Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 26 Ekim 2014 Pazar Aile Çiftçiliği: Dünyayı besle, yeryüzünü önemse o ÖZLEM YÜZAK D oğanın tahribatı, adil olmayan bir gıda sistemi ve sağlıksız beslenmeye bağlı hastalıklar... Aslında üçü de bir bütünün parçaları. Daha doğrusu neoliberal küresel politikaların... Her ne kadar küresel düzeyde açlığa karşı mücadelede önemli gelişmeler kaydedilmiş olsa da yalın gerçek hala karşımızda: Dünyada 805 milyon kişi hala yeterli gıdaya ulaşamıyor. Gelinen nokta ise 1980’lerden başlayarak uygulanan politikalarla halkların toplumların değil, dev şirketlerin çıkarlarının gözetilmesinin bir sonucu. Küçük çiftçinin bilinçli politikalarla çökertilmesi... Bir avuç şirketin insan gıda zinciri üzerinde tekel kurmasını sağlayarak büyük miktarlarda kâr elde etmelerine yol açmaları... Ve neoliberal politikaların sonuçlarından zarar görenler yine yoksullar oldu. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun önerisi çerçevesinde 2014 yılının, BM 66. Genel Kurulu tarafından Uluslararası Aile Çiftliği Yılı (AÇY) ilan edilmesi bu açıdan önemli. 16 Ekim’de kutlanan Dünya Gıda Günü’nün 2014 ana teması da “Aile Çiftçiliği: Dünyayı besle, yeryüzünü önemse’’ oldu. Aslında hayli geç kalmış bir başlangıç. Aile çiftçiliğinin bilinçli olarak kaybettirilen itibarının geri kazandırılması. Dünya genelindeki 570 milyon çiftliğin 500 milyonu aileler tarafından işletiliyor. Aile çiftçileri sektörel olarak, dünyanın en büyük işveren grubunu oluşturuyor ve gıdanın yüzde 80’ini değer olarak üretiyor. Buna rağmen çoğu aile çiftçisi, özellikle u 1980’lerden itibaren bilinçli politikalarla küçük çiftçilik çökertildi. Ancak uygulanan tarım modeli küresel iklim değişikliğinin tetikleyicisi haline dönüştü, başta tohumlar olmak üzere gıda arz ve güvenliği bir avuç çokuluslu şirketin tekeline teslim edildi. Bu gidişat giderek dünya ve sürdürülebilirlik için tehdite dönüşünce BM 2014 yılını Uluslararası Aile Çiftçiliği yılı ilan etti. Peki bu ne anlama geliyor? geçimini aile çiftçiliğinden sağlayanların yüzde 70’i, dünyanın gıda güvenliğinden yoksun nüfusunun yoğun olduğu kırsal bölgelerde yaşıyor.” Dizginsiz neoliberalizm karşısında en zayıf halkalardan biri küçük çiftçi. 1980’lerin başlarında oluşturulan küresel tarım politikaları tüm dünyada özellikle de gelişmekte olan ülkelerde küçük çiftçiliği bitirmek üzere kurgulanmıştı. Dünya Bankası (DB) yayımladığı raporlarında yoksulluk ve açlığın sona erdirilmesi için endüstriyel tarımı işaret etmişti. Böylece bir yanda küçük çiftçiliğin ölüm fermanı hazırlanırken bir yandan da uygulanan tarım modeli küresel iklim değişikliğinin önemli tetikleyicisi haline dönüştü. Çiftcilik mesleğini zorunlu olarak bırakanların toprakları, şirketler veya daha büyük değişik yapıların elinde toplandı, çok uluslu ve yerli tarımgıda şirketleri, Latin Amerika ülkeleri’nde yaptıkları gibi toprakları satın alarak ve çiftçilerle sözleşmeli üretim yaparak, tarımda egemenliklerini kurdular. Tarımın bir kültür, bir yaşama biçimi olduğu; hem üreticiler, hem de tüketiciler için şirketlere bırakılamayacak kadar yaşamsal öneme sahip olduğu göz ardı edildi. İstatistikler tarım pratiklerinin 1990 ile 2005 arasında küresel gaz emisyonuna da yüzde 17 katkıda bulunduğunu gösteriyor. Tarımda makinalaşmanın artması toprak erozyonunu hızlandırdı, kullanılan fosil yakıtlar atmosferde sera gazları konsantrasyonunu artırdı. Bilinçsizce ve yaygın olarak kullanılan kimyasallar çevre kirliliğine yol açtı, insan sağlığını tehdit eder hale geldi. Çok uluslu şirketlerin tohumları, insan beslenmesinde önemli bir yer tutan yerel çeşitlerin kaybolmasına neden oldu. Temel tarım ürünleri ticareti küresel ölçekte büyük tarım şirketlerinin eline geçti, açlığa ya da tokluğa birkaç çokuluslu şirket karar verir hale geldi. Gelinen noktadan faydalanmak isteyen spekülatörler sektöre el atmış, fiyatlar borsalarda kar odaklı belirlenmeye başladı. Gelişmiş ülkelerin büyük çiftçilerine ve ihracata sağladığı devasa destekler, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin üretimlerini baltaladı ve küçük çiftçilerin tarımdan kopma sürecini hızlandırdı. 2000`li yıllar, uygulanan tarım ve gıda politikalarının artık sürdürülebilir olmadığını gösterdi. 20072008 yıllarındaki gıda krizi pek çok ülkede kanlı ayaklanmalar yaşanmasına sebep oldu. Yaşanan bu krizler mevcut tarım politikalarının tekrar gözden geçirilmesini sağladı. Dünya Bankası 1980’lerdeki görüşünde bir U dönüşü yaptı 2009 yılında yayımladığı “Kalkınma için Tarım” raporunda küçük çiftçilerin desteklenmesi gerektiğini vurguladı. FAO da dünyanın böyle krizlerin bir daha yaşamaması için küçük çiftçilerin desteklenmesi gerektiğini belirtti.