Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C EPECEV R E O K T A Y E K İ N C İ lar. Aynı nazım planda, "yeşil alan" olarak koruma altına altnan bölgelerle birlikte su havzalarını da böylece "plansız" bıraktılar. Yani, "imar disiplini olmayan" bir yağma alanına dönüştürdüler. Oysa, bu havzalar istanbul için öylesine yaşamsal bir öneme sahiplerdi ki, 1984 ve 1985 yıllannda çıkan imar aflannda bile, su kaynaklarını koruma kuşaklannda bulunan kaçak yapılar "resmen" kapsam dışında tutulmuş; "affedilmeyecek imar suçları" arasında sayılmıştı. Dahası, bu yasal titizliğe ek olarak. 1988'de yürürlüğe giren Su Kirliliğiııi Kontrol YfinetmeliğTnde de, havza içlerindekı mutlak koruma alanınan giren arazilerin "ilgili idarelerce" kamula^tınlmaları; yani doğrudan "devlet mülkiyetinde" koruma altına alınması hükmc bağlanmıştı. Ne var ki, ne ilgiji idareler bu hükmü yerine getirdiler; ne de "af kapsamı dışındaki" kaçak yapılaşmamn ü/erine gittiler. Tam tersine, tstanbul'un su havzaları, gecekondu maiyasının ve kaçak kentleşme tüccarlannın her türlü özgürlüğü elde ettikleri, arsa ve arazı spekülasyonunun tam bir ekonomik ve politik egemenliğe dönüştüğü, yağma ve talan bölgeleri oldular... Elmalı Barajı, kent yağması tarafından boğulun öldürülürken, hcmen doğusundaki ömerli Barajı ve çevresi de "aynı akibete" doğru hızla yol alıyor. TEM otoyolunun "bu havzanın kenanndan" ve 1980 onaylı nazım plandaki ormanlık kuşağın "sınırından" geçirlmesi, Istanbul'un Asya yakasındaki toprak talanının bu yol güzergâhı üzerinde yoğunlaşmasına neden oldu. Bugün, Türkiye'nin (ve belki de Dünya'nın) ilk ve tek "kaçak kenti" olarak literatüre geçerr Sultanbeyli, işte böylesine duyarsız bir yol planlamasının da İçme suyu havzalarında "kentsel çöküş" yaşanıyor n altı Eylül 1992'de, Başbakanlıktan tüm valiliklere ve belediyelere dağıtılan 22629 sayılı ya/ıda şunlar vurgulanıyordu: "Vanlüj imar uygulamalarının ve kaçak yapılaşmaların uzun dönemde dahi telafisinin müınkün olmadığı gerçeği dikkale alınarak; imar uygulanıalarında kentsel çcvrenin vc doğal dokuntın korunmasıııa gcrekli titi/.liğin gösterilmesi vc çcvreyi bozan yapılaşmalara izin verilmcmesi..." Yaklaşık iki ay sonra, 20 Kasım 1992'dc, yinc Başbakanlıktan bu kez Süleyman Demirel imzasıyla bir genelge daha yayımlandı. Valilik ve Belediyelerin yanı sıra, ilgıli diğer bakanlıklara ve kurumlara da iletilen 1992/31 nolu bu genelge ise doğrudan su havzalanndaki yasadışı yapılaşmaya ılişkindi: "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin yürürlüğc giriş tarihinden (4.9.1988) bugünc kadar konut ve sınai faaliyetler için yönetmcliğc aykırı olarak verilmiş izinlerin iptal edilmesi; koruma bantlarında kaçak olarak gerçckleştirilen her türlü yapının tesbit cdilerck kısa sürede yıktınlıp, arazilcrin yeniden eski haline getirilmesi..." Başbakanlığın bu istekleri, aynı yazılardaki "önemle" ve "ivedi olarak" vurgulamalanyla birlikte lstanbul'a da ulaştığinda, su havzalanndaki kaçak yapılaşmayı önlemekle görevli Valilik, Belediyeler ve İSKİ, tam bir "çaresizlik" içindeydiler. Dahası, özellikle İSKİ, her gün hızla çoğalan yasadtşı inşaatlar karşısında çoktan teslim bayrağını çekmiş, kendi yönetrheliklerine aykın olduğu gibi imar yasasına da ters düşen bir "af" kuralını "sessiz, sedasız" yürürlüğe sokmuştu. Içme Suyu Havzalanna ilişkin "Koruma Yönergesi"nin 4/1. maddesine 1991 yılı ocak ayında cklenen madde aynen şöyleydi: "1/6/1990 tarihinde inşaatını tamamlayarak faaliyete geçmiş olan tesislcr mevcut tesis statüsünde değerlendirilir. Bu tarihten sonra kaçak inşaat tesbiti olan (csislcr kaçak inşaat statüsünde değerlendirilir ve haklarında yasal islemler yapılır..." Böylece fSKİ, Istanbul'un içme suyu havzalanndaki kanun dışı yapılaşmaya karşı savaşımını, ancak 1990 yılı haziran ayından sonraki inşaatlarla sınırlandınrken, o tarihe dek gerçekleşen SERBEST TALAN BÖLGELERİ... O ömarll Barajı'nı bastoyan ormanlık alanlar, "kaçak k«nt" Sultanboyll tarafından hızla Işgal •dlllyor (Uatt*). Hlyükç«km«c« gölü Uz*rlnd*n gaçlrllan TBJN otoyolu, Istanbul'un lçm« suyu Uzarln* zahlrll «kzoz gazlarını yagdmyor (altta). "Kaçak kent" Sultanbeyll onbinlerce kaçak bina, kentin su kaynaklannı çoktan kirletmeye başlamışlardı bile. Kaldı ki yine tSKİ, 1/6/1990'dan "sonraki" inşaatlara da zaten bir şey yapamıyor, örneğin bunlar arasında en ünlüsü olan Hezarfen Havaalanı binalannı, birkaç kez ve "tüm gücüyle" yeltendiği halde yine de yıkamıyordu. Sonunda bu "özgür kentleşme", su havzalannı öylesine tutsak aldı ki, 20 Eylül 1993'de Elmalı Barajı nihayet "devre dışı" bırakıldı. Istanbul ll Hıfzısıhha Meclisi, bir zamanlann en ünlü içme suyu olan Elmalı'da "yüksek oranda amonyak" bulunduğunu farketmiş; kaynatılsa bile yok edilcmeyen bu zehirin ancak ozon kullanılarak ve en az "400 günde" gölden temizlenebileceği "gerçeği" ortaya çıkmıştı... istanbul'a günde 135 bin m 3 su sağlayan Elmalı Barajı'nın "ölüm haberi" kamuoyuna yansıdığında, ilk değerlendirmeyi Prof. Doğan Kuban'la birlikte yaptık. Deneyimli Hoca, olanı biteni çok net olarak özetlcdi: "Devre dışı kalan aslında Elmalı değil, devlet. Toplumun suyunıı bile koruyamayan bir otoritc. Kcnt yağmacıları, su havzalarında devleti artık devre dışı bıraktılar..." Istanbul'un içme suyu havzalannda bugün yaşanmakta olan dram, aslında 1980'li yıllarla başlayan "plansız kentleşme" döneminin, daha doğrusu "planlı yağma" döneminin beklenen bir sonucu. Kentsel rantı, en güçlü "ekonomik kaynak" olarak gören ve değerlendiren çevreler, bu rantın kapışılmasında en ciddi engeli oluşturan Istanbul Nazım Planı'nı 1980'den sonra rafa kaldırdı "Devpedışındakldevlar 14 C U M H U R İ Y E T D E R G İ 1 7E K İ M 1 9 9 3 S A Y I 3 9 5