21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ÎOEYLÜL 1W8. SAYI652 ıldılar. Sık sık basın mcnsupları tarafından ziyaret cdilen Siyamlılkizleıtarımvehayvancılıkla uğraşarak sakin bir yaşam sürdürüyorlardı. Marangozluk ve biniciliktc iistlerine yoktu. Boşzamanlarındasatranç oynuyor, gazete okuyorlardı.Tütünçiğnemektenbüyük keyif alan ikizler, tıpkı öteki (iüncylilcrgibi, 28 köleninsahibi olmıışlardı. Kısaeası, yapışık kardeşlertoplıımun temel direklerinden biri komunumagclmis,lerdi. Tck cksiklcri bires,ti. Chang vc Eng kardesjer komşuları Yates ailesinin genç kızları Adelaide ve Sarah'ya (Sallic) göz koynıuşlardı. Chang ve Adelaide birbirlerineyillarca gizliden gizliye içtenlikli bir yakınhk duydular. Sonunda ikisidesevgileriniilirafetti ve Eng'in dc Sallie'nin gönlünü Eng ve Chang 'ın kızları üstte, C hung 'ın büyük oğlu altta. kazanmaslnınmantıklı veyerindebirdavraeve ta!}indı. Chang ve Eng'in de aralanna kanış olacağına karar verdi. Sallie sonunda ra kedi girdi. Chang kendini içkiye verdi (bu rineriyi kabul edince çiftler evlenmeye karar durum Eng'i sarhos, etmiyordu). Eng ise her verdi lcr. gecepokermasasındasabahlıyordu. Bu iki hanım hanımcık kı/.ııı yapıs,ık, üsteİkizler kendi yollannagitmek gibi bir özlikdeyabaneı iki/lerleevleneceklerihaberi gürlüğe sahip olmadıklanndan sonunda araçevreyiçılgınaçevirdi. Evleri koms,ulan talarında bir anlas,maya vararak nöbetles,e ev rafmdanlaijlanan Yates ailesibu evliliğekardeği.ştırmeye basjadılar: Üç gün Chang'in s,ıçıkarak iki/kardesjerineveayakbasmalaevindc kalıyor, haftanm geri kalan günlerini rınıyasakladı. AneaksevgililergizlikapakEng'inevindegeçıriyorlardı.Evinreisliğini lı buluşmayadevamettiler. Yates'leraneak denöbetleşeüstlcniyorlardı. Kalabalıkaile eiftlcrevden kaçmaya karar verince yuveçiftliğinmasraflarıyüzündcnparagimuş.adılar. Böylece 13 Nisan 1843 lerek suyunu çekti. B'unun üzerine gün ii evlenen ei fller o gece dört kiikizler kolları sı vayıp yeniden turşilik yatakta gerdcğe girdiler. nelcre çıkmaya başladılar. Bu Öteki bedcnsel işlcvlcr gibi, kez gösterilcrine çocukları da ikizler cinsel birleşmeyi de esjikediyordu. kendi esjeriyle büyük bir Bu arada patlak vcrcn iç sauy uın içinde gerç,ekles.tirmey i va^ ekonoınik durumlannı iy ibas,ardılar. Bukonudaöylesiden iyiye sarsınca ikizler nebirba>>ansağladılarki,daha IK6K'dc Ingilteıe'ye gittiler. bir y11 dolmadanheriki kadın Orada Kraliçc Victoria ile lada birer kız çocıığu doğurdıılar. nıştılar, sonrada Kusya'nın yoErtesi yıl birerçocukları dahaollunu tuttular. Bu arada birbirledu. 20 yıliçindeChang Bunkerçifrindenayrılınakiçinçö/ümyolları tınin on, Eng Bunker (,iftinin ise 11 aras.tirmayabaş,ladılarvedöneminen çocıığu oldıı. Bunların tümü de tek ve önde gelen ccrrahlanna danıs,tılar. Ama sağlıklı çocuklardı; yalnızea Chang'ın iki kimseböylesibirşeyccesaretedemiyordu. çocıığu isjtme özürlüydü. Aile büyüdükçe Tunıe Fransa ile Prıısya arasında sava^ın mal varlığıdabüyüdü. İki Bunkerailesidaha patlak vermesiyle kesintiye uğrayınea genis, bir eve taşındı. Ancak bir arada yaşaChangileEngyeniden Amerika'yadöndümak her geçen gün iki kızkardeşin arasını ler. Yolda Chang felç geçirdi. Sağ yanı hiç bozdıı. Adelaide çocuklarınıalarakbaşka bir tutmay an Chang yalağa düşüncc Eng de ona es.liketmekzorundakaldı. Chang' insaglığı giderekbozuluyordu. Birakşamyatagında bitkinyatarken Engdekcndisini iyi hissetmcdiğini söylüyoıdu. Bir süre sonra kardeşjninyanıbasmdasoluksuzyattığınıgörünce, "O haldc ben de gidiyoruııı," diye haykırdı. Chang beynındekı kanııı pıhtılasınasından yaşamım yitirmıştı; Eng ise panikten. Ölüınhaberigazetelerinilksayfasmdayer • Idı. Bedenleri çalınmasın diyemctal birlaHitakonarakevinbodrumunayerlesjtirildi. Dııl cşleri par4 karşılığı bedenlerini satın aiıııakisteyenlerinönerilerinigeriçevirdiler. Sonunda otopsiye izin verildi. Bedenleri inceleyen hekimleraradakı bağınperi. tonal dokuy la (karm zarı) kaph, karacigerlerinin de yapıijik olduğunu gördüler. Bu durum ayrılmalannıntıbbiacıdanolanaksı/ olması anlamına gcliyordu. Chang ve Eng Kuzey Carolina'daki VVhite Plains Baptist Kilisesi'nin avlusuna gömüklüler. (iömütleri bugün de aynı bölgede yaşamlarını siirdiiren ailenin daha sonraki kusakları tarafından ziyaıetediliyor.^ Eng 'in harısı Sallie kızlanndan Rosellu ile. Biogruphy 'den çeviren: RİTA URGA1S PAZARIN PENCERESINDEN Lebensraum SELÇUK EREZ "JkîS üzyılımızın öntie gelen antropoloji *Ş' uzmanlarından Edvvard T. Hall'a ** göre "Bir organızma, kendini yenilemediğinde ölüm gerçekleşir! Bir şehır için de geçerlıdır bu... Şehir dediğin, içinde huzur ile yaşanacak bir yer olmalıdır; kentin çeşıtli bölümleri, birbirlerini tahrip etmeye, aşındırıp yıpratmaya başlarlarsa, canlı organizmalardaki kansere benzer bir sonuca varılır. Suyu değişmeyen akvaryumun zehırlenen balıkları gibi teker teker tükeniriz o zaman." Edward Hall, insanın, çevresinde belli boyutlarda bir yaşama alanının bulunmasına ihtiyacı olduğunu gümbürtüyle belirterek çağdaş şehircilik uzmanlannl adamakıllı etkileyen önemli bir kımsedir. Ekmeğe ve suya olduğu kadar çevremizde bize özgü bir alana ihtiyacımız olduğu duşüncesı, Hall'a gökten, fasikül fasikül inmemıştir: 1920'de ilk önce Ingiliz kuşbilimcisi H. E. Hovvard'ın gözlemler soncu algıladığı bu gerçek, vahşi hayvanların, hayvanat bahçelerindeki davranışlarını inceleyen Zurich'li zoolog Helne P. Heidiger tarafından geliştirilmiş ve 1950'lerde "Canlıların, çevrelerinde, onlara ait olduğunu düşündükleri, hayat sahaları olarak kabul ettikleri bir alanının "bulunduğu" şeklinde tanımlanmıştır. Kırlarda gezmiş olanlanmız, köpeklerin bu tür bir alana sahip çıktıklarını ve itlerin benımsedikleri bu alanların daima sahiplerinin evleri ya da bahçeleri ile sınırlı olamadığını, bazen bu hududun taşılarak evin önündeki yolun bir bölümünü, komşunun bahçesınin bir kısmını, ya da evin ardındakı çopluğu de içerebildiğinı bilırler; köpekler, belleklerinde çizdıkleri ve soylentıye göre dışkıları vb. ile bulaştırdıkları kokuları ile belırledıklerı bu sınırları aşmaz, onun yaşam alanına girmez ya da girer gibi yapmazsanız size aldırmazlar. Bu alana gırme eğiliminde olduğunuz izlenimini yaratırsanız havlar, gerçekten girerseniz de sızi dalarlar. Bu yaşam alanının aslında dümdüz bir alandan ıbaret olmadığını, aynı zamanda goğe doğru yükseldiğini belirtmek uygun olur: Bu şekilde algılandığında, bahis konusu olan bir "alan" değıl, bir "ortam"dır. Bu nedenle ondan, çevremizdeki "hayat kürresi" ya da ortak kullandığımız "gökkubbe"den esinlenerek "özkubbe"miz olarak bahsedebiliriz. Bazı araştırıcılar "Lebensraum" yanı "hayat sahası" demeyi uygun buluyorlar ama gelin Alman dostlarımızı Mesut Yılmaz'ın bu kelimeyı kullandığında yaptığı gibi üzmeyelim ve "özkubbe" demıeyi yeğleyelim. John Chris adlı bir araştırıcının Chesapeake Körfezi'ndeki James adasında Sıka geyıklerı ile yapmış olduğu bir deneme, bu "özel kubbe" kavramının önemını vurgulamıştır. 1926'da bu suyu, havası elverışlı adaya birkaç geyik bırakılmış; 1955 yılında geyiklerin sayısı, 300'e ulaşmış ve hemen hemen birbuçuk dönüme bir geyik düşmekteymış. Sıka geyiklerinin yaşamaları için en az bu kadar bir yere muhtaç olduklarını hesaplamış olan Chrıstıan, bu tarihten ıtıbaren gozlemlerini sıklaştırılmış: Vardıgı sonuçlar ilgınçtır: 1958'de geyiklerin yarısından fazlası ölmüş, bir yıl sonra yapılan sayımda sayılarının 80'e düştüğü görülmüş. Otopsiler.çoğu genç olan geyiklerin, herhangı bir salgın hastalıktan ya da açlıktan değil "stres" yani "ruhsal gerılim" uzun sürdüğünde bedenin ürettiği adrenalin vb. hormonların yolaçtıkları bozukluklardan öldüklerini ortaya çıkarmış. Demek ki geyıkler, dayanabileceklerinden daha dar bir ortamda uzun süre yaşadıklarında öylesıne tasalanıyorlar ki, öyle allak bullak oluyoriar ki bu tasa sonuçta onların hayatlarına mal oluyor ve "Tasalanma a böcek bu sıkıntı seni yiyecek" gibi telkınler de yaramıyor. 195861 yılları arasında laboratuvarında, Norveç farelerini, alıştıklarından sıkışık kafeslerde besleyen John Calhoun, bu yaratıkların sadistleştiklerini, klasik aile yaşantılarının bozulduğunu, erkek farelerin bir bölünün ihtiyar, bebek, erkek, dişi ayırdetmeden çevrelerinde kımi bulsalar cinsel saldırıya geçtiklehni, farelerden önemli bir bölümünün ise cinsel dürtülerini yitirdiklerini, annelerin yavrularına bakmadıklarını görmüş. Türkiye'de birçok memlekette olduğu gibişehirleşmenin, nüfusun çoğalış temposunu düşürdüğü bilinmektedir. Türkiye'de nüfus hareketlerini izleyenler, köylerden kentlere göçedenlerde, bu göçü izleyen on yıl ıçınde çoğalma eğiliminin azaldığını saptamışlar ve bunu köylerde fazla çocuğa sahip olmanın bir avantaj olmasına karşıhk, kentlerde fazla çocuklu olmanın sürünmeye yol açmasıyla açkılamışlardır. Acaba, gerçekten bu azalışa yol açan tek faktör, gerçekten fazla çocuğun, köyde ekonomik bir yarar sağlamasına karşılık kentte, bunun bir dert olması mıdır? Yoksa, köyden, yani kişi başına düşen daha genış ve ruhu doyuracak boyutta bir yaşam alanından nüfusu kat be kat fazla ve yoğun kentteki sıkışıklığa aktarılmanın tıpkı Norveç farelerı dar yerlerde yaşatıldığında gerçekleştiği gibi üremeyı kısıtlayacak bir etkısı mi var? Binbir çeşit yarştığın sıkışık hayvanat bahçelerinde üretilemedikleri bilinmez mi? Edvvard Hall, bütün bu gözlemlerden insanoğlunun yaşaması için uygun boyutlarda özel kubbecıklere muhtaç olduğunu, bu boyutlardan dar evlere ve ortamlarda yaşatıldığında Norveç sıçanları gibi saldırganlaşacağını, ruhsa^dengesıni yitireceğini ve yaşamının, Sika geyikleri gibi sıkıntıdan, kasvetten kısalacağını söylemış. Yeterli gücüm olsaydı, sosyal konut boyutlarını, masa başı kararıyla ufalttıkça ufaltan uzmanlarımıza, bütün şehir planlamacılarına Edvvard Hall'un "The Hiden Dimension = Saklı Boyutlar" başlıklı kitabından bırer tane hediye ederdım. Hele hele gücüm yanında yetkim de olsaydı, hediye etmekle kalmaz, üç ay sonra hepsını bu kıtaptan sözlü sınava tabı tutar, geçmeyenlerı, onerdıkleri boyutlardaki konutlarda yaşam boyunca oturmaya mahkum ederdım.^
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle