17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 28 Eylül 2010 Salı Yeni iş ortaklarımız: Sivil Toplum Örgütleri J SERRA TİTİZ Mikado Danışmanlık Kurucusu ve Genel Müdürü K urumsal sorumluluk, “toplumsal yatırım”dan ibaret olarak algılandığı için, STK’ler şirketlerin bağış yaptığı, topluma olan borçlarını ödeme kanalı olarak görülüyor. Pek çok faydalı işbirlikleri olduğu gibi, tamamen göz boyamaya yönelik, pazarlama stratejisine hizmet eden projeler de gerçekleştiriliyor. STK’ler ve şirketlerin apayrı dünyalarda bambaşka amaçlar için çalıştıklarına dair yerleşmiş bir bakış açısı var. Şirketler, STK’leri devamlı para isteyen, toplumun marjinal kesimleri için çalışan, mağdur ve yardım edilmesi gereken kurumlar olarak konumlandırıyorlar. Serra Titiz Sürdürülebilirlik Ajandasınının Yükselişinde STK’lerin rolü Oysa şirketler STK’ların (burada daha çok hak temelli STK’lerden bahsediyouz) asıl rolünü yeni yeni anlamaya başlıyorlar... Son senelerde dünyada olduğu gibi Türkiye’de de STK’ler savunuculuk boyutlarını artırarak toplumsal değişimde etkin olmaya başladılar. STK’lerin sesini daha fazla duyar olduk. Bazı hakların kazanılmasına, bazı yasalarda olumlu yönde değişim yaratılmasına ve bazı şirketlerin hareketlerinin sınırlanmasına vesile oldular. STK’ler sayesinde şirketler sorumluluklarının bilincine varmaya başladılar. Şirketler, yeni iş alanları yaratırken, yeni yatırımlarını planlarken yerel toplumların STK’ler üzerinden yapabilecekleri boykotların şirketlerine zarar verebileceğini değerlendirmeye almak durumunda kalmaya başladılar. Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de şirketler sorumsuz davranışlarından dolayı boykot edilmeye başladılar. Etkili iletişim araçlarıyla bu boykotlar kısa zamanda tüm toplum tarafından bilinirlik kazanarak şirketlerin itibarını sarsmaya başladı. 1800’lerin sonları itibarıyla yükselmeye başlayan sürdürülebilirlik ajandası, yanlızca uluslararası anlaşmaların yapılması sonucu oluşmadı, uluslararası STK’lerin değişim sürecinde çok etkisi oldu, şirketleri izleme ve sorumsuz davranışları gözler önüne sermede aktif olarak çalıştılar. Teknolojinin gelişimiyle iletişim kanallarının artması ve yeni araçlar da bilginin hızla yayılmasına yardım etti tabii.. STK’lerin seslerinin daha çok çıkması onların daha etkin ve değişim aracı olarak görülmeye başlanmaları bu sefer şirketlerin savunma mekanizmaları oluşturmalarına neden oldu. STK’ler ne yapacağı belli olmayan anarşist kişilikler olarak algılanmaya başlandı. Onlarla iyi geçinmeye çalışmak, şirketin risk faktörlerini azaltması noktasında stratejik bir yaklaşım olarak ele alınmaya başlandı. STK’ler şirketlerin mecburi paydaşları haline geldiler ancak sakınılması gereken kurumlar olarak... İşte bu durumun değişmesi iki sektöre de faydalı olacak bir durum.. Son dönemde ülkemizde sürdürülebilirlik yaklaşımı şirketlerin gündemine hızla oturmaya başladı. Dünyanın gidişatındaki olumsuzluklar, doğal kaynakların tükenmekte oluşu, şirketlerin de bu konuları gündemlerine taşımalarını mecburi kıldı. Başlangıçta vizyoner şirketlerin gönüllü olarak bu konulara sahip çıkmaları, zamanla gönüllülükten çıkarak konjonktür dolayısıyla mecburi adaptasyona dönmeye başladı. Özel sektörÜçüncü Sektör Buluşması Adaptasyon sürecinde şirketler sürdürülebilirlik göstergelerine uyum sağlamak üzere geliştirdikleri kurumsal sorumluluk stratejiileri çerçevesinde iyileştirme planları yapıyorlar. Kurumsal sorumluluktan kasıt, şirketlerin etikşeffafhesap verebilir yönetim anlayışıyla ekonomiksosyalçevresel sorumluluklarınının bilincinde olmaları... Şirketler kurumsal sorumluluklarını yerine getirirken halihazırda var olan iyi uygulamaları sürdürmek ve eksik olanları ise geliştirmek için hareket planları oluşturuyorlar. İşte bu noktada STK’ler şirketlerin önemli bir paydaşı olarak görülmeli. Şirketlerin çalışanlarının gelişimi, eğitimi, yönetimde kadın oranı, insan hakları, çevresel uygulamalar, toplumsal yatırım gibi pek çok alanda yapmaları gereken iyileştirmeleri STK’lerin uzmanlıklarından faydalanarak yapmaları mümkün. Böylece, hem şirket ihtiyaç duyduğu değişimi uzmanı kanalıyla gerçekleştirebilir, hem de STK asıl misyonuna hizmet etmiş olur. Böylece birbirinden çok uzak olarak konumlandırılmış özel sektör ve “üçüncü sektör” buluşabilir hatta barışabilir. İki sektörün birbirinden bağımsız hareket etmeleri söz konusu olamayacağı gibi, birbirlierine ihtiyaçları olduğu da aşikar. Şirketler STK’lere hem iş kararlarını verme aşamasında danışarak, hem de onları şirketteki iyileştirme planlarına dahil ederek öncelikli paydaşları arasına taşıyabilirler. Bu durum, STK’ler açısından da olumlu sonuçlar doğuracaktır. Çünkü bu vesileyle STK’ler algılanma biçimlerini değiştirecek, kredibilitelerini arttıracak, uzmanlıklarını kullanarak misyonlarını yerine getirmeye daha çok yaklaşacak ve uzmanlıklarını kaynak yaratmada kullanabilir olacaklardır. Buluşma Noktası: İnsan Sonuçta şirketler insanlardan oluşuyor... Çalışanlar bir şirketin var olmasını ve faaliyette bulunmasını mümkün kılıyorlar. Çalışanı mutlu olan bir şirketin daha verimli çalışacağı gerçeğinden yola çıkarak çalışanlara yatırım yapmak, onların gelişimlerine katkıda bulunmak, onlara saygı duymak sorumlu bir şirketin öncelikli yapması gerekenler arasında. STK’ler de insanların haklarını koruyor, toplumun refah seviyesini arttırma yolunda çalışmalar yürütüyorlar. Ortak paydayı insan olarak belirleyelim ve buluşup bir an önce barışalım...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle