığı, kini, şeyi arada bir konıışup yad etseydik. nefreti, dargınlıklan.... Her şeyin bir ömrü N'olur sanki ınsanlar birbirlerine yok mu, o aşkın da bir ömrü vardı işte. kinlenmeseler... N'olur sanki özgür olsalar Ben heyecan yani aşk peşinde koşan bir ve birbirlerinin hayatlanna kanşmasalar. 'özgür kız', o....? Ne uzun tartışmalanmız Sevgiyi, aşkı, evi, oldu, ne de büyük mutfağı, yatağı, yıllan, kavgalanmız. Aşk sırları paylaşmış iki bitmişti yalnızca.. insan n'olur sanki ne Yenisi gelmişti... Evet olursa olsun hep dost birbirimizi üzdük, kalabilseler? Bğer ona incittik... Tamam... Ben benden önce bir şey onu daha fazla üzdüm. olursa, aşk tanhımin Ayrıldıktan sonra önemli bir bölümü yok görüşmediğim, dargın olacak... Tıpkı anne ve kaldığım tek erkek oldu babamı yitirdiğimde hayatımda. Onun çocukluk tarihinıin yok isteğiydi bu, benim oluşu gibi... Belki beni değil. 'Aslinda aşk da arar, görüşürüz, yok' mu?... O zaman banşınz. Ben onun tüm iyice kafam kanşıyordu. beni üzmelerini Bir gün bile ayrı affettim... Onun da kalmaya dayanamadığın benim tüm üzmelerimi bir insan, bir gün affetmesini geliyor aklının ucundan 'Ayağına bas' diye bağırduar. O ayağmı uzattı, ben de bastım!.. istiyorum. ^ bile geçmez oluyordu. Haluk Çapm da çektL ** verdiğini anlatıyor. lngiltere'de her ay 1000 kadının meme kanserinden öldüğünü, artık bu konunun konuşulması gerektiğini ve bu nedenle farklı kurumların ve kişilerin destek verdiğini söylüyor. Brezilyah doktor Carlos S. Goes, Brezilya'da 2000 yıluıda 700 binden fazla tişört satıldığını ve elde edilen gelirin 3000 metrekarelik kanser hastanesinde kullanıldığını anlatıyor. Yazılı basında ücretsiz olarak üç milyon dolarlık yer aldıklannı, televizyonlarda tam 28 saati kullanabildiklerini anlatıyor... Yunanistan'da ise üç ayda tam 15 bin tişört satılıyor FTBC'nin dünya tanıtım başkanı Tony StafTıeri "bu tişörtleri giyen insanlann bu savaşın bir askeri olduklannın kanıtı gibi göründüklerini, bir orduyu canlandırdıklanm" söylüyor. Kampanyanın temel prensiplerinden bınsı, ana irtibat noktasının mutlaka kanser araştırması yapan bir kurum olması, diğeri ise satılan her malzemenin sırakayıt numarası bulunması nedeniyle elde edilen gelirin tümünün belgelenmesi... Geçen hafta aralanna Türkiye'yi de katmak için gelen bu ınsanlan dinledim. Bu gihşimin Modanın Yeni Hedefi; Meme KanseriMMK slogaruyla Türkiye'de de başlamasını öneriyorlar. Aynı düşünceyi paylaşan ınsanlarla bir araya geldiler. Dilerün çok kısa bir sürede FTBCMMK kampanyasına biz de katılınz. Rengârenk tişörtlerimizle bir ordugibi... ^ GONUL HANIM NAMAZ KILDI D iyanet 'olabilir' deyince Milletvekili Gönül Saray da TBMM Camii'nde cuma namazı kıldı. Tabii erkekler de bir kalelerine daha tecavüz edildiği düşüncesiyle yine kükrediler kendi tıynetleri doğrultusunda. Mesela AKP'Iİ M. A. Şahin, "Erkekler tuvaletini de kullansın" buyurdu. DYP'Iİ F. Gültepe "Namaz kılarken eğilince fena bir görüntü oluşuyor" dedi. Pek çoğu onu şov yapmakla suçladı. Ne kadar çirkin, ne kadar düzeysizdi. Isteyen kadının neden cuma ya da cenaze namazı kılamadığını da uzmanlanndan öğrenmiş olduk böylece... Istemiyorlar işte, istemiyoriar efendim... Kimi fena oluyor, kimi çirkin buluyor, kimi tahrik Gönül 5arfl oluyor... Onlar şöyle > ya da böyle olduklan için de kadınlar pek çok şeyden mahrum olabiliyorlar. Gönül Saray mutlaka bu tepkileri tahmin ediyordu. Ama gitti TBMM'de cuma namazını kıldı. Çünkü birilerinin tepkilerini dile getirmeleri gerekiyor. Haklar konuşarak, tartışarak verilmiyor, ille de bir eylem yapacaksın, protesto edeceksin. Gönül Hanım da bunu yapıyor. Bir konuyu hatırlatıyor, gündeme getiriyor. Alacağı tepkileri bile bile gidip erkeklerin arasında namazını kılıyor. Şov da olsa iyi yapıyor, birilerinin erkek tepkisinden ve söyleminden ürkmeden o ilk hareketi yapması gerek çünkü. ^ ESKI ASKIM İYİ OL... G Bir sevimli maço B Evet bu olabilir. Ancak diziyi izleyince, ir okurum dedi ki: "Lütfen Pınar Altuğ'un başarıyla canlandırdığı Çocuklar Duymasın adlı diziyi yazar mısınız? O kadar kötü bir Meltenı rolünün akıllıca yazıldığını erkek tipiyle öyle kötü bir mesaj görüyorsunuz. Meltem bu sinirli, kötü veriliyor ki..." Izlemeye başladım, zaten koca karşısında ezihniyor, haklarını istemesen de izlettiriyor kendini, öyle savunuyor ve kendi isteklerini yapıyor. hoş oyunculan var ki... lîvet... Tamer Çocuklan izlemek ise ayrı bir keyif. Karadağlı'nın müthiş bir karizma ve Furkan Kızılay ile Ayşe Can Tatari başarıyla canlandırdığı o light erkek tipi yaşlanndan beklenmeyecek kadar iyiler. çok bildik. Şefkatli, kibar, sevgisini gösteren erkeklerle çavdar ekmeği, light diye alay eden, eşine seni seviyorum demeye utanan, giyiminden çalışma hayatına kadar her şeyine karışan, sinirli, oğluna dövüşmeyi öğreten, ev işlerine hiç yardım etmeyen, kulağını kanştıran, gülmeyi bile esirgeyen, güldü mü diye ağzının içine bakılan imparator tipli o erkeklerden birisi işte. Böyle bir erkeği izleyip bunun ne kadar sevimsiz ve yanlış Tamer KaradağlıPmar Altuğ sevimli bir çift ama... olduğunu görmek iyi bir şey değil mi? Ama sanıyorum ki okurumun söylemek istediği şuydu; "Tamer Karadağlı, Haluk tipinde öylesine sevimli ki, hoşa gidiyor ve bu nedenle kötü örnek olabiliyor". Geçen hafta sözünü ettiğim "Çocuklardan Tannya Mektuplar" kitabını Eric Marshall ve Stuart Hample yazdı. Işıtan Gündüz çevirdi. Bulut Yayınları tarafından yayımlandı. Diziyi izlerken, Meltem gibi bir kadının, o adamla nasıl aynı yatağa girdiğıne, nasıl birlikte olduğuna şaşıyor insan. Meltem'in hayatı, pek çok kadın gibi, adamın bir gün gelip değişeceğini düşünerek geçiyor. Eksik, tatminsız bir hayat... Ama gelin görün ki Tamer Karadağlı o Haluk denen adamı çok sevimli kılıyor ve Meltem o adamla aynı yatağa girdiğinde, kadınlann içi parçalanmıyor... lç geçiriyor bile olabilirler. Bunlan mı kastetmıştın sevgılı okurum? ^