Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sahil boyuni Gökhan Akçura • stanbul kıyılannın plajla tamşması yakın ta• rih konusudur. Lakin gUneş yukarıda, deniz Ikarşıda oldukça; sıcaktan afakanlar basan l â d e m kişinin kendıni sulara atmasının tarihi herhalde pek eskilere dayanır. Adını anmadan yola çıkamadığımız Ustadımız Evllya Çclebi'ye göre, Fenerbahçe ve Salacak denizlerinde, "Cilmle dilberan malıı temmuıda deryada çimerler"miş. Bu sularda, "Deni/ melekleri gibi fldem melekleri şinaverlikler (yüzucülük) ederler, can sohbelleri olur" imiş. Kâgıthane'de ise "Ba/ı canlar nehire girip" yüzerler, "Nice bin dilberler, kabugu soyulmuş badem gibi gül peıtıbe nazenin vucutlarını al ibrişim fulalara sarıp balıklar gibi dalarlar"mış. Her yaz öncesi oldugu gibi, plajlar ve mayolar dosyasının kapağını yine açtık. Baktık, plajlarda keşfedilmemiş köşe kalmamış. Ama "mayolara özel" bir yazı yazmadığımızı fark edip al ibrişim futalardan yarım karış mayolara doğru yola çıkışimızı kalemimize dolamaya karar verdik. Şoyle 130140 yıl kadar öncesine, Sultan Aziz döncmı Istanbulu'na mevsim yaz iken uğrasak, sahil boyunda dcnize giren pek insan bulamayız. Deniz ancak balıkçı, tulumbacı, kayıkçı nıakulesiyle gemi taylaları vc bahriyelilerin girdikleri yerdir. Gören şaşar. Nasıl da hastalanmaz bu adamlar! Şaşılacak jeydir! Deniz, girmekle zevki tadılan bir yer değildir ki... Kayıkla dolaşacaksın ya da balık avlayacaksın... ( dadınla, lalanla o da sık olmamak i niz kıyısında dolaşabilirsin. Ayakların dan kıyı boyu, kumlar, kayalar arasııı minaresi vc rcnkli taş bile toplayabil Denizin bu "uınacı" karakterinden çıkması için yirminci yüzyılı yakalamaı biraz ihlal ettnemiz gerekli. Tek tük d niz kenarlarında salaş hamamlar k başlanmış. Dörl tarulı lahtalarla örttll dünya bu. Haınama gidcnler de denizc girip (,'ikmakla yeliniyor. Denize ginı ilav gibi telakki ediliyor. Hckimin iznı kiyorsa. Cilt hastalıklanna bire bir. plaj tarihimizın makbul deniz giysisi, dersiniz, ama "don"dur. Reşal Ekrc "Açıktan girilirse bayağı u/un paçalı, çalar uykurluklu beyaz patiska iç do kullanıldığını ya/ar. Deniz hamamlarıı cak sıılu çarşı haınamlanndaki gibi pe^ rılınirmış. Alaturka deniz tutkunlarmır hamamlarda zaman zaman boy göstc ranga tipleri Ahmel Kasim "Şehir Mekf da şöylc anlatıyor: Deniz elbiselerinden mayolara doğru "Denizlik" ya da "ılıcalık" diye adlandırılan ve tüm bedeni örten, çiçekli basmalardan yapılmış giysilerı mayolara dönüşmesi, Avrupa'da da Türkiye'de de kolay olmamıştır... Halıl Paşa'nın (18561940) tuval uzerine yağlıboya tablosu. "Erenköy'den" (1897); henuz ne Avrupa'da ne de Turkıye'de "mayo" yok Erkekler denıze "ıç donları", kadınlar da "denızlık" ya da "ılıcalık" ıle gırmekte... "Kkseriya başla alafranga bir takl gomlek, burmalı da ucu lopuzlu bo açık renk bir ceket, belde jiınnaslik l > andırır bir kemer, dar, hafif bir panlol< çorap, >ık terlik a/manlarından bir iskı elde kayıkla buglı hanıam lakımı, bir el nmlırak kuma>lı bir şemsiye. Bıına bi liik ilave ederseniı, denize alafranga ı dan birini gorınıış olursunu/. Bunlar da nargile içmezler, vokva oturma/lar, I yakıp söndurduklen sonra, ufacık do rek navlu ile ler kurulmak bahanesiy diklen .sonra, merdiveniıı allından cıırp nizin dibine atılırlar. Kulaçlama, kopckl UAITİ, balıklama, yan vapra/ı, dalmu, laraına landannda yiı/erek, çıktıklan s< lanna birer ma$rapa lallı sıı dokerek gi lerine giderler." Hamamlar sadccc erkekler için kuru elbette. Aralannda bekçi kayığı dola^ ötede bir kadınlar hamamı bulunurdu gı Refik Halil Karay, çocuk yaşının imtiya diğı bu hamanıları, "Çocuklugumun I) adlı yazımnda anlatır. Ü zaınanın kadı ları, üstü ufak çiçekli muşambamsı biı yapılmış, katmer katmer larbalı, dizkap dan çok aşağıya duşıık, gayetl: bol, vücı çimım tamamcn kaybettirip lıanlallaşı çe>n soyları gıysisiymiş Koçu'ının "Türl Kuşam ve Siı.slenme Sözlugu"nde s( "deni/lik" ya da "ılıcalık" aynı ı,ey ols. Çiçekli basmalardan yapılan bu giysi, çadan olurmuş. "Uonun paçaları kend şından kırmalarla suslenirdi ve ayak b ne kadar inerdi, en kısa paça baldır üstıı lırdı. Cîomleginin yakası boyun altında kolları dirsege kadar kısa olurdu. GAı donu belden dikilmi>, i>çi (ulumlan gibi ça denizlikler de vardı. Deııi/ligin bir üçiı cası da başa geçirilen ve denizligin kura; yapılan kukulcia takkeler idi." Ki bun Avrupa'da. 2O'lı yılların plajlarında "mayo" ortaya çıkıyor (sağ altta). 30'lu yılların başında bedenler guneşe bıraz daha açılıyor (altta) Ve 30'lu yılların ortasından 401ı yılların başına doğru. guneşın ve denızın nımetleri daha lyı anlaşılıyor (ustte) Daha sonraları. mayolar açılıp kapanarak, yenı turler kazanarak bugune kadar bıçımden bıçıme gtrıyor... 12