Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZARIN PENCERESİNDEN rek, "Doktor Bey, tbrahim Ağa bizim köydendir; muayene et. Çok da zengindir hakkını öder!" dedi. Hastayı muayene edince çok ihmal edilmiş bir panarisin (parmakta yumuşak doku iltihabı) osteomyelite (kemik iltihabı) yol açmış olduğunu gördüm. O zaman ne antibiyotikler vardı ne de sulfamitler. Pansuman yaptım ve hastaya pansuman için gereİdi ilaçlan vererek bu uygulamaya köyünde devam etmesini önerdim. Bir hafta sonra beni evimden acil bir vaka için aradılar. Dispanserin önünde bir öküz arabası duruyordu. tçinde bu ihtiyar köylü vardı. Ateşi çok yüksekti. Sol kolunda yaygın iltihap ve cerahat akan delikler görülüyordu. Bu ne hal? Ne oldu sana?" diye sordum. Zorlukla "Doktor bey" dedi, "cehellik ettik; bir köylünün aklına uyduk. Pansuman ilaçlan yerine yaranın üstüne ia/e manda pisliği koyduk!" Artık. orada yapılabilecek bir şey yoktu. Hastayı alıp Trabzon'a götürdüm. Trabzon Devlet Hastanesi'nde ameliyat oldu. Ameliyattan sonra hasta Kelkit'e döndü. Gerekli tedaviye devam ettim. Bir süre sonra kolu iyileşti. Sonra aradan uzun bir süre geçti. Mecburî hizmetim sona erdi, ama ihtiyar bana ne bir ücret ödedi ne de teşekkür etti. Hiç unutmam; 10 Ağustos 1938'de Kelkit'ten dönüyordum. Eşyamı bir kamyona yerleştirdim; şoförün yanına oturdum. Arkada, eşyamın yanında yolcular vardı. Kasabadan henüz aynlmış tozlu bir yolda hızla gidiyorduk. Birdenbire yolcular şoföre "Ağır ol! Dört nala bir atlı gcliyor!" diye seslendiler. Şoför durdu. Baktım. Toz perdcsi dağılınca koşan atın üstündekinin İbrahim Ağa olduğunu gördüm. Kamyona yaklaştı. "Doktor Beg," dedi, "Hakkını helal etmeden hereye gidiyordun? Çok işim vardı; sana borcumu ödeyememiştim. Ama bu sabah yola çıkacağını duyunca dörtnala yola düştüm. Şu pakette kcteler (poğaçalar) var; yolda yersin.. Şu deri torbada bulunanlar da gelinim içindir; düğününde ona takarsın!" Gözyaşlanmı tutamadım. Kamyondan indim; öpüşüp vedalaştık. Yolda keseyi açtım: Içinde 20 altın vardı. Bu armağanı tbrahim Ağa'nın dilediği gibi düğünümde eşime takmak isterdim.. Bunu yapamadım; bckârdım ve uzun yıllar sonra evlendim. Ama ağanın bu hediyesi olmasaydı şehre döndüğümde muayenehane açıp geçinemezdim!" Servet Bey, bize bir öğretim üyesinin öğrencilerine mesleki bilgi ve beccrinin yanında başka şeyleri de aktaran biri olması gerektiğini belletmiş bir hocamızdı. Nur içinde yatsın! A 1993 SAYI 311 Servet Hoca'nın ardından eçenlerdc Prof. Servet Güvener'i kaybettik. Bilimsel değeri yüce bir kadın doğum hocasıydı. Ünlü araştmcı Mestwerdt, onun Hamburg'da geliştirdiği hücre boyama tekniğini ve "mikrokanser"le ilgili bir çalışmasını kitabında zikretmiştir. "Meso nefroma" olurak anılan bir yumurtalık urunun kaynağı konusunda yaptığı araştırmalar, bugünkü bilgilerimi/ı ^ckıllcndirmıijtır. Servet Hoca'yı, ondan öğrendiğim mesleki bilgi vc beccriler ötcsinde başka nedcnlerlc de hatırlıyor ve saygıyla anıyorum. Bu ncdenlcrin arasında asistanlik yıllarında ondan dinlemiş olduğum "mecburi hizmet anılan" da vardır, aktarıyorum: "Gümiişhane'nin kazası Kclkit'tcydim. Bir gün bclediyenin önünde oturmuş, bclediye rcisiyle sohbet ederkcn yaşlıca bir adaın geldi, reisin kulağına bir !>cyler fısıldadı. Rcis bana döncrek "Bu ihtiyann bir hastası varmış; lütfen gidip görür müsi'm?" diye ricuda bulundu. İhtiyann pcşınc düşerek evinc gittim. Tcıni/ bir mcmur eviydı. Tertiplı bir odadu, temi/ bir yer yatağında on dört yaşında, soluk bcni/li /ayıl" bir kı/ çocıığu yatıyordu. Muaycne ettim; çocukta sılma vardı. llacını yazdım. Ancak Kelkit'le ec/.ane yoktu; ihtiyann at sırtında 78 saat süren bir yolculuk yapıp Erzincan'a gitmcsi gercknıckteydi. Bunu yapamayacağım bclırtcn adama cvimdeki ec/a dolabından ücretini ödemesi şartıyla bu ilaçlan verebileceğimi söylediın. Kabul etti. Tcdaviye başladık. Her gün hastaya uğrayıp Campolon iğnesi dc yapıyordum. Hasta bir siirc sonra kcndine geldi, ayaklandı. Ama babası ilaç paralarını. bana bakım vc tedavisi için vermesi gercken ücretı ödemiyordu. Aradan u/un bir /aman geçtikten sonra bir gün yıne belediye reisiyle otuııırkcn bu ihtiyann önümüzdcn geçtiğini gördüm. Belediye reisine, "Rcis Bey, bu hastaya gitmemi sız önermiştiniz. Gittim, tedavi ettim; ilaçlarını bile cebimdcn ödedını. Ama karşıhğinı alamadım. Ayak kirasından vazgeçtim. Hiç olma/sa ilaç parasım vcrsin" dedim. Reıs, "Doktor," dedi, "Bu adam çok iakir bir memurdur; ödeyebileccğini sanmam!" Reis, bu sö/üne rağmen adaının evine bir mcmur yolladı. Yirmi dakika sonra bir erkek çocuğu elinde bana yollanmış bir /arfla çıktı geldi. Zarfın içinde tek bir lira vardı. "Oğlum bu ne? Bcn sadaka değıl sadece ilaç parast isti G Prof. Qüv«n*r "Masona froma" urunun kaynağı konusunda yaptığı araştırmalarla UnlU. yorum" deyip parayı geriye yolladım. Yanm saat sonra aynı çocuk tekrar geldi. Filindeki zarfta aynı teklik ve yanında bir dc mcktup vardı. Bu mektupta yazılı şu beş on satır benim hckimlik hayalımda aldığım en değerli derstir. Katiyyen unutamam. Cemi nakta ragıp olma bay tabib Halka ikbali payei rifat yeter! Mesleğindc kıl terahüm âleme Hastagân derdine dernıan olaıı y.'fkat yeter Tabınız da var schavet; kıl tecclli muhtcrem İsminiz servet denilmiş; şu sana servet yeter. Kıl kanaat: Al verilen paremi Bütçesi bozgun olan bu Hakkı'ya mihnet yeter! Servet hoca, şiıri günümüzün diline şöyle çcirmişti: Para biriktirmcye özen gösterme hekim bey Sonin hastanın yanına gelmen yeter Mesleğindc herkes karşı merhametli ol Hastaların derdinc senin şefkatin kâfidir! Karakterinizde elaçıklığı var; bu böyle tecelli etmiş! İsminize Servet denmiş, bu servet sana yeter! Kanaat ct ve verdiğim parayı al. Bütcesi bo/uk olan benim (yani Hakkı'nın) nıinneti sana yeter. * * * Servet Hoca bana bir Kelkit öyküsü daha anlatmıştı: "1938 yılıydı. Kelkit Belediye Reisi lrfanî Bey bana ihtiyar bir adamı getire 16 C U M H U R İ Y E T DEROİ 18N İ S A N