Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 MARI'2002. SAY1836 pishanesinde geçirmiş ve bu deneyımi onu daha da radikal yapmıştı Ama Kuran' ı da hiçbir zaman unutnıamıştı. Aralık 2000 gıbı çok yakın bir tarihte bıle, hakikatin Kuran'da çok güçlü bir kavranı olduğunu ama pratik hayata hiçbir zaman aktarılmadığını, çünkü nıollalann Islamı tahrip ertiğinı söylüyordu.(...) Şimdı adına Pakistan denen yerde Hinduların, Sihlerin ve diğerlerinin yan yana yaşadığı köylerin olduğu gü/cl günleri anlatırdı Ni/am Din. MüslümanolmayanbirçokarkadaşılIindistan'agöçetmişti.Sık sık da birlikte politikacıları ve Pakistan'daardı arkası kesilmcyensiyasal krizleri tartışırdık. Nizam Din, scsini hafifçe yükselterek, üstüne basa basa şöyle derdı: "Onlar cüce. Ne dedığimi anhyormusun,Tankcım?Cüce! Hindistan'abak. Farkıgörürsün. Gandhi bir devdi. Cavaharlal Nehru bir dev" Yıllar içinde tarih, polıtika ve gündelik hayat hakkında Nizam Din'den okulda öğrendıklerimden çokdalıa fazla şey öğrendim. Üstelik öğrendıklerimin çoğıı, bugiin için bile yararlı, tenıel bilgilerdi. Ama dine ilgi duymamı sağlamakta başarısız kalmıştı ve bu kunuda çok geçmeden başka bir girişim daha gündeme gelecekti. Erken yaşlarda sakal bırakan ve kendıni dine veren genç bir dayım bu görevi üstlenmeye gönüllü oldu. Onun her hafta, tam benim okııldan döndüğüm saatlerde habersizce evimizi ziyaret etmesi beni çok kızdırıyordu. Birlikte bahçede gezinirken, nıhsıız bir ses tomıyla, Islam tarihı hakkında bana kendisi gibi inandırıcı olmayan ve sıkıcı hikâyeler anlatıyordu. Anlattıkları sonu gelmez kahranıanlıklar, Peygamber'in göğe yükselişi ve Allah'ın gazabı hakkındaki hikâyelerden ibaretti. O tekdüzc konuşmasını sürdürürken, ben gökyüzünde uçuşan ve birbirine dolanan uçurtmaları seyrediyor, kafamdan kaybetti ğim bir bilge oyununu yenidenkuruyorya da Pakistan'ın Batı 1 lindıstan'la yapacağı ilk kriket maçını düşünüyordum. Yanı, din dışında her şeyi. Birkaç hafta sonra, içimdeki imansızlık genınin bertaraf edilemcyecck kadar güçlü olduğunu söyleyerek o da çaba harcamaktan vazgeçti. Yine de içten içe, öğrettiklerinden bir şey lerin bende kalacağı umudunutaşıyordu. Amayanılmıştı. Geriye hiçbir şey kalnıadı. Ovalardaki sıcaklık dayanılmaz derecede arttığı ve okullann iki aylık tatıle girdiği yaz aylannda, I Iımalaya eteklerinde sık bir çam ormanının açıkhğına kıırulmuş, o zamanlar küçük ve ıssız bir yay la olan Nathıagali'ye göçerdik. Doğanın güzelliği her şeyi unutturuyordu. Orada, sınırkasabalan olan Peşaver ve Mardan'dan Peştun oğlanları ve kızlarıyla arkadaşlık ederdim. I latta 1 .ahor'da kış aylarında madiren gördüğünı çocuklar yazın arkadaşımolurdu.(...) Ve yanmış evler. Bunlar nasıl yanmıştı? Bu soruyu oranın yerlilerine sormuştum. Sıradanbir şeymiş gıbı, "Bu evler Ilındularave Sıhlere aitti. Babalarımız ve amcalarımız yaktı onları," cevabını almıştım. Ama neden? "Elbette, geri dönmesınler dıye." Ama neden? "Çünkü bız artık Pakistan olduk. Onların yurdu ise Hindistan " Ben ısrarla "neden" diye sormay ı sürdürüyordunı. "Tıpkı sizin gibı onlar daburadayüzlerce yıl yaşadılar, farklı tannlan olmasına rağmen aynı dili konuşuyorlardı, öyle değil mi?" Alabildiğim tek cevap, bükülen boyunlar ve silkilen omuzlar oluyordu. Hindular ve Sihlerin buralardayaşamışolduklarını,aşağıdaki köylerde öldürülmüş olduklannı düşünmek içimde tuhafbir durumuyandınyordu. (...) Bir gün, korktuğum şey başıma geldi. Annem Kuran' ı bitirip bitirmediğimi görmek üzere komşu bir dağ köyünden bir molla tutulduğunu bildirdi bana. Bütün itirazlanm, ağlayıp sızlamalanm boşa çıktı. Hoca her ayetin ne anlama geldiğıni açıklayacaktı. Bu tam bir işkenceydi. Tatilimmahvolmaküzereydi. Durmadankafatuttum.yalvarıp yakardım ve her türlü haylazlığı yaptım, ama işe yaramadı. Arkadaşlanm da bana acımıştı, ne yazık kı ellerinden bir şey gelmiyordu. Çoğu aynı badirelerden geçmişti. Mollalar, özellikle de kırsal kesimden olanlar, alay konusuydu; genış bir kesimm gözünde haysiyetsiz, ikiy üzlü ve tenıbel insanlardı. Genelde iman aşkına değıl, bir parça kuru eknıek uğruna sakal bırakıp buyolu seçtıklenne ınanılırdı. Bircamiye bağlı değillerse, mollalar gönüllü yardımlara, Kuran öğretme karşılığında aldıkları paraya ve yemeğe muhtaçtı. Ama herkesin ağzında dolaşan şakalar mollalann cinsel iştahlarına ilişkındı; özellikle, belli biryaşın altındaki çocuklara eğilim gösteriyorlardı. Köy köy dolaşan kuklacıların ve masalcılarınkurgusalmollası,dını Müslüman dünyada, bir zamanlar molla . takımı kadar askerl dftrîatöıiere" de co»aret|© goflen femlnist, fundamentallst fırtına karşısında tutunamamıstır. (T. A.) kendi arzu ve isteklerine alet eden açgözlü ve şehvet düşkünü hinoğluhınlerdi. Birmolla, yörenintoprak sahipleri ya da muktedirlerine yaltaklanırken, yoksul köylüleri aşağılarvekandınrdı. Bütün buhikâyelerde, erdem ve sadelik, hilekârlığı gizleyen doğal bir örtüydü. Korkulan gün nihayet geldi ve molla içeriye buyur edilip karnı bir güzel doynruldu. Benı mollanın karşısına uzun yıl lar bizimle birlikte yaşayan, dedemın hizmetlisi ve sıklıkla bana dağlarda eşlik eden Huda Bakş (Allah Şükür) çıkardı. Yaşı ve statüsü gereği ona başkalarından esirgenen bir yakınlık gösteriliyordu. Allah Şükür de sakallı, tslamın üstünlüğüne yürekten iman etmiş, düzenli olarak namaz kılan ve oruç tutan biriydi, ama çapulcu, sapkın ve asalak gördüğü mollalann da amansız düşmanıydı. Buna rağmen, orta boylu, altmışına merdiven dayamış bir adam olan molla benımle selamlaşırkcn, Allah Şükür yüzündekimemnuniyeti gizleyememişti.(...) Sakallı adam konuşmaya başlayınca, ağzında neredeyse hıç dişi olmadığını fark ettim. Okunan dua o anda bütün büyüsünü yitırdı Ağzında kalan birkaç diş de sallanıyordu. Acaba, diye geçırdim içimden, sonra kendimi tuttum, ama yüz ifadem kendini ele vermişti; benim merak eden bakışlarım karşısında öyle heyecana kapıldı ki, takma dişleri masanın üzerine düşüverdi. Güldü, dişlerini aldı ve tekrar ağzınayerleştirdı. Önce kendimi tutmayı başardıysam da, sonra verandadanbastınlmayaçalışılanbirkıkırdama duydunı ve o tarafa bakma hatasına düştüm. Orada, derse kulak misafiri olnıak için büyük bir açalyanın arkasına mevzilenmış Allah Şükür' ü gördüm; kahkahasını tutmak için elıni ağzına bastınyordu. O an kendimi tutamadım ve hemen içenye kaçtım. Böylece ilk ders sona ermiş oldu. Birsonraki hafta, altmışıncı yaş günü yaklaşmakta olan Allah Şükür, beni ders başlamadan önce mollaya bir soru sormam konusundacesaretlendirdi. Bendeonunistediği şeyi sordum." Takma dişlerinizi köyün kasabına nıı yaptırdınız?" Sommu masum bir yüz ifadesi ve son derece nazik bir sesle sormuştum. Molla masay ı derhal terk etmemi söyledi; annemle yalnız görüşecekmış. Birkaç dakika sonra o da evi terk etti ve bir daha dönmedi. Daha sonra mollaya, karşısındaki şaşkınlığımın bedeli olarak para dolubirzarfgönderıldı. Allah Şükür'lc birlikte bu ayrılığı çarşıdaki kahvede nefis bir dağ çayı ve evde y apılmış bisküvilerle kutladık. Benimle ılgıli olarak bir daha böy le bir girişim olmadı. O tarihten sonra benim tek dinsel görevım, yılda bir kez bayram namazında evin erkekhizmetçıleriyle birlikte camiye gitmek ve babama eşlik etmekti; bu da zahmetsiz bir görevdı ^ Dünya, Amerikan imparatorluğuna neden iyi gözle bakmıyor? Bu sorunun yanıtını arayan Tarık Ali, "Fundamentalizmler Çatışması" adlı kitabının yayımı nedeniyle geçen hafta Istanbul'da idi.