Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
G Ü N L Ü K Salâh Birsel Yasemin Çubuk r dokuzuncu çocuğunu yaşatmak için çırpınan anası bu çocuğu gepegenç bir doktor olan Orhan Alpyörük'e yani bana teslim etti. O çocuk hâlâ yaşıyor ve duyduğuma göre "yazar" olmuş. Alpyörük, caddenin 118 numaraJı evi göründüğünde de davulunu şöyle gümbürdetiyor: Yolumuzu sürdürürsek, 1849 numaralı Hürriyet Sokağını geçeriz ve nihayet Karşıyaka'nın yetıştirdiği, en büyük gururu, ünlü yazar Salâh Bırscl'in çocukluğunu yaşadığı evle karşılaşırız. Hafız Talat Bey bu evin reisiydi. Ve oğlu romantik Salâh, mahalle vocuklarını toplayıp kendi yazdığı senaryoları sahneye koyarak tıyatro dcnemeleri yapar, mahallenin kızlanna ilk aşk şiirlerini yazardı. Hürriyet Sokagı, benim zamanımda, Kavas Sokağı adını taşırdı. Sağda, köşedc üç ev, sırayla uç kardeşindi. Uçüncüsünde en büyükleri Zühramm torunu Vıahide (sonradan Bedcn Eğitimı Öğretmeni Mahide önalp) ile birlıkte otururdu. Evın öndeki odasını da bakkal dükkânı olarak işletirdi. Kavas Sokağı tam bir 'ha babam" mahallesiydi. Ust üste giyinen Delı Muhsine'ler, Hazır Cevap Nevzat Ağabeyler, Sorarım Sana Musta Efendıler, Elmas KUpe Mediha Ablalar, Arnavut Bckçi Caferler, Ulçu Arif Beyler, "Kadın frcnk inciri gibidir, çatalsız tutulmaz" diyen fılozoflar, kaşları keman telı, gözleri çağla bademi, burnu Medine hurması, yanakları misket clma.sı, ağzı kâtip hokkası, elleri yaprak açması, kolları bumbar dolması kızlar, gelinlerini Tanrının günü paspastan geçıren kaynanalar, yaş günlerinde sabaha dek eğlence kapısı açan anababalar, kunduraları eskimesin diye sokaklarda yalınayak koşturan bızdıklar, kocalarına her dediklerini yaptırmak için eşeklere muskalı ekmek yediren tazeler, akşamüstleri kapılarının önünde oturak olan ev hasırları, kızmabiraderciler, peçiçciler, keylusçular, Karagöz'den başka gazete okumayan dul karı beslemeleri yani bilgiçlik taslayanlar günün her saatinde sokağın kösteğine vururlardı. tki Deli Muhsine de (Zeytinlerin Faika Hanımla kızı Güzide) bizim evin karşısında konak tutmuşlardı. Sokağa çıktıklarında ikisi de siyah manto giyer, başlarına siyah şarpa örterlerdi. Anne hep önden ytlrür, kızı da bir gizli ajan gibi, Uç adım gerisinden giderdi. Annesi ölünce Güzide kimseye haber vermemiş, günlerce başınm ucunda oturmuştu. Bu da annenin iki büklüm kalmasına yol açmıştı. tş duyulup, Faika Hanım mczarlığa taşınacağı vakit de tabutun kapagı bir türlü kapatılamamaştı. Dr. Alpyörük kendisi için de şu bilgiyi veriyor: Osman Paşa Camiinin (Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım orda yatmaktadır) tam karşısında bızım Portakailı Bahçe'miz vardı. Yedi dönumlük bahçenin içindeki eve 1937'de çocuk ken geldım ve yıllarca yaşadım. 37'de ben, lzmir Erkek I.isesi'ni (şimdiler Atatürk Lısesi) bıtirıp tstanbul'a yüksek okumayagitmiştim. 1939 eylülünde, II. DUnyaSavaşı patlayınca da, Izmir'dcn, arada bir gelmek üzcre, bütünlük ayrıldım. Demek, ben Soğukkuyu Tramvay Caddesini gerilerde bırakırken Alpyörük de çocukluğunu oraya taşıyormuş. Portakailı Bahçe'yi iyi bilirim. tstasyon'daki papazların ilkokuluna (Saint Polycarpe) Fransızca öğrenmeye giderken, her gün 6nünden geçerdim. Bahçe, sahncsini derinliğine almıştı. Dışardan bakıldığında içindeki ev görünmezdi. 8 Nisan 1989 Üökyüzü, düşünülünce gökyuzüdür. Her nesne, her yaratık, her Semerkanl mavısi, her turna kaları, her kuduz kopek, her Mnirliyaprakotu, her patlak ıstepne, her ihihihıhı (tay kişnemesi), hcı küllenmış çağla, her ımkuncu dilber, duşüncenın ckranında behrince seslı seslı solumaya başlar. Çinli düşünür LaoTzu, "Düşüneceğin şey her zaman yetkin ve etkin olnıalıdır" dcr. Ona göre, herkesler uğruna dimağlarını torba gıbi sılkcleyen, büyük adamlardıı ünlar üst kata çokmüşlerdır. Ne ki, sö/leriyle şap şap kalabalığııı aşağısına sıncrler. Halkın önunde görünurlerse de, bedenlerini geride tutarlar. Denız kıyısı da, düşünceye boca edildığındc deniz kıyısıdır. Henry Miller Tanrı onun toprağını arttırsınbahri tefekkur'e yani dcnızsel duşuncelere daldığı an, lum ındırbındır dünyasıyla iletişim kurar. Bir başka deyışle, zamanı ince perdedcn sorguya çeker: Uçsuz bucaksız bir harala gurelenin ortalık yerindeyim. Ana dılimı unuttum. Yenisiıu de öğrenemedim Çındeyım. Çince konuşuyorum. Boyuna kalıp değıştıren bir gerçeğin öliı noktasındayım. Onu anlatabilecek hiçbir dil yaratılmadı daha. Haııtalara ınanıyorsam, Paris'teyım. Takvimlere bel bağlamak gerekirse, XX. yüzyılın otuzlu yıllarında yaşıyorum. Anıa ııe Desenler NURAL BİRDEN 6 Şubat 1989 I ransı/ yazan Gıde, divaguer (başıboş dolaşmak) sözcuğüne bayılır. Hele Georges Simenon'un Pietr le Letton romanının 104. sayfasında ona rasltamışsa memnunluğu daha da artar. İ3u, biraz da Simenon'a duyduğu dostluktan gelır. Ne var, Gıde'in bir sözcükperdaz olduğu unutulmamalıdır. Exclusivite (tekel hakkı) sözcuğüne Balzac'(a tosladığında şöyle diyecektir: Esclusivili. Şimdiler çok geçer akçc olan bıı sözcüğü sadcce Balzac kullanmış olabılır m>? Yazarların çoğu yeni duşuncelerı, yenı duygulaıı karşılamak ıçin billahlı, fıllahlı sü/cükler yaratma gereğını duyar 7.iya Gokalp "üstun ınsan" ıçin şu karşılıkları önermistır: Fevkel ınsan, fevkcl beşer, ust insan, fevk an nasut (ınsan üstü, doğaüstu). 7 Şubat 1989 Yaşar Akioy, Yeni Asu'daki (5 !>ubat 1989, pa/ar ekı) Ege'dc /aman başlıklı yazısında Karsıyaka'yı (Izmır) dıle getırıyor Soğukkuyu Tramvay Caddesı'nın (Şımdıler, Zubeydc Hanım Caddesi) ikı yanını hışılayan sokaklarla, Istasyon'dan Soğukkuyu'ya uzanan cadde uzerındckı evlerın, evlerden murat almış insanların öykusu benı çocukluğuma ve ılk dclikanlılığıma göturdu. Yaşar Aksoy, doğma büyume Karşıyakalı. Konusunu lyi biliyor. Hayırlı soluk soluyor. Hiçbir lafı da yerde bırakmıyor Onun Karşıyaka ve Kaf Sin Kaf adlı bir kıtabı da var. Orda da Karşıyaka'nın ve onun gözbebeğı Kaf Sin Kaf'ın (Karşıyaka Spor Kulübu) tüm anirelerı sergileniyor Daha öncc yayımladığı Hulikarnas Kadırgası (1984) ıle Bir Kent, Bir Insan'du (1986), Izmır'ı hepı topu karşımıza diken de odur. Karşıyaka! lşte Süreyya Cirik, işte Medıh ve Senıh kardeşler, ıştc Selmi Andak, ışte Müncı Kapani, lite Melıh Abıdinoğulu, işte Kampana Rıza, ışte Muammer Karağaç, işte ilkokulda çıkardıgım Serçe gazetesının yukünü benimle paylaşan Muzaffer Bengısu, hcpsı de birer bırer çıktı geldı. Fski gunlenn reıs fenerlerini yakıp hicazkâr peşreve durdular. Işte Alsancak'takı stadyumda Altay'ı, Izmırspor'u, Altınordu'yu ya da Göztepe'yi yere sermiş olan Kaf Sin Kal'lıları getıren vapur da, vuuut, vuuııt, vuut ıskeleye yanaşmak uzere. K.S.K. marşı tum kıyıdan pırradak havalandı: Kaf Kaf Kaf Sin Sin Sin KafSin KafSin KafSin Kaf Yaşar, gazetedeki yazısında, bu kez Karşıyaka'nın ünlü çocuk doktoru Orhan Alpyörük'ün anılarını da devreye sokmuş. Anılarda Yaşar'ın künycsı de verıliyor: Musavat Sokağının (Zübeyde Hanım Caddesinin solundaki 1836. sokak) 9 numaralı evinde 8 kardeşi ölmüş olan Yaşar Aksoy doğdu ve 16