Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
H AFTAN I N KON UĞU 'Türk evinde ölü hacim yoktur' Ülkemizde unutulmaya yüz tutan geleneksel Türk dekorasyonu üzerinde çabalarını yoğunlaştıran yüksek mimar Yücel Nilüfer Akpınar çifti, bugünün koşullarında iç mekânları santimetrekaresine kadar değerlendirmek gerektiğini belirtiyor.. ne siniler kurulsun, etrafına bağdaş kurulup otunılsun. Elbette çafidaş yaşama göre yorumlanması gerekir. Burada iç mimarlara çok iş düşmektedir. Mobilyaların, Türk insanının özeüiklerinden yararlanarak dizayn cdilmesi lazım. Ne bileyim, açılır kapanır masalar, sandalyeler olabilir bu. Avrupa'da da bu, belki bizden esinlenilerek çözülmüştür. Ya da sanayi sonrası metre karelerin azalmasından, daha küçük hacimlerde yasanılmaya başlanılmasından, o ölü alanların başka türlü değerlendirilmesine gidilmiştir. Fakat zaten Türk insanı böyle ya | şamaktadır. Bizim önce bunu çözmemiz gerek. Tek tük ses çıkıyor; ama bir şey ifade edemiyor ne yazık ki!.. • Balılı olmaya uykünmemiz mi etken olmuşlur bu yanımızdan uzaklaşmaya? • Evet, evet... Yüzyılımızın başından beri bir öykünmecilik, bir kopyacılık dönemi başlamıştır. Bizim mesleğimiz açısından söylüyoruz, cumhuriyetten sonra, sırtımızı geriye dönmüş olmanın büyük zorluklarını yasıyoruz. Yani köklü bir kültürümüz var; bir toplumun kendi yaşayış tarzına sırtını dönınesi, tamamıyla Avrupa'ya açılma mantığı, esprisı içinde kcndi değer yargılarını kaybetmesi, affedılır gibi degil. , Dolayısıyla bu kaosu yasıyoruz şimdi. Mimariden tutun, içindeki iç mimariye kadar tam bir kaos. Bir Japon filan, sırtını dönmemiş kendine. Tamam, yine gökdelenleri dikiyor; ama şartların gerektirdiği ticaret merkezleri olarak filan. Ama geleneksel mimarilerini devam ettiriyorlar. Hemen hemen tüm gelişmiş Ulkeler, geleneksel tarzlannı koruyorlar. SosyaJist ülkeler de öyle... • Binalarımızın dıs görüntüsünden yana da dertlisiniz yani... • Elbette. Mimariyi çözmeden iç mimariyi çözüme kavuşturamazsınız. tstanbul, dünya harikası bir kent. Ama tstanbul'u, yapsat sistemi, ne hale getirdi hepimiz görüyoruz. Karadeniz evleri harika yapılardır. Ancak öyle güçlü bir mimari kültürün çocukları, Karadenizli mütcahhitler, bu şehri nasıl mahvettiler görüyoruz. Binaya bakıyorsunuz, geleneksel hiçbir esprisi yok. Bir Türk evinde olması gereken saçak, cumba, pencere oranları, odasofa ilişkileri, kapı modülü, ahşabın kullanılması... Ne bileyim, bir küvet vardır evlerimizde; ilginç bir örnektir diye söylüyorum, iki metre kare bir ölü alan. İçinde hiç kimse, yüzde doksan küsuru, banyo yapmaz. Ama bütün evlerde o küvet yerinde durur, ne fonksiyonu vardır bilinmez! • Çoğu evin salonları da fonksiyonel olmaktan çıkmış... Dekorasyonda salonlarımızın yeri nedir sizce? • Biz de bu konuya değinmek istiyorduk za Yücel Nilüfer Akpınar çifti ile geleneksel Türk dekorasyonu üzerine * *™ Zehra Çakır ekorasyon, günlük hayatımızda önemli bir yer tutuyor. Evimizde, odamızda, büromuzda... Estetik, gözü ve gönlü okşayan işleviyle, zevkimize, keyfimize bir renk, bir anlam kazandırmakta dekorasyon. Ancak zaman zaman anlanunı yitirdiği, bir "kargaşa" içinde, yok olup gittiği de bir gerçek... Işte bugünkü konuğumuz, daha doğrusu konuklarımız, dekorasyona gönül vermiş bir çift; Y. Mimar Yücel Akpınar ve Y. Mimar restoratör Nilüfer Akpınar. Her ikisi de Ülkemizde unutulmaya yüz tutan geleneksel Türk dekorasyonu üzerinde yoğunlaştırmakta çabalarını. llginçliklerini bu anlamda ortaya koyan Akpınar çifti, konuya olan ilgisizlikten ötürü de biraz kırık ve buruk olmalarına karşın, hiç de umutsuz görünmüyorlar. Onlar için tüm çabalar, "bizden olan" öğelerin, dekorasyonda kullanılmasını benimsetmek için. Zaten söyleşimiz de bu konu Üzerinde dönup dolaştı ve yoğunlaştı... • Neden ille de geleneksel Türk D dekorasyonu ve Türk mobilyası? Hoş, mimarinin diğer dallanyla da çaiısıyorsunuz, ama "geleneksel "lik sizin dekorasyon anlayışınızda bir imge olmus gibi... • Bir kere, bu tür bir dekorasyon, ülkemizde uygulama alanında hiç ele alınmamış. Biz talep yaratmak için çıktık yola. Baştan ümitsizdik, ama bu kadar da ilgisizlikle karşılaşacağımızı doğrusu beklemiyorduk. Bizım amacımız bir "ateşlcyebilme" saglamak. Ama kararhyız. Bunun için de çok uzun yıllar boyunca geniş bir solukla karşılıksız çalışmak lazım. * Sanırım, çalısmalarınızda Türk insanının, Türk evinin özelliklerini değerlendiriyorsunuz. Türk evini tanımlayabilir misiniz? • Türk evini oluşturan ana birim, odadır. Odanın Türk evinde büyük bir önemi vardır. Türk insanı orada tam anlamıyla yaşar; oturur, kalkar, büyür, yatar, hatta duvarın bir cephesinde yer alan ve "yunmalık" denen yerde banyosunu alır ve aksam yatmış olduğu yatağı kaldırarak "mus«ndıra"ya, yeni bir hacim kaza nır. Aslında ölü hacimleri tamamıyla yok etme felsefesi vardır Türk evinde. Yanı hiçbir şey yerlesik olarak kalmaz yerinde, ölü mekân yaratmaz. Bir sini konulur, yemek fonksiyonu çözülür, sonra kaldırılır. Tek hacim içinde, tüm fonksiyonları yapma özelliği vardır Türk evinde. • Günümüzde her şey daha farklı artık. Kimimiz, evlerimizın minik bir kösesini "Şark köşesi" yapma çabasma giriyoruz; ama bu, çokça "nostaljik" bir yaklaşımdan öteye gidemiyor... Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? • Şimdi araba tekeri filan da koyuyorlar vernikleyerek. Bir bilgisizlik söz konusu tabii, kötü niyet degil. KırsaJ yaşantıya bir düşkünlük. Sefertası gibi, hapishane gibi evlerde yaşamaktayız. Evinin jçinde hiç olmazsa bir köşedc kırdan, şehir yaşantısının dışından bırtakım objeler bulundurma isteği oluyor, ama yetmiyor. Oraya atılmış olan iki heybe, Uç minder işi çözmüyor... GUnümüzde, tek hacim içinde ölü alanları yok ederek tüm fonksiyonları kullanma özelliğini kırsal alan haricinde, özellikle kent yasamında görememekteyiz. Tabii demiyoruz ki yi